ŞEHİR TELLALI New York - Londra - Roma |
Şehirlerin sokaklarında kaybolmaya yatkın bu kalem. Koca dağlara, derin uçurumlara, çoşkuyla yükseklerden dökülen berrak sulara, patikalarında bir görünüp bir kaybolarak uçuşur gibi koşturan kimi ak kimi kara atlara yabancı. Denizin karasını bilmez.
Vahşi zirveleri tanımaz. Dedemin memleketi Kafkasya’ya, Karadeniz’in kuzey doğu kıyısına gitmemiştir. Araplar’ın “Diller Dağı” diye tanıdığı o coğrafya da Roma vaktiyle iş yürütmek için hepsi ayrı dil konuşan 130 çevirmen kullanırmış. Topu topu, eni boyu 150 km’lik bir kara parçasından ibaret görünse de. Yüksekliği 4000, uçurumları 1000 metreye ulaşan, inişli çıkışlı, başı bulutlardan kurtulmayan, kartal yuvası köyleri “ogul,” en güzel çiçeği “tatar,” yani hani el değilmesi imkansız, asla koklanamayacak ama rengi, hele rengi bütün çiçeklerden cazibeli dağ dikeni. Ve büyük elli, kara kaşlı, koyun gözlü dağcıların memleketi orası. Maalesef, Türkçe bildiği tek kelime, torunlarını severken kullandığı “Ha uşacuklarum!” dan ibaret büyük babaannemin anadili -babamın tanımıyla “çerkezce”yi de öğrenmemiştir bu kalem.
O yüzden zamanın sanki uçup gitmediğini, o dağlara sıkışıp takıldığını, iki de bir de kalkıp kalkıp habire intikamdan dem vurduğunu sanır. 19. yüzyılın ortasında Hacı Murat Ruslara iltica ettiğinde ne ise şimdi de o gibi görünür ona. Hacı Murat, Rus yazarı Lev Nikololayevich Tolstoy’un son romanı. Ölmeden birkaç yıl önce yazdığı ve ölümünden sonra basılan roman, Kafkasya’da 60 yılı aşıp bir türlü bitemeyen savaşda hakikaten yaşanan bir hikaye. Savaşın 30 yılına, elinde baltası yanında dolaşan celladıyla yüce dağları korkutarak, Allah adına damgasını vuran İmam Şamil’e başkaldıran Hacı Murat’ın hikayesi. Yasası “Adet” olan memlekette. Adet, komşun bir tavuğunu çalarsa sen onun ineğini çalacaksın der. O zaman o senin iki ineğini çalıp intikam alacaktır. Sen de o zaman onun karısını çalacak, oğlunu öldüreceksindir. Karşılığında o seni vuracak. Sen ölünce kardeşin onun gözlerini dağlayacak. Onun kardeşi de senin amcaoğlunu…
Hacı Murat, Tolstoy’un geçirdiği dini bunalım sonrası yeniden hikayeye, hayata döndüğü son döneminin ürünü. Yaşlı, kızgın, yorgun, hayata küfreden, mutsuz Tolstoy, Rus kazakların arasında kendini hayat dolu, enerjik, rengarenk özellikleriyle yeniden bulur. Hacı Murat’ı o rengine hayran kaldığı dağ dikeni gibi anlatır. Rusya ise bu dağ dikenlerinin tarlalarına musallat kazmadır.
Son kez, firara hazırlanırken, gün ağarmaya başladığında yanındaki erlerden Hanefi’nin yanık sesiyle söylediği intikam şarkısını dinler Hacı Murat:
Toprak mezarımda kurur
Anam beni unutur
mezarımı çimen kaplar
Çimenle sertleşir yaram
Gözyaşların kurur bacım
Kalbinden kaçar acım
Ama unutmaz kardeşim
Vaktini bekler intikam
O ve onun küçüğü de yanıma uzanana kadar
Sıcaktır kurşun ölüm getirir
O benim de kölem değil miydi?
Üstümü örtersin kara toprak
Ekip biçtiğim sen değil miydin?
Şimdi soğuksun ölüm
Senin de efendin bendim
Beni topraksa alacak
Ruhum cennete kalacak.
Romanlarını kendi yaşadığı olaylar, hikayeler ve gerçek hayatla ören Tolstoy çocukluğunda ağabeyi Nikolai’ın uydurup ona anlattığı bir hikayeye büyülenir. Hayattaki her şeyi açıklayacak ve insanoğluna günün birinde barış ve huzur içinde yaşamayı öğretecek sırrın hikayesidir bu. Nikolai bu sırrın Tolstoy 2 yaşında iken kızkardeşinin doğumunda ölen annelerinin ona bıraktığı arazide ormanda saklı “yeşil çubuk” üzerinde yazılı olduğunu iddia eder. Tolstoy çocukluğunda ormanında o yeşil çubuğu arar durur.
Büyüdüğünde ise sırrın saklı olduğu araziyi üzerinde yaşayan köylülere dağıttıktan sonra hayatı arar durur. Yazdıkları bu arayışın ürünleri. Dinlerin, düşüncenin ve dillerin içinde arar onu. Kendini kaptırıp uğraşır. Savaşır, dövüşür, barışır, sevişir. Ortaya bir dizi roman, bir dizi dini ve din karşıtı eser, felsefe, “Neye İnanıyorum”, “O zaman ne yapmalıyız?,” “Tanrının Krallığı Senin Kalbindedir”, “Din Nedir?” “Sanat Nedir?” türünden didaktik ürün çıkarır. Tolstoy’un beşinci kitabı olan 580 karakterli, daha ismiyle dünya edebiyatının şaheseri olmayı vadeden, “Savaş ve Barış” da bu arayışın bir sonucu. Roman olmadığını söyleyip durduğu esere ise Tolstoy’un ilk düşündüğü isim belki de onu en güzel anlatan ipucu. Onun bir kez daha sırrını bulduğu hayat. Yerip durduğu İngiliz Şairi William Shakespeare’in en güzel komedilerinden birinin adı: “Yeter ki iyi bitsin.”