Başlığın altına hüzün, maalesef haklı çıkma hali ve tabii umutla diye yazmak vardı...
Hayır, her yılın ilk günlerinde yazılan beylik yazılardan değil bu... O da var, birincil değil ...
Zira, okuyucularımıza yeni bir dönemden bahsediklecekse, yenilikler eksilmiyor...
Ama işte çi fayda ve babaannemin dediği gibi ibadet bile gönül şenliği istiyor...
Türkiye’den ilk defa bir basın-yayın organı, Ermenistan Cumhuriyeti’nde görev almak üzere, şimdilik bir yıllık, resmen temsilci atadı...
O da evet, T24 Bağımsız İnternet Gazetesi...
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, 2016 Aralık ayı itibariyle, bendenizin T24 adına -şimdilik- bir yıllığına Ermenistan’dan diplomatik-sosyal-siyasi ve ille de kültürel-sanatsal haberleri irdeleyen ve aktaran muhabir-yazarlığımın resmen akreditasyonunu kabul etti...
Kısaca, 1994 Aralık-2005 Eylül tarihleri arasında, Paris merkezli ve Avrupa’ya yayılan, o zamana dek tarzında bir ilk olan (work shop formatında olmayan, sivil toplum örgütleriyle doğrudan ilişkiye geçerek,10 yıl sürmüş) Türkiye-Ermenistan arası, olmayan diplomatik ilişikilerininin ışığında halk diplomasisi çalışmamızı ‘bıraktığımız yerden’ devam ettirceğiz..
Jean Claıde Kebapçıyan, Ragıp Zarakolu başta, suya atılan taşın yarattığı çemberler gibi, Yelda Özdağ’dan ta Taner Akçam, Murat Belge, Halil Berktay, Baskın Oran, Mete Tunçay, Oral Çalışlar, Ferhat Kentel, Ali Ertem, Hamo Moskofyan ve koca bir sayfayı dolduracak adlara kadar, dostlara buradan selamlar...
Sevgili hocam, dünyanın sayılı felsecilerinden, Padre Boğos Levon Zekiyan ile Venedik’te gerçekleştirdiğimiz, uluslararası kollokyumun, bugüne değin yankıları devam ediyor... (http://bianet.org/bianet/kultur/47494-ermeniler-ve-turkler-bin-yillik-yasanmislik)
Misyonumuz, hem en yakın ama hem de en uzak olan bu iki komşu arasında, kanatları birbirlerine açılan, ortak bir pencere (baduhan) olmaya çalışmak...
Haberler kulağımıza geliyor ve keyif alıyoruz tabii...
Yaptıklarımızı gören, yapacaklarımızı minik kuşlardan öğrenen bazıları, benzeri çalışmaları, kendileri de yapmaya çalışıyorlar...Emsal teşkil etmek, onur verici...
Ermenistan’da nasıl aşık olur, nasıl aşklarını ilan eder, evlenir, çocuklarının doğuşunda neler olur, nasıl büyütür, ergenlik-gençlik sorunları, eğitim, kültür-sanat dünyası, yenilik-gelişmeleri, kadın-erkek ilişkileri, çalışma dünyası, spor ve gençlik, vaftiz, bayram töreni, cenazeler yani hayatı yansıtıp; Türkiye’dekiler ile kıyaslamalarını sağlamaya çalışacağız...
Farklılıklar olduğu gibi, aynı hatta örtüşen özellikler olduğunu da birlikte tespit edeceğiz...
İşte bu, başlıkta kullandığımız yeni dönemin özelimize - diyelim - düşen payıydı...
Biraz da nefes aldırmak için, dünyanın hallerine düşen payından da söz edelim...
‘Yeni’ sıfatını neden tırnak içrisinde yazdığımızı, aşağıdaki satırlardan anlayacaksınız...
Sosyal medyadan aşağıda arz edeceklerimi okuyanlardan özür diliyorum ama işte bu yeni medyanın doğasından geliyor... Bir şeyi yazdığınızda, belirli sayıda okuyucuya ulaşabiliyor ama ertesi gün yazdığınızda bir o kadar yeni okuyucuya, bir hafta sonra yine ulaşıyorsunuz...
