25 Haziran 2017 tarihli Rupen Kevorkyants gökyüzüne çıktı film çekmeye… başlıklı yazımızda, önce arkadaşım sonra da hocam olmuş, Ermenistan’lı belgesel yönetmeni Sayın Rupen Kevorkyants’ın ölüm haberini paylaşmış, anlatmaya çalışmıştık…
İlk karşılaşmamızda yani 1982’de kendisini nasıl nahif, romantik hayata heyecan ama bir o kadar da tutkulu bir inançla bakan duruşumla, ör: Sovyetler Birliği’nde ulusal sorunların halledildiğine ve Türkiye sol’una olan inancımla, kendisini nasıl şaşırttığımı anlatmıştım…
Kendisinin de, Mıkhitar Sbarabed adlı, Ermeni tarihinden bir komutan hakkında çevrilmiş bir film için; Sovyet Ermenistan’ı ve Sovyet Azerbaycan’ın nasıl karıştığını, hakem olarak Moskova’nın meseleye dâhil olduğunu, anlatmasıyla da beni şaşırttığını da…
***
Sonunda, aradan geçen 35 yıl sonra aynı kendisinin bana (…) Dinle, biliyorsun seni uzaktan izliyorum… Eninde sonunda, bakma bana, ben de bal gibi biliyorum, böyle kopuklukla olmaz, en azından her aklı başında Ermeni, kendi mesleğindeki aklı başındaki Türklerle ilişkiye girmeli, bunun başka yolu yok dediğini de aktarmıştım…
Dile kolay usta olmak kolay değildi…
Usta olmak için yıllar ama boşuna geçen değil, dolu-dolu tecrübelerle olan türden, yılların geçmesi gerekiyordu…
Seyahatler, tanışmalar gerekiyordu…
Yeni dostluklar, fikir teatileri…
Kısaca, turizm kampanyaları için yaratılmış bir slogan boşuna değil, halklar-kültürler arası ilişkiyi tercüme ediyordu aslında…
Dünya çapına yaşayan tek (diğeri Mardin doğumlu rahmetli Yusuf Karş) Türkiyeli Ermeni fotoğrafçı, Ara Güler üzerine belgesel film yapmak için özel ekip yollamıştı İstanbul’a…
Bu Der Saadet ya da Kostantiniyye adlı şehrin havasını solumak için yine yönetmen olan kardeşi Georgiya ile ve nihayet bir başka sefer Türkiyeli meslektaşlarıyla tanışmak üzere gelmişti bu şehre…
Maalesef o zamanlar değil şehirde, Türkiye’de bile değildim… Bana özel telefon açmış hani bir tür geçmiş konuşmaları hatırlatırcasına gittim, gördüm, soludum senin İstanbul’unu, sürekli seni hatırlıyordum, seni anladım diyordu gülerek…
Ne ilginç benzeri sözleri, büyük usta Sergey Paracanov da söylemişti, İstanbul dönüşü; geçmişte sürekli İstanbul’u övüp anlattığım için benimle dalga geçtiğini sanki hatırlayıp, şimdi bana hak verdiğini ima ederek…
Belgeselci Enis Rıza Sakızlı ile tutturmuştu frekanslarını, buna Kevorkyants’ın bizzat şaşırdığını da belli ederek…
Bu halk diplomasisi serüvenimde, önce pratik tecrübe ediniyor; sonra kuramını yaratıyordum; işte bunu yaparken çıkarsamalarımdan biri de buydu: sevmek tanımakla başlardı!
Yalnız Türkiye’de bayram olması münasebetiyle, birçok yerin kapalı olması, yönetmenleri bulmak ve birbirleriyle irtibata geçmeleri, İstanbul’daki Ermenistan’ın tek resmi temsilciliği olan, Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı nezdinde, Ermenistan Daimi Temsilciliği de haliyle kapalıydı…
Kafkasya ve Balkan hakları kültür-uygarlıkları konusunda uzman, Paris SIPA Press’in eski editörü, Fransa-Almanya ortak TV kanalı, ARTE için belgesel filmler yapmış, Mesut Yaşar Tufan’ın bizzat koşturup ilgilenmesi sonucu, gecikmeli de olsa mesajlar hazırlandı ve bir nüsha bizim aracılığımız ve bir nüsha da özellikle KEİT aracılığıyla Ermenistan’a yollandı.
VTR Prodüksiyon, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) ve Türkiye Sinema Eserleri Sahipleri Birliği adına, Enis Rıza Sakızlı, Mesut Yaşar Tufan ve Mustafa Ünlü, Ermenistan Kültür ve Dışişleri bakanlıkları, Hayk Belgesel Sinema Stüdyosu, Ermenistan Sinemacıklar Birliği ve eşi Sayın Dr Anaid Sahakyan ve ailesine ayrı-ayrı taziye mesajları yolladılar.
Ufak bazı ayrıntılar hariç, genelde aynı içerikte olan taziye mesajı şöyle:
‘Saygıdeğer meslektaşımız ve dostumuz Sayın Ruben Kevokyantz'ı kaybettiğimiz için en derin başsağlığı dileklerimizi ifade etmek isteriz. Büyük bir üzüntü, hüzün duygularıyla dolu olarak onun aziz hatırası ve eserlerini selamlıyoruz. İstanbul'dan bu acılı matem döneminde en derin sempatilerimizi yolluyoruz. Lütfen biliniz ki; bu saygıdeğer kişiliğin kaybı, ortak kültürümüz ve tarihimiz nedeniyle bizim için bir dosttan da öteye bir durum. Onu bir kardeşimiz olarak addediyoruz, bizim için bir aile ferdini kaybetmiş gibiyiz. Öte yandan Erivan'a cenaze için gelemediğimiz için de üzüntülerimizi belirtmek isteriz. İstanbul’da sizleri görmeyi çok isteriz. En derin sevgi ve saygılarımızla...’
Türkiye ve Ermenistanlı sinemacıların, yönetmen Ruben Kevorkyants’ın vefatı vesilesiyle de, bir kez daha, hem çok yakın ama bir o kadar da uzak ilişkilerinin geçmişi ve yarsını göz önünde bulundurarak, yepyeni beyaz bir sayfa açacakları zaten bekleniyor… Ne de olsa serde her iki toplum sanatçılarının ‘beyaz perdeye’ hizmet etmek fıtratlarında var…
Türkiye ve Ermenistanlı sinemacılar bembeyaz sayfalarla, bembeyaz perdelere birlikte, ortaklaşa hizmet etmeleri umuduyla…
İstanbul’daki Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, İstanbul Daimi Temsilcilisi, diplomat, Sayın Dr Arsen Avakyan’a bizzat teslim edilmiş taziye mesajlarının, bugünlerde Ermenistan Kültür ve Dışişleri bakanlıklarına vd mercilere ulaşması bekleniyor…