İngiliz komedyen Ricky Gervais’ın anlı şanlı özgeçmişine bakınca, bu noktadan sonra başka bir şey yapmasına gerek kalmadığını düşünebilir insan. Tüm dünyanın kahkaha patlattığı stand-up şovları, sunduğu gösterişli ödül törenleri ve İngiliz usulü kara mizahın zirve noktalarından The Office, Life’s Too Short ve Extras gibi dizileriyle popüler kültürün bağrına bastığı bir komedyenin ayrıca sınırlarını zorlamasına ne gerek var ki hakikaten?
Ama Ricky Gervais pek öyle düşünmemiş belli ki…
Senaryosunu yazdığı, yönettiği ve bir de başrolünü üstlendiği yeni dizisi After Life’ta hiç olmadığı kadar çok acıtıyor kalbimizi Ricky Gervais. Hem de bunu kara mizah üslubu böyle gerektirdiği için değil, hayatta kalmaya çalışan karakterinin hikayesini en sahici haliyle anlatmak istediği için yapıyor.
Geçtiğimiz hafta, ilk sezonunu oluşturan altı bölümüyle birlikte Netflix’te yayınlanan After Life, baş karakteri Tony’nin en ‘‘çekilmez’’ olduğu anları bize göstererek açılışı yapıyor. Çok sevdiği karısını göğüs kanseri yüzünden kaybeden Tony, intihar girişiminde bulunmuş ama ölmeyince de tahammül edemediği bu hayatta yoluna devam edebilmek için, ‘‘süper gücüm’’ dediği bir yöntem geliştirmiştir: Sinirini bozan herkese gönül rahatlığıyla, ağız dolusu hakaret savuracaktır artık. Hem de yaşlı, çocuk demeden, tüm etik kurallarının üstüne basa basa. Neticede kaybedecek bir şeyi yoktur; ölmek istemiştir, ölememiştir ve hayatta kalmayı o seçmediğine göre dilediğince davranabilmelidir. Bunu çalıştığı gazetedeki patronu, aynı zamanda kayınbiraderi olan Matt tarafından, söylediklerine ve yaptıklarına dikkat etmesi gerektiğine dair uyarıldıkça tekrar tekrar açıklar durur zaten.
Her ne kadar günlük hayatının tam ortasında dursak da Tony’e dair pek bir şey bildiğimiz söylenemez. Karısı ölmeden önce nasıl bir insan olduğuna dair fikrimiz yok mesela. Karısı hayattayken çekilen videolara bakılırsa komik (eşek şakalarını komik buluyorsanız tabii) ve hayat dolu bir adam gibi duruyor. Yine de herkesle iyi geçinebilen biri miydi yoksa hep mi huysuzdu, bilemiyoruz. Onu hayata bağlayan tek şey köpeği; daha ilk sahneden görüyoruz bunu ama bu da insanlarla kurduğu ilişkiye dair ipucu vermediğinden hâlâ bazı konular eksik kalıyor kafamızda.
Küçük bir İngiliz kasabasında yaşayan ve kendi sözleriyle ‘‘yaşlı kadınların kedi kumunun altına sermek için kullandığı’’ bir yerel gazetede, aslında aşırı sıkıcı olan ‘‘ilginç’’ olayları yazmakla görevli bu adamın, kendine ne kadar küçük bir hayat kurduğuna şaşırıyoruz sonra. Kederiyle bu küçük kasabaya sığamayan Tony’nin, neden orada olmayı tercih ettiğini öğrenince bir kez daha kalbiniz kırılabilir. Hayatta gerçekten birini çok seviyorsanız, motivasyonlarını anlamanız hiç de güç değil.
Buraya kadar anlattıklarımız üzerinden hiç de sevimli bir portre sunmayan Tony karakterinin aslında iyi kalpli ve nazik olabileceğini, yolu yeni insanlarla kesiştikçe anlıyoruz. Matt’in oğlu, karısının yeğeni küçük George’a karşı içi merhamet doludur, hatta bir tek onunlayken gerçekten güldüğünü görürüz. Bir de huzur evindeki babasının bakıcılığını yapan Emma çıkar karşısına, söyledikleriyle şöyle bir silkelenmesini sağlar. Gazetede yeni çalışmaya başlayan Sandy’yi herkes Tony hakkında uyarır; kaba saba konuşup onu üzebileceği için ama tam tersine Tony Sandy’ye hiç kimseye olmadığı kadar dostane davranır. Seks işçisi Daphne’ye ve mezarlıkta karısını ziyaret ederken karşılaştığı Anne’e de… Zekâlarına ve dürüstlüğüne önem verdiği için ‘‘medenice’’ diyalog kurduğu bu karakterler sayesinde o da iyileşmeye başlar. Hem gerçekten ölmek istemediğini anlamıştır da artık… (Diyaloglarla güzelleştiği için olay akışındaki detaylar söylendiğinde heyecanı kaçacak bir dizi değil After Life. Yine de bazı şeylerin üstünü kapalı geçelim izlemeyenler için…)
Bizi tanımadığımız etmediğimiz bir adamın kederi ile baş başa bırakan bu dizinin aynı zamanda komik olabilmesini sağlayan, elbette ki, Ricky Gervais tarafından ince ince işlenen diyalogları… Haber için gittikleri evlerde veya Tony’nin iş arkadaşlarıyla sohbetlerinde, olmadık bir anda sizi güldürecek, zihne kazınan o meşhur esprileriyle karşınıza çıkabiliyor Gervais. Tabii bunları Tony’nin o nihilist karakteriyle birleştirerek. Galiba gülme efekti ya da ekstra efor olmadan verilince bazı esprilerin gücü daha da etkili olabiliyor. Yine de karakterin depresif halinin size de sirayet etmesini engellemek için yeterli değil.
After Life için ‘‘Hayatımın en iyi işi’’ diyor Ricky Gervais. Ölüm ve hayat arasındaki felsefi sorgulamaları günlük konuşmalar üzerinden bu kadar güçlü anlatabilmesi bir yana; depresyon, takıntı ve keder gibi ruh hallerini oldukça gerçekçi diyaloglarla sunması da bu sözünü haklı çıkarıyor. Senaryo ve yönetmenliği dışında gözlerinin feri sönmüş oyunculuğuyla da ayrıca sağlam bir performans sergiliyor. O çok meşhur Ricky Gervais’ı değil de, karısını kaybetmiş mutsuz bir adamı izlediğinize çok geçmeden ikna oluyorsunuz.
Dizi henüz ikinci sezonu için onay almadı. Bu hızlıca biten altı bölüm bile, ölümden sonraki yaşama dair çok söz söylüyor.