Kadın görünebilme arzusuyla görünmeme kaygısı arasında mütereddit bir ruh. Zamanı uzun dilimlere bölen bir ömürde doğumundan ölümüne var olduğunu her daim ispatlamak zorunda kalan. Kıymeti zor bilinen, manasına ender erişilen, yokluğu fark edilmeyen, varlığı ömürlük bir sınava tabi tutulan. Kadınlık, her gün yeniden çıktığımız yolculuk. Kadınlık, her gün yeniden sırtlandığımız ağırlık. Kadınız, kadınlığımızı bilmekten çok.
Tek başınayken değil, hep başka birinin, başka bir şeyin yanındayken görülen, adlandırılan, etiketlenen. Bir adamın karısı, bacısı, sevgilisi, akrabası diye anılan. Kadınlığı bir noksanlık, bir bereketsizlik, bir talihsizlik gibi görülen. Kıyafeti, makyajı fikirlerinin, değerlerinin, bireyi birey yapan tüm biriciklerin önüne geçirilen. Yerine göre ya kurbanlaştırılan ya da şeytanlaştırılan.
Geceleri sokağa gönül rahatlığıyla çıkamayan, kalbinin eriştiğini sevmekten uzaklaştırılan, kaç çocuk yapacağına karışılan, doğurmama hakkına müdahale edilen, mirastan mahkum bırakılan, ondördünde evlendirilen, sokak ortasında dövülen, kapalı kapılar ardında şiddete uğrayan, cesedi kaldırımlara, otobüs duraklarına, kimsesiz mezarlıklara terk edilen, işyerinde baskıyla karşılaşan, dışlanan, hor görülen, okutulmayan, çalıştırılmayan, emeğinin karşılığını alamayan kadın.
Sessizliği ikrardan sayılan, çığlığı duyulmayan. Erkek zihniyetinin soluğunu yaşamı boyunca ensesinde hisseden. Hemcinsinin yaftalaması, hiçe saymasıyla gitgide yalnızlaşan. Kendi ellerinden başka tutacak eli kalmayan.
Kaç kadın, sırf kadın olduğu için haksızlığa, tacize, tecavüze, fiziksel ve/ya psikolojik şiddete, bu zulümlerden herhangi birine az çok maruz kalmamıştır? Kadını anlamaktan, müşterek bir acıyı paylaşmaktan imtina eden, bakışlarını çeviren, etliye sütlüye karışmayan, kadını daha fazla yok sayan öteki yine kadındır. Onu benzerine körleştiren korkusudur aslında. Kadının var olma korkusu. Çoğu kadın bir başkasının kanatları altında güvende hisseder kendini, kozasından çıkmak istemez, kendi bayrağını dikemez. Anneliği tek iktidar alanı olur bazen. Hüviyeti önce babasının, sonra kocasının soyadıdır. Kadın, adını arayandır.
Louis Aragon, Basel'in Çanları adlı romanında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün mimarı Clara Zetkin'i şöyle betimler:"Konuşuyor. Tek başına bir kadın gibi değil, kendisi için büyük bir gerçeği bulmuş bir kadın gibi... Daha çok bir sınıfa ait tüm kadınların ne düşündüğünü ifade etmek için, tüm diğer kadınlar için var olan bir kadın gibi konuşuyor. Düşünceleri baskı altında tutulan bir sınıfın ortasında, düşüncesi baskıya rağmen gelişmiş bir kadın gibi konuşuyor. Binlerce ve milyonlarca kadın onunla aynı şeyi söyledikleri için, ne söylüyorsa doğru. O yarınların kadını ya da ifade etme yürekliliğini gösterirsek: O bugünün kadını."
Kadınlar söze daha fazla sarıldıkça, sözcüklerin gücüne inandıkça daha görünür hale gelip özgürleşecekler, ebedi yalnızlıklarından kurtulacaklar. Hadi kendimizi anlatalım, durmadan ve her yerde.
@pinardogu