Tabii, aynı şeyi defalarca sizden okuyanlar için de sıkıcı olabiliyor...
Önceden silah tüccarları, yeni üretmiş oldukları silahları, temsili savaşlarla tanıtırlardı... Savaş simülatörleri aracılığıyla, tıpkı deprem simülatörleri ile öğretildiği gibi...
I. Dünya Savaş’ındaki sınırların yeniden çizilmesi, kapitalizmin artık tıkanması ve 70 yılı aşkın önünde, çıban başı olan SSCB de artık yokken, yeni bir şeyler yapılması gerekiyordu...
Öcü gibi gösterilerek, Avrupa ve dünya ülkelerine, istenildiği gibi (ondan korunmak için) silah satıyorken, o öcü (SSCB) yoktu artık; dolayısıyla yenisini yaratmak gerekiyordu, işte dini fanatikler öcüsü yaratılacaktı, eski SSCB öcüsü yerine... Yeni petrol kaynakları da...
Eskinin – savaş tüccarlarının, üreticilerinin, yeni ürünlerini müşterilere göstermek için kullandıkları – savaş simülatörleri yerine hakiki savaş çıkarılacaktı...
Cansız mankenler yerine, canlı mankenler yani hakiki askerler...
Ne için, kimlerin çıkarı için ölmeye gittiklerini bilmeden, kahraman olmaya gidenler...
Ve ‘sürpriz’ oldu, iş adamı, Sayın Donald Trump, ABD Başkanı seçildi...
Bu arada farklı din, milliyet, kültür, coğrafyayı temsilen nice asker ölmüş, hangi silahın, ne kadar zamanda, ne kadar çok canlıyı yok edebileceği özellikleri sergilenip bitmişti artık.
Bunun paralelinde, yeni sınırların, nasıl, kimlerin lehine, petrolün de, kimlere, hangi oranda pay edileceği, aşağı yukarı belirlenmişti...
İş, ayrıntıları konuşmaya kalmıştı...
İşte, sahneye Trump gibi birisi çıkması; savaşın handiyse bittiğinin işaretiydi...
Leş’i (savaşı) öldürene (çıkarana) taşıtırlardı (bitirtiyorlardı), zira...
Astana toplantısı mı?
Aman efendim, pilav çoktan pişmiş, suyunu çekmiş, tencere üstüne, buharıyla demlensin diye, havlu atışıdır o toplantı... Tabaklara dağıtmadan önceki (birkaç toplantı hatta bir tek toplatıyla işi bitirmek, artık göz göre-göre olacağından, ciddi işler yapılıyor havası yaratmak için, birkaç toplantı yapılsa daha iyi olur!) aşamadır o toplantılar ...
Trump’ın gelişiyle, şairden esinlenerek şöyle demiştik: Renkli günler göreceğiz çocuklar, renkli günler; sadece kan kırmızı renginde olmasın, yeter!
Türkiye’de (hâlâ tesadüflüğü tartışılmaktadır) 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişimi denemesinin akabinde, 17 Temmuz’da da Ermenistan’da, çoğu eski Dağlık Karabağ cengaveri olmuş askerin, her anlamda gidişata ‘dur!’ diyen, silahlı eylem süreci başlamıştı.
2 bin kişiyle başlayan, 25 bine yaklaşan eylem 17 gün sonunda, daha fazla sivil halkın can güvenliliğini riske atmamak amacıyla, eylemciler silah bırakmışlar ama... Ermenistan’da da başlığımıza atfen söylüyoruz, yenilikler de olmuştu.
Hükümet büyük bir revizyona uğramış, Başbakan değişmişti.
Rusya Federasyonu’nun büyük devlet teşekküllerinden, Gazprom’un başındaki Garen Garabedyan, Putin tarafından Ermenistan’a yollanmıştı... ‘İşlerin tadı tuzu kaçmadan, şu Ermenistan’daki işleri yoluna sokması’ ricasıyla...
Sırasıyla, konuları irdeleyecek, ilginç yeniliklerle, değerlendirmelerimizi aktaracağız...
Ermenilerin (dünya ve Türkiye oranı aşağı yukarı aynıdır: % 1,5 Protestan, % 3,5 Katolik, % 95’i de) Resuli (en yakın olması mucibi ‘Ortodoks’ denilebilir ama değil / Havari/ Apostolik) mezhebine mensup olanlar, bir de Rus Ortodokslar hariç, Hıristiyanların Noel’i 25 Aralık olmasına rağmen, Ermenistan’da da 25 Aralık’ta başlıyor fiilen bayram...
6 Ocak’ta asıl Resuli Ermenilerin Noel’i, 7 Ocak’ta Rusların, 13 Ocak’ta (Noel ile ilgisi yok) eski takvime göre Ermenilerin yılbaşısı ve 19 Ocak’ta da Kudüs Ermenilerin ezelden beri Noel için kutladıkları tarih olarak, yine hatırlanıyor... Bu arada, dini hiçbir özelliği asla bulunmayan tüm dünya ile 31 Aralık’ta da Yılbaşı kutlanıyor tabii...
Nüfusu azaldığı söylenilen Ermenistan’da, bu tarihlerde Erivan’da bulunuyorsanız, buna inanmanız çok zor olur. Zira müthiş trafik sıkışıklığı oluyor... Taşralarından, eski SSCB coğrafyasına para kazanmak için (khoban-xoban) gitmişler, daha yeni taşınmış Suriye ve Lübnan Ermenisi olan akrabalarını görmek isteyenler, kültürel fantezi gerçekleştirmek için yılbaşını anavatanda yaşamak isteyenler Ermenistan’a adeta akın ediyorlar çünkü...
Ermenistan ekonomisine destek olmak için de, buradan alış veriş ediyorlar; nasıl olsa ne isterseniz var artık... Sovyet döneminde para çoktu, satın alınacak mal yoktu, bugün ise mal var ama para yok, dediklerine göre...
Eskiden sadece evlerde yılbaşı geçirilirken, artık İçevan, Alla(h)verdi, Sevan, gibi taşrada dört ama rahatlıkla beş yıldızla yarışabilir otellerde zengin programlara da katılınabiliyor... Resmi tatil 9 gün... Yani evlere misafir kabul etmekten yorulmuş bir kesim de yok değil...
Ermenistan’ın 20’e yakın ve tabii Rusya ama yabancı TV kanallardan da son derece zevkli programlar izleniyor, neredeyse bir aya yakın kapanmayan masa etrafında yenilip içiliyor...
Sosyologlar, geçende Gugark Kilisesi Cemaati önderi, Baş Episkopos Sebuh Çulcuyan’ın da eleştirdiği üzere, bu artık müsriflğe kaçan ve dengesiz masa düzeninin, geçmişin açlık dönemlerinden kalma bir alışkanlık olduğunu söylüyorlar...
Ertesi sabahın öğleyin saatlerinden akşama dek, her biri 15-30 dakika süren, gün içinde belki dört belki beş, ziyaretleri yapılıyor ama mutlaka masaya oturuluyor... Misafirliğe gelenin biraz önce yedim-içtim veya daha başka yerlere de gideceğiz deme, reddetme şansları yok; mutlaka bir şeyler atıştırmak lazım...
Ocak 1’de, seher vakti, sokağa attım kendimi...
Erivan sokaklarını bu kadar boş başka zaman yakalayamazdım çünkü...
Zar zor bir açık işkembeci buldum; aslında yaptıkları Khaş yani bildiğimiz Paça ama çok müstesna bir durum olarak Govgas Restaurant’ta bildiğimiz işkembe de var, tavsiye ederim
Restaurant’ta kimler var fotoğraflarını çekeyim diye gezinirken, kızlı erkekli bir grup, bir de İstanbul’dan geldğimi öğrenince Türkçe: İstanbul’a ve Türkiye’ye selamlar, hep gençlik kazansın, sıra gençlikte diye demeç vermesinler mi? Ahıska Ermenileriymişler...
Yolda, güya Türkiye ile ticaretin olmadığı, Erivan sokaklarında resmen Türk markalarını ve dükkanlarını seyrederek eve geldim... Görüşmek üzere... Yeniliklerle...