Hipokrat hastalığa "ileos ematitis" ismini vermiş ve şöyle tariflemiş: Ağız kötü kokulu, diş etleri dişlerden ayrılmış, burundan kan sızmakta, deri incelmiş, bacakta yaralar mevcut.
Hipokrat günümüzde artık neredeyse hiç görmediğimiz bir hastalığı, skorbütü, tariflemiş. C vitamini eksikliği ile ortaya çıkan bu hastalığın zamanında yaklaşık iki milyon denizciyi etkilediği düşünülüyor. Uzun deniz yolculuklarına çıkan denizciler aylar boyunca taze sebze ve meyveden uzak kaldığında ortaya çıkan bu problemi bir denizci çözmüş.
1847 yılında Britanya Donanması doktorlarından James Lind, Hipokrat'ın tariflediği bulgulara ek olarak denizcilerin çok halsiz ve çalışamayacak durumda olduğunu ve sonuçta öldüğünü gördüğünde sorunu çözmek üzere on iki hasta denizciyi ikişerli gruplara ayırarak değişik gıdalarla tedavi etmeye başlamış. Sonuçta sadece limon ve portakalın tedavide etkili olduğunu gözlemlemiş. Tedavi amacı ile uyguladığı diğer maddelerin arasında elma şarabı, sirke, deniz suyu, değişik asitler de varmış.
Bu belki de yapılan ilk kontrollu klinik çalışma ama Lind bu sonucu meslektaşlarına kabul ettirmekte büyük sorunlarla karşılaşmış. Bunun nedenlerinden biri de daha sonraki seferlerinde denizcilere vermek üzere hazırladığı portakal ve limon sularını konsantre etmek için kaynatması olmuş. C vitamininin ısıya dayanmadığını ve etkinliğinin ortadan kalktığını bilmeyen Lind bu durumda kendi bulgularından şüpheye düşmüş olmalı.
Buna rağmen Lind çalışmalarına ve yayınlarına devam etmiş ve en sonunda, ilk yayınından 42 yıl sonra, Britanya Donanması 1795 yılında seferlerde narenciye ürünleri bulundurmayı zorunlu hale getirmiş. James Lind bundan bir yıl önce ölmüş olduğundan bu kararın keyfini çıkaramamış.
Skorbüt hastalığı 1840'lı yıllarda İrlanda'da başlayan büyük kıtlık döneminde de sık olarak görülmüş. "İrlanda Patates Kıtlığı" olarak da bilinen bu dönemde neredeyse tek ürün olan patatesin bulunamaması ve salgın hastalıklar sonucunda nüfusun yüzde 20'si ölmüş, en az yarısı da göç etmek zorunda kalmış.
Artık ağır C vitamini eksikliğine bağlı skorbüt görmüyoruz ama vitamin depoları 4-12 haftada boşaldığından alımı kesilirse eksikliğine bağlı sorunlar ortaya çıkabiliyor. İnsan vücudu, birçok hayvanın aksine, C vitamini üretemiyor ve bu nedenle de dışarıdan alınması gerekli.
C vitamini (askorbik asit) vücutta neredeyse her yere gerekli. Metabolizma sonrası ortaya çıkan serbest radikalleri yok eden bir antioksidan. Deri, kemik, bağ dokusu gelişmesinde çok önemli. Yara iyileşmesinin olmazsa olmazlarından. Ayrıca kan oluşmasında gerekli olan demirin emilmesi için de C vitamini gerek.
Önemli soru ise: Ne kadar gerekli? Yetişkin bireyler için 90 mg yeterli gözüküyor. Bu da iki mandalina veya bir portakal ile kolayca karşılanıyor. Ayrıca birçok taze sebze ve meyvede C vitamini yeterli miktarda var.
C vitaminin grip ve benzeri hastalıklarda koruyucu olduğu ve bağışıklık sistemine yararlı olduğu inancı çok yaygın olduğundan özellikle kış aylarında kullanımı çok artıyor. Bu şikayetlerle başvurduğunuz hastanede hemen bir serum takılır ve içine diğer ilaçlarla birlikte C vitamini hemen eklenir.
Eczanelerde satılan C vitaminleri çoğu kez 500 veya 1000 mg olarak bulunur. Fazla alınan vitaminin daha etkili olduğunu gösteren bir çalışma veya ipucu da yok. İnsanları kandırarak ümitlendiren sahtekarların C vitamini kürleri yaptığını da duyuyoruz.
Her şeyde olduğu gibi C vitamininin fazla alınması da sakıncalıdır. Askorbik asidin iyi tarafı ise vücutta birikmemesi ve fazlasının idrarla atılabilir olması.
Her verilen antibiyotiğin yanına vitamin eklendiği günlerde halk sağlığı hocası rahmetli Nusret Fişek "Bizim ülkenin kanalizasyonlarından vitamin akar" derdi. Hocam bu günleri de önceden görmüş.
A. Özdemir Aktan kimdir? A. Özdemir Aktan, Ankara’da doğdu. İlkokulu Rize’de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi. 1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu. !982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988’de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu. Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı. İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2104 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı. Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor. Evli ve iki çocuk babası. |