Sosyolog Emile Durkheim, toplumda intiharı bir sapma olarak tanımlar. Toplumun düzeninden, normundan bir şekilde kendini yalıtma ve en sonunda intihar ile toplumdan bireysel anlamda kaçmayı anlatır… Durkheim’ın İntihar kitabı bir dönem çalışması olarak bugüne de ışık tutan temel kitaplardan biridir. Bir toplumun kültürel ve siyasal kodlarının da intiharı değerlendirirken ele alınması gerektiğini de vurgular.
Atina Kifissia’da, 75 yaşında emekli inşaat mühendisi borçları nedeniyle bu sabah evinin önünde intihar etti. Eğitimli ve emekli kesimden gelen ilk intihar vakası da bu değildi.
Bir kaç ay once, 77 yaşındaki emekli eczacı Dimtris Hristulis meydanda bulunan ağaçlarının birine not bırakmış ve kendini bir ağaca asarak hayatına son vermişti. Hrustulis, bıraktığı notta artık sokaktan yemek toplayacak hale geldiğini anlatmıştı. Kendi sözleriyle “onuruyla bu hayattan ve siyasi sistemden” ayrılmayı tercih etmişti.
İntiharlara bireysel anlamlar yüklemek mümkün. Ancak toplumsal bir çalkantının tam göbeğinde bu intiharların yaşanıyor olması, incelenmesi gereken bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Newsweek’in yazarlarından Tina Brown, kötü bir evliliğin sonunda intihar eden Mary Richardson Kennedy ile Avrupa’da yaşanan kriz arasında enteresan bir bağlantı kuruyor. Yazının en can alıcı cümleleri başlangıç cümleleri: “özellikle kendi asarak intihar etme yöntemini seçmek, derin ve çaresiz bir umutsuzluğun sonucu hem de arkasında bıraktığı insanlara olan öfkesini ifade edebilmenin de bir yolu.” İntihar eden kişinin cesedini bulmak, arkada bıraktığı insanları da suçlayıcı bir niteliğe bürünüyor diye devam ediyor yazar. Bir toplum o intihar edeni sokakta bulunca, ne yapabilir? Tartışılması gereken sorulardan biri bu olabilir.
Yunanistan, bundan birkaç yıl öncesine kadar, intihar vakanlarının en az görüldüğü ülkelerden biriydi. Bugünlerde, özellikle ileri yaş grubunda ve orta sınıf içerisinde artan intihar oranları Atina'dan, uluslararası topluma bir mesaj niteliğinde.
Bu insanlar borçlarını ödeyemedikleri için, onurlarını korumak ya da ideallerinden vazgeçmemek uğruna silahlarının tetiğini çekmeyi ya da boğazlarındaki ilmiği sıkmayı tercih ediyor.
Düşünün ki, hayatınızın sonbaharında zorlu bir çalışma sürecini geride bırakarak emekli oldunuz ve torunlarınızla sakin bir hayata doğru yelken açtınız. Uzun yıllardır çalışmışsınız ve emekliliğiniz için ödediğiniz primlerle ülkenizdeki sosyal yapının ayakta kalması için üzerinize düşeni yapmışsınız. Bireysel olarak emeklilik hayatına hazırsınız ve artık sosyal devletin sizin yanınızda durmasını bekliyorsunuz.
Ancak bir kaç ay gibi kısa bir sürede, ülkenizin siyasetçilerinin yarattığı bir hayal dünyasında yaşamış olduğunu, uygulanan bir çok politikanın hatalı olduğunu öğreniyorsunuz.
Kemer sıkma politikalarıyla günlük hayatınız cendereye dönüşürken, emeklilik günleriniz için hazırladığınız birikimin hızla eridiğine şahit oluyorsunuz.
Dayandığınız duvarlar yerle bir olurken, belirsizlikler içerisinde ayakta kalmaya çalıştığınız zemin altınızdan kayıp gidiyor.
İntihar edeni anlamak mümkün, nedenlerini de. Durkheim’ın izinden gidersek, Yunanistan’da orta sınıfın sistemden sapma tercihine doğru yöneldiği yorumunu – kabaca olsa da – çıkarabiliriz.
Kızı Ellis Hristulis, babasının bıraktığı notun üzerine bir yorum yazmıştı: “İlk defa babamla çok sevdiğimiz Mikis'in (Theodorakis) 1975'teki konserinde birlikte söylediğimiz şarkıdaki sözler gerçek anlamını kazanıyor. O zamandan beri daima bizim bayramlarımızda, bizim ölülerimiz için söylediğimiz şarkılardaki anlamını... Sen uyu baba ve ben kardeşlerime gidiyor ve senin sesini alıyorum (burada Giannis Ritsos'un Theodorakis tarafından bestelenmiş Epitafios şiirine bir gönderme var -fb). Sen, gençler için sadece bunun düşünü kuruyordun, bunu anlatmaya çalışıyordun ve sanırım başardın. Bizi bıraktığın noktada bir gencin kaleme aldığı bir not var: “Bugün ölen insanın adı Demokrasi; ancak biz geride kalan 11 milyon canlıyız ve bizim de bir ismimiz var, Direniş.”
Ritsos ile Theodorakis'in şarkısı için tıklayınız...
Derin bir umutsuzluk ve çaresizlik, diyor Tina Brown, intiharı olanaklı kılar. İntihar, topluma gösterilmesi “ihtiyaç” duyulan derin bir öfkeyi de içinde barındırır.
Theodorakis'in bestelediği Ritsos'un şiirinden ufak bir çeviri:
"Yaşam bana bir şey vaadetmiyor, Ölüm ise cağırmıyor beni, Söyle kız kardeşim, söyle, Ne yapabilirim?"
İntihar çaresiz bir direniş yöntemi, değil mi?
Not: 17 Haziran 2012 Pazar günü Yunanistan’da seçimler yenileniyor. Radikal Sol İttifak Syriza’nın oy oranını artırmasının beklendiği seçimlerin sonuçlarını uluslararası piyasalar ve Avrupa Birilği başkentleri de merakla bekliyor. Piyasalar, sandıktan "Uyumlu bir sol alternatif çıkacak mı? sorusunun cevabını görmeye çalışıyor. Haftaya, seçim sonrası durum ve Syriza ile elbette filozof Zizek’in desteği üzerine bir yazı yazmak şart oluyor.
Not 2: Ellis Hristulis’in çevirisini paylaştığı için Foti Benlisoy’a bir teşekkürü borç bilirim.