Bizler; bu ülkenin herkes için hak, hukuk, adalet talep eden namuslu, vicdanlı insanları, sadece iktidara değil irili ufaklı bütün muhalefete avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz: "Sizler paracıklarınızın, tatlı kârlarınızın, vurgununuzun, soygununuzun peşindeyken; sizler oy hesaplarının, seçim anketlerinin, seçmene şirin görünüp iktidar olmanın peşindeyken; sizler Meclis'te ağız dalaşı yapıp muhalefeti laf ebeliğine indirgerken, demir parmaklıklar ardında, hapishane hücrelerinde koğuşlarında, çoğu suçsuz günahsız insanlar ölüyor, yaşamdan kopuyor, hiçleşiyor! Farkında mısınız, umurunuzda mı?"
Annesine Ankara'da bir mezar yeri bulamayan, anacığının cenazesinin mezardan çıkarılışına tanıklık eden Aysel Tuğluk, acısını hafızasını kapatarak, unutarak dindirmeye çalışıyor. O gün bugün Kandıra cezaevinde hücrede eriyor, adım adım tükeniyor, yitip gidiyor. Farkında mısınız!
Gencecik bir kadın: Garibe Gezer kapatıldığı hücrede işkence görüyor, tartaklanıyor, tecavüz iddiası var, intihara sürüklenerek / intihar süsü verilerek(?) öldürülüyor, bir cenaze arabası bile çok görülüyor memleketine taşımaya. Farkında mısınız?
Tekirdağ 2 No'lu F tipinde 19 Aralık'ta ölen hasta mahkûm Vedat Erkmen'in cenazesinin kaldırılması da tıpkı Garibe'nin ve Aysel Tuğluk'un annesinin cenazesi gibi sorun oldu. Bu ülkede kimi insanların onurlu ölüm, onurlu cenaze hakkı bile yok. Farkında mısınız?
29 yıldır cezaevinde yatan ağır kanser hastası Halil Güneş 15 Aralık'ta Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde öldü. 16 Aralık'ta İzmir Aliağa Cezaevi'nde, kanser ve astım hastası Abdülrezzak Şuyur, tahliyesine bir yıl kala tahliye talebi reddedilerek cezaevinde hayata veda etti. Son bir yılda 104 tutuklu ve hükümlü, son kırk günde 7 hasta mahkûm cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Ölenlerin 64'ü ağır hastaydı ve bütün çabalara rağmen tahliye edilmemişlerdi. Şu anda ceza ve tutukevlerinde 1600 hasta mahkûm var. Bunları biliyor musunuz, farkında mısınız?
Ben biliyorsam; ister iktidarda ister muhalefette olun, siz siyaset erbabı hanımlar beyler, sizler de biliyorsunuzdur, konumunuz gereği bilmeye mecbursunuz. Belki biliyorsunuz da rahatınız kaçmasın diye bilmezden geliyorsunuz. Ne de olsa insansınız, böyle şeyler insanın huzurunu bozar, nenize lazım! Belki de biliyorsanız ama insanların canını, yaşamını, hakkını, hukukunu, doların kaç liraya çıktığı kaç liraya indiği kadar bile umursamıyorsunuz. Birkaç vicdanlı muhalefet milletvekili, birkaç siyasetçi, bir de yüreği yanan HDP'liler dışında kaçınız bu konuya değindiniz, kaçınız kaç konuşmanızda ceza ve tutukevlerindeki haddi hesabı olmayan hak ihlallerine, oraya tıkılmış insanların can güvenliğine, birbiri ardına gelen ölümlere değindiniz? Parti meclisi toplantılarınızdaki cafcaflı nutuklarınızda, Meclis'teki mangalda kül bırakmayan konuşmalarınızda, basın toplantılarınızda, mesela Aysel Tuğluk'a karşı işlenen insanlık suçunu, hapishanedeki ölümleri ya da hak ihlallerini kaç kez dile getirdiniz? Ölüm fermanı çıkaran bir infaz kurumuna dönüşmüş Adli Tıp Kurumu'nun halini hiç sorup soruşturdunuz mu? En temel insan hakkı olan yaşam hakkını savunmak en önemli sorumluluğunuz değil mi?
İktidara seslenmeye bile tenezzül etmemek gerek! Onlar olsa olsa mafya babalarını hapisten kurtarmak için özel yasa/af çıkarırlar. Sözüm muhalefete, kendilerini muhalefette konumlandıranların tümüne!
Mesela Aysel Tuğluk'a, mesela Garibe Gezer'e reva görülenlere, mesela dört duvar arasında ölümü bekleyen hasta tutuklulara, hapishanelerdeki ölümlere (son kırk günde 7 ölüm) böyle Fransız kalmanızın, en fazlasından dostlar alışverişte görsün hesabı birkaç mırıltıyla yetinmenizin nedeni vicdansızlığınız mı, ideolojik takıntılarınız mı, oy kaygınız mı?
Açık konuşalım: Zindanlarda ölen ya da acil tahliyeleri gerekirken içerde tutulan hasta mahkûmlar şu veya bu "terör örgütü"ne mensup ya da -o saçma sapan hükümle- "iltisaklı" oldukları iddia edilenler. Çoğu da Kürt. Genlere işlemiş etnik ayrımcılık, Kürt fobisi, devlet korkusu ya da tapıncı, ideolojik takıntılarınız, vicdanınıza galip geliyor. Görmemenin, bilmemenin, duymamanın miskin konforuna sığınıyorsunuz. Özellikle iktidara talip muhalefet, görse de bilse de, seçmen tabanı ve oy kaygısıyla üç maymunu oynamayı yeğliyor.
Kayıp 128 milyar doların hesabını haklı ve azimli bir mücadeleyle soranlar, aynı mücadele azmini bu ülkenin insanlarının zindanlarda ölmesinin, bu ülkenin evlatlarının komşu ülkelerin işgal edilmiş topraklarında şehit olmasının, yani çocuklarımızın yaşamının hesabını sormakta gösteremiyorlar. Kötücül bir iktidarın tehditlerine ve iğvasına boyun eğiyorlar.
Meclis'teki ve meclis dışındaki kadın siyasetçiler, biz kadınlarda vehmedilen yaşamı koruma içgüdüsü, vicdan, merhamet adına kaygılarınızı, oy hesaplarınızı, korkularınızı ve ideolojik önyargılarınızı bir kez olsun bir yana bırakıp mesela Aysel Tuğluk için, hapishanelerde ölüme mahkûm edilen hasta tutuklular için birleşip ortak bir ses çıkaramaz mısınız?
CHP'nin, İYİ Parti'nin, DEVA'nın, TİP'in, Gelecek Partisi'nin, DP'nin, Saadet'in, HDP'nin, Meclis içi Meclis dışı daha kim, hangi parti varsa, hepsinin kadınları ortak ses verdiğinde, göreceksiniz nasıl yankı bulacak, nasıl değişecek siyasetin havası.
Tabii ki bu sadece kadınlara düşen vicdanî, ahlakî, insanî bir görev değil. Ama işaret fişeğini kadınlar atabilir, erkekleri vicdana davet edebilir, en temel hak olan yaşam hakkını savunmanın para hesabından da oy hesabından da önemli ve acil olduğunu gösterebilirler.
CHP'nin kadın milletvekillerinin, Canan Kaftancıoğlu gibi kadın siyasetçilerinin, başta Meral Akşener İYİ Parti'li kadınların, Gelecek'in DEVA'nın, Saadet'in ve tabii HDP'nin ve Meclis dışındaki sol partilerin kadınlarının biraraya gelip yaşam hakkını savunduklarını düşünün. Böyle bir buluşma AKP'nin kadınlarını da etkilemez mi, vicdan muhasebesine davet etmez mi?
İmkânsızı mı istiyorum? Belki evet, ama bundan 65 yıl önce ne demiştik: "Gerçekçi ol, imkânsızı iste!"
Ben hâlâ o noktada duruyorum. İmkânsız sanılanı gerçekleştirebilmek için mücadele noktasında…