İkonlar yani azizlerin, kutsal kimselerin resimleri, 3. yüzyıldan bu yana Bizans kiliselerinde yer alan, zamanla evlerde, kamusal alanlarda da görülen, bulundukları yeri, bu yerdekileri koruyucu etkileri olduğuna inanılan yapıtlardı. Ancak Bizans tarihinde bu kutsal nesnelerin yasaklandığı, kırılıp yakıldığı, kullananların cezalandırıldıkları iki evre vardır: Bunlar, Birinci (730-787) ve İkinci (815-843) İkonoklasm yani İkonakırıcılık devirleri olarak anılırlar.
Bizans'ta bu dini resimler böyle benimsenmiş ve yayılmışken bunlara karşı dönüşün nedenleri neydi? Bu konuda ileri sürülmüş birkaç görüş var: İslam dininin, canlıların görüntülerini yasaklayan kurallarının etkisi vb... Ancak King's College Profesörlerinden Judith Herrin'in ifade ettiği (Byzantium, Penguin, 2007) değişik bir görüşün de önemsendiğine tanık olmaktayız.
Prof. Herrin'e göre, İkonakırıcılığı anlamak için Bizans'ın 8. yüzyıl başlarında karşılaştığı askeri sorunlara bakmalıyız. Ülkede giderek artan istikrarsızlık, askeri başarısızlıklara, Arapların Küçük Asya'da, Bulgarların Balkanlar'da topraklarını Bizans'ın aleyhine genişletmelerinin engellenememesine yol açmaktaydı.
O tarihlere kadar Tanrı'nın, dine bağlılıkları nedeniyle kendilerini kolladığına, zaferler kazanmalarını sağladığına inanan Bizanslılar, Onun artık neden kendilerine değil de düşmanlarına yardım ettiğini sorgulamaktaydılar.
718'de Ege'nin derinliklerinden gelen büyük bir volkanik patlama, lavları ve büyük taşları havaya püskürterek gökyüzünün günlerce kararmasına yol açtı: Santorini ve Terasia arasında yeni bir ada ortaya çıktı. İmparator III. Leo'nun, bu ilahi işaretin ne anlama geldiğini merak edip danıştığı din adamları, bunu putperestliğe karşı bir uyarı olarak yorumladılar ve ona ikonları yasaklamasını önerdiler. Bir dini konsül, bu yolda bir karar aldı. III. Leo, ikonların kiliselerden vb. kaldırılmasını emretti.
III. Leon, Arapların, Konstantinopolis'i (717–718) kuşatmasını geri püskürtünce halkın kahramanı oldu. III.Leon'dan sonra gelenlerden V. Konstantin (741-775) bir iç savaştan sonra tahta çıktı ve İkonakırıcı uygulamaları sürdürdü. Buna rağmen 740'da veba salgını baş gösterdi.
Bu imparator, Ravenna'yı Lombardların saldırılarından kