10-14 Ekim 2016 tarihlerinde gerçekleşmekte olan, Strasbourg’da, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (veya Asamblesi), sonbahar dönem toplantılarında, çoğu zaman olduğu gibi vedette yani şöhretler de var yine… Futbol karşılaşmaklarında veteran ya da eski tüfekler anlamında emekli futbolcuları andırdığı için, özellikle bu sıfatı kullandım…
11 Ekim’de, OCDE’nin Genel Sekreter Vekili, Mari Kiviniemi’yi kabul eden, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Başkanı, Pedro Agramunt; sonra Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ı ağırladı. Hollande’ın - üzerinde iyi çalışıldığı belli olsa da, kendi genel tavrı-tarzını tanıdığımızdan - hayli sıcak, samimi bulunan konuşmasına ayrıca değineceğiz…
Ertuğrul Kürkçü’nün bir basın toplantısı vardı… Kapatılmış olan İMC TV kanalının İstanbul koordinatrisi, Ayşegül Doğan ile MED NUÇ TV kanalının Brüksel’de olan, Genel koodinatörü, Ferda Çetin’in sorunlarını anlatabilmeleri içindi bu basın toplantısı.
Gerçi, basın toplantısı, Hollande’ın ziyaretiyle aynı anda olduğu için, zaten seyrekleşmeye başlayan saçlarını yolan, HDP’nin Avrupa Konseyi sorumlusu, Faik Yağız’ın saçları; Fransa Cumhurbaşkanı’nın 25 dakika gecikmesi sayesinde, büsbütün yolunmaktan kurtuldular. Gazeteciler de, kendilerini pink ponk topu yerine koyarak, basın toplantısından, Hollande’ı karşılamaya, kan ter içinde, oflaya-puflaya yetişebildiler. Şaka bir yana, her Parlamenterler Meclis toplantısında bir basın toplantısı, bir film izlencesi, bir etkinlik düzenlemeyi adet edinmiş, titizlikle konuların üzerine gitmesiyle, en çalışkan parlamenter seçilmeye aday gözüyle bakılan Kürkçü’nün toplantısının başlığı Türkiye’de Basın-Medya Özgürlüğü idi.
11 Ekim’in davetli en son şöhret, Estonya’nın Dış İşleri Bakanı, Jürgen Ligi idi; o da yine Agramunt tarafından karşılanıp, karşılandı ve gazetecilerin sadece fotoğraf çekmelerine izin verildi ama soru sormalarına gerek duyulmadı…
Bir önceki AKPM toplantısında hatırlayacaksınız; Türkiye’nin sabık Başbakanı, Davutoğlu, teamüllere aykırı olarak, normalde 20-25 dakika süren (Başbakan, Bakan, Cumhurbaşkanı gibi şahsiyetlerin) konuşma süresini, görülmeyecek çapta uzatarak (65 dk), ihtimal sorulacak soruların, önünü kesmiş hatta Ertuğrul Kürkçü ile İngilizce-Türkçe polemiği yaşanmıştı. Ayrıca, meclis salonuna - yine teamüllere aykırı olarak – danışman, sekreter, davetli yaka kartıyla (asla giremezler aslında) yoğun bir kalabalık girmişti.
Zikrettiğimiz derecedeki siyasetçilerin konuşma süresi, şöhretlerin iyi niyetine bırakılmışken; Davutoğlu sonrası, kurala bağlandı ve konuşmacılara 20-25 dk verilirken, soru soranlara da 40 dk verildi. Davutoğlu’nun konuşması sonrası, meclis salonunda farklı ülke temsilcileri söz almış, serzeniş hatta şikâyet ve bazen de sert eleştirilerde bulunmuşlardı.
***
25+4, 29 dk’lık Hollande’ın konuşması, sorulan sorulara verdiği cevaplar özet olarak şöyle…
(…) Putin ile görüşmeye hazırım, tabii konuşurum ama somut konular üzerinde konuşmayı ısrar ediyorum. Türkiye ile de görüşebilirim, neden olmasın, tabii görüşüm. Unutmamak gerekir ki, Türkiye 15 Temmuz’da müthiş bir tehlikeden kıl payı döndü. Avrupa ilkelerine sahip çıkmaya çalıştı. Daha sonraki gelişmeler üzerinde tabii ki soru ve sorunlarımız var ve bunları da görmezden gelmemiz mevzu bahis değil ama en kolay yolu seçerek dışlayarak değil, konuşarak, sabrımızı, sınırları zorlayarak, tabii nereye kadar diye sorabiliriz. Şimdi bunu sormanın vakti değil bence. Rusya’yı dışladık da ne oldu? Orta doğu’da patlayan bombaların türü ve sayısı katlanarak çoğaldı. Aynı hataları (‘Türkiye’yi de dışlamak için acele etmekten’ söz ediyor bizce, satır aralarında RAH) tekrarlayamayız. Konseyi’n işlevi, tarihi rolü, kaçınılmaz olmasının sebepleri sanki unutulmuş gibi, biraz hatırlatmak isterim. II. Dünya Savaşı’na barış çağrısı buradan yapıldı arkadaşlar, ne olur hatırlayın. O zamana kadar totaliter olan birçok ülke, buradan yapılan önce çağrı ve sonra çabaları sayesinde demokrasiye geçtiler. Şöyle veya böyle ama demokrasiye geçtiler. Peki, Berlin Duvarı’ndan sonra yapılan Büyük Zirve? Eski Sovyet ülkeleri, yine buradan, Strasbourg’dan yaptığımız çağrı, çabalar ve Büyük Zirve sayesinde demokrasiye geçtiler, şöyle veya böyle ama geçtiler, buyurun… Onun için, tabii hazırlıkların yapılması, bir alt yapı için ancak 2019 tarihini uygun buluyor ve yine tarihi bir Büyük Zirve toplantısı yapmayı öneriyorum. Fransa böyle bir organizasyon için, tüm sorumluluğu almaya hazırdır ve bunu beyan ediyorum. Artık yeni bir düşünce tarzı, yeni bir yönetim (bunu da yeni sınırlar diye anlıyoruz RAH) için, yeni bir barış ve özgürlük mutabakatı için, her türlü çabayı desteklemeye hazırız.
II. Dünya Savaşı’ndan beri en büyük göçmen krizi olduğunu, söylediniz; doğru, ancak mevcut ‘sınırları kapatma’ siyasetimiz de başarısız olursa, ne önerirsiniz alternatif olarak?
Göçmenler konusuna değindim; 28 ülkenin sınırlarını Türkiye ile anlaştığımız anlaşmaya uyarak, korumaya çalışıyoruz, anlattığım gibi ilk emareler başarılı olduğumuz yönünde. İnsan kaçakçıları başka yolları da denmiyorlar. Şimdiden önerim şudur ki, Avrupa’nın mutlaka Balkanlar’ı kollaması, yolların denetlenmesini desteklemesi gerekiyor.
Bir Büyük Zirve toplantı öneriniz tabii ki önemli; peki, AB-Rusya-Türkiye arasında nasıl anlaşma sağlanabilir ki; buna ihtimal verebiliyor musunuz?
Önce hedef belirlemeliyiz, hedefi 2019 koyduk mu, ister istemez, hepimiz için geçerli, ona ulaşabilmek için, kolları daha sıvarız. Alt yapı hazırlamak gerekiyor ama konsensüslerin olabilmesi için 2019’u beklemeyeceğiz tabi. Şimdiden çalışmak gerekiyor. Bunun için acil bir ATEŞKES gerekiyor Suriye’de, ama’ sız şekilde… İnsani yardımın gitmesi gerekiyor. Halep’e şu anda hiçbir yardım gitmiyor. Hastanelerin bombalanması, hastalık, yoksulluk… Tüm taraflar katılmalı, Rusya, Türkiye hatta İran da katılmalı, Suriye dramından etkilenen ülkeler, Rusya kalkıp vetosunu ifade ederse, bu müzakere nasıl sürecek ki? Rusya, eninde sonunda, bombaların durdurulması noktasına gelmelidir.
Rusya, hâlâ Ekim ayında, Suriye ve Ukrayna’da savaş suçu işleyen bir ülke konumunda; siz kendisiyle görüşmeye hazırım diyorsunuz, nasıl? İptal edin bu isteğinizi…
Bakın, bazı şeyleri atlamamak gerekir; Putin koca bir Rusya’nın başkanıdır, doğru mu? Ben barışın gelmesi için kim olursa olsun görüşmeye hazırım ve hazır olmalıyım da bence; daha geçenlerde Sayın Putin Paris’te açılışı yapılacak bir Rus Ortodoks katedrali için gelecekti; kendisine haber yolladım ‘eğer Suriye için konuşabileceksek, buluşabiliriz; yoksa bu şartlarda başka şey konuşamam’ dedim ve o da gelişini iptal etti… Demek istediğim kararım gayet açık ve net; bu şartlar altında, eğer Sayın Putin, Suriye için konuşacak bir duruma gelirse, tabii ki konuşurum, neden konuşmayayım ki?
Avrupa dâhilindeki, işçilerin, emekçilerin çalışma şartları arasında farklılıklar var hatta makas büyüyor; bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim, bu fırsatı verdiğiniz için; temin ederim ki, Fransa kanunları, istihdam, sigorta, toplu sözleşme, grev gibi hakları savunur ama önemlisi uygular; bakın sözde savunmak yetmez, uygulamaya bakmak lazım. Çalışanların haklarının en çok korunan tek bir ülke varsa o da Fransa’dır Avrupa’da; Fransa kendi tecrübelerini aktarmaya hazırdır.
Konsey sekretaryasından aldığımız bilgilere göre, Sayın Hollande ‘Mümkün olduğu kadar çok soruya cevap vermeyi’ arzuladığı için, şöyle bir yol izlendi… Son beş soru, arka arkaya yöneltildi ve Sayın Cumhurbaşkanı da, hepsine toplu olarak cevap verdi…
AİHM’de, Azerbaycan’a karşı verilen kararlar uygulanmıyor ne yapabiliriz?
Çok kültürlü politikaların başarısızlığını artık görüyoruz (!) ; çok kültürlü siyaset yaklaşım bitti mi artık?
MİNSKgrubu hakkındaki görüşleriniz nedir?… Ukrayna’da bir şeylerin değişmesi için daha ne olması gerekiyor?
Fransa’daki terörden endişe duyuyorsunuz. Fransa’da bu suçluların, mahkeme önüne çıkması için ne yapacaksınız. Sayın Nadya Murad dün bundan bahsediyordu; bunca vahşete rağmen, olayların failleri neden bir türlü mahkeme önüne çıkmıyor? DAEŞ için özel bir mahkeme mesela kurulabilir mi?
Uluslar arası toplantıya İsrail katılmazsa Fransa, Filistin’in bağımsızlığını tanıyacak mı?
Güvenlik ve İnsan hakları arasındaki bir ikilem karşısındayız yine… Nasıl bir denge kurulacak?
Hollande’ın bu sorulara cevabı da şöyle oldu…
AİHM kararları, uygulanmazsa AİHM’in otoritesi sorgulanır ve bu sonun başlangıcı olur; tek bir kuralımız var bu konularda, AHİM’in her kuralı UYGULAMAK ZORUNDAYIZ. Her zaman, hoşumuza giden / uygulanması kolay kurallar olmaz, bizler yaşadık, yaşıyoruz ama son tahlilde şöyle / böyle uygulamak zorundayız, bu kadar açık, net ve sarihtir bu. Örneğin, orduda sendikalaşma zordu bizim için, zorlandık ama uyguladık… Kaçışı yok, taviz verilemez… En ufak esnemeyi bile kabul edemeyiz, hayır! Ortak değerlerin korunması olmazsa olmazımızdır. Laiklik sayesinde, farklı kimliğe sahip vatandaşlarımızla yaşıyoruz; tüm inançların temsilini sağlıyoruz yani kanun birinci düzeyde uygulanır, din yasaları değil, asıl din yasalarının üstünde laik kanunlar vardır… MİNSK’in amacı barıştı; Ukrayna’nın toprak bütünlüğüydü, buna seçim gerekiyor. MİNSK bir aşamalar silsilesidir… Ukrayna ve Rusya’yı, Fransa ve Almanya’yı sorumluluk-yükümlülük altına sokar. Yoksa ihtilaf donar… Yabancı savaşçılara gelince… Bazı genç Fransalılar, Suriye, Irak’ta cihada gitti ve bu suçtur dedik ve dönüşlerinde cezalandırılıyorlar (?!)… Mecburuz buna… Bunun için İttifak kuvvetlerine katılıyoruz. Musul’un yine kazanılması gerçekleşecektir, Halep asla, Musul değildir; Irak yetkilileri Musul’u kurtarmak istiyorlar, haklılar, Halep’te ise kitlesel ölüm var… Filistinli ve İsraillilerin nasıl müzakereler yaparlar arayışındayız. Son soruya gelince 13 Kasım’dan itibaren OHAL’i kabul ettik, doğru ama dikkat, idari yetki, ev araması vs her biri hakkında, mahkeme kontrolüyle yapılıyor. Hem bu sürekli olamaz, 14 Temmuz’da Nice’deki olayın boyutunu düşünün, Cumhuriyet Bayramı’nda, mecburduk uzatmaya ama asla bu hukuksuzluk için bir bahane / fırsat değildir, olamaz, toplumun ortak zekâsı önemli ama bu zekâya da katkıda bulunmak bizim sorumluluğumuzdadır. Yeni ortak değerlere çok ihtiyaç var; işte bunu başarmalıyız...
Fransa’nın farklı TV kanallarında ise, Cumhurbaşkanı Hollande’ın Putin’in konuşma talebini Madem Suriye için konuşamayacağız, şimdi başka konulara girme acilli ’yeti yok deyip, reddetmesini olgun olmayan, diplomatik teamüllere göre yanlış diye telakki ediliyor. Sosyalist eğilimli yorumcuları kendine hak veriyor olsa da, onlar bile diyalog yolunun açık olması taraftarılar. Diğer yorumcular ise konuşmak demek ille dudağından öpmek, büyük sevgi gösterileri göstermek değil diye bu tavrına karşı çıkıyorlar. Davet edilebilir, çok net ve tavizkâr olmayan bir duruş sergileyerek, Suriye’ye askeri yaptırım konusunda veto oyu kullanmasının kimseye yarar sağlamayacağı belirtilir ama en azından ayağına gelmiş bir Rusya Devlet Başkanı’na karşı, açık ve net bir tavır sergilemiş olurdu fikirlerini ifade ediyorlar.