Ülkemizi cehenneme çeviren kan, ölüm, savaş, şiddet sarmalının ana nedeni olan Suriye politikasının baştan beri yanlış olduğu, Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un ağzından tevil kabul etmez açıklıkla dile getirildi. Erdoğan iktidarının Suriye konusunda U dönüşe geçtiği günlerde de ama’lı fakat’lı utangaç ifadeler duymuş, akıl ne kadar erken başa toplanırsa, zararın neresinden dönülürse kârdır diyerek teselli bulmuştuk. Gel gör ki, iktidar yanlışlara yanlışlar ekleyerek günümüzü geleceğimizi biraz daha karartmaya hazırlanıyor.
Suriye’de, Irak’ta batağa saplanan, bütün dünyada yalnızlaşan, tek adam diktatörlüğünü rahatça kurabilmek için Batı dünyasına arkasını çeviren, arkasını çevirmekle de kalmayıp Batı değerlerini, Batı medeniyeti ve ülkelerini kitlelerin gözünde şeytanlaştırıp bu konularda kafa ağrıtmayacak Rus ayısına sarılanlar (Ayı Rusya’nın sembolüdür ve hakaret içermez) şimdi günahlarını yükleyecek keçi arama peşindeler.
Bir yandan bütün yanlışlar, suçlar, günahlar FETÖ şeytanına yıkılırken Suriye politikasının hesabı da Davutoğlu’gillerden sorulacak gibi görünüyor. Kendi suçunu başkasının sırtına yükleyip tüymek, en hafif deyimle, siyasî ahlâk yoksunluğudur. 80 milyon insanı, bütün Türkiye’yi, Ortadoğu coğrafyasını mahvetmiş ve etmekte olan Suriye politikasının teorisyeni Davutoğlu ise eğer, en ateşli savunucusu, en sert uygulayıcısı Sayın Tayyip Erdoğan ve kurmaylarıdır.
İşte şimdi o kurmaylardan biri “Suriye politikası baştan beri yanlıştı” diyor. Yani FETÖ olayında bize yutturmaya çalıştıkları gibi kandırıldık, bilmiyorduk falan değil, yanlışlığı baştan bilinen bir politikaymış: taammüden cinayet...
Peki de, Ben baştan beri bu politikanın yanlış olduğunu savundum, diyen kişi neden susmuş, neden uyarmaya, engellemeye çalışmamış? Diyelim ki gücü yetmiyordu, neden istifa etmemiş de suça ortak olmuş? Maksadım Sayın Numan Kurtulmuş’u yıpratmak değil; telafîsi imkânsız hasarlara, yıkımlara, kan dökülmesine, toplumumuzun çatlamasına, cepheleşmesine neden olan yanlışlar karşısında onun gibi susmuş, aslî faillerin suç ortağı olmuş ve bugün hükümette sorumlu mevkilerde bulunan kişiler var, biliyoruz. Asıl yakıcı soru bu noktada çıkıyor ortaya:
Suriye politikası Suriye politikasından ibaret değildir. Kürt sorunu Türk-Kürt onca insanımızın hayatına; şehirlerin, tarihin, yüreklerin onmaz yıkımına mâl olmuşsa… PKK terörü azmışsa… Bölgede ve ülkede mezhep çatışmaları derinleşmişse…IŞİD belası ve her çeşit terör üstümüze heyula gibi çökmüşse…Ordumuz egemen bir ülkenin topraklarına girmiş orada şehitler veriyorsa… bu musibetlerin anası değilse de ebesi, Suriye politikasıdır. Bu politikanın aktif ya da suskun destekçileri, bir yandan “baştan beri yanlıştı” derken, Suriye siyasetinin türevi olan yanlış adımlar aynen sürdürülüyor.
Politikaları Suriye’de, Irak’ta iflas edince tükürdüklerini yalayıp Rusya’ya yanaşan, bunu da bağımsız bir duruşla değil Batı dünyası ile düşmanlaşarak, Batı değerlerini ve ülkelerini şeytanlaştırıp halk kitlelerinde Batı fobisi yayarak, Türkiye’yi Rusya’nın insafına terk ederek yapanların bu yeni yönelimlerinin doğruluğunun garantisi nedir?
Böylesine hayatî yanlışlar yapmış olan iktidar şimdi ülkede demokrasinin ruhuna fatiha okuyup parlamenter rejimi fiilen sona erdirecek, OHAL’i süreklileştirecek daha vahim bir yanlışa, bir siyasî suça: tek adam rejimini anayasallaştıracak bir referanduma hazırlanıyor. Bunca yanlış yapmış iktidar kadrolarının bugünkü anayasa dayatmalarının, atmakta oldukları dış politika adımlarının, sınırlarımızın dışında sürdürmekte oldukları savaşın doğru olduğuna, ülkeye huzur getireceğine nasıl inanabiliriz?
Gidişatın yanlışlığını görenlerin, bilenlerin, düşünenlerin uyarma, konuşma vaktidir. Geri dönülmez noktada günah çıkartmaya çalışmak kimsenin sorumluluğunu azaltmayacaktır. Yanlışın bedeli vardır. İster FETÖ belası, ister Suriye politikası, ister Kürt savaşı olsun, baştan beri “hepiniz oradaydınız”. “Rabbim ve halkım affetsin” veya “Ben zaten karşıydım” deyip kurtulmak bugünü kurtarır belki ama, hem bu dünyada, hem de inandığınız öteki dünyada yarınlar var.
SON DAKİKA NOTU
İzmir’deki son terör saldırısını ister IŞİD, ister FETÖ, ister TAK, ister PKK, ister yerli-yabancı derin odaklar (ki yabana atılmayacak bir ihtimal) yapmış olsun, saldırı TSK’nın Suriye ve Irak’ta sürdürmekte olduğu harekâtı/savaşı meşrulaştırmaya ve gerekçelendirmeye zemin sağlamıştır. Terör saldırısının hemen öncesinde (Cumhurbaşkanı’nın metro açılış töreni konuşması) ve ardından yapılan resmî açıklamalarda: terörün kaynağında, yani Suriye’de, Irak’ta yok edileceği ve Türkiye’nin buralardaki askerî varlığını güçlendirerek sürdüreceği vurgusu belirgindi. Sınır ötesi savaş politikasının mimarlarına Allah’ın yeni bir lütufta bulunduğu, bu lütfu da terör eylemi vasıtasıyla sağladığı anlaşılıyor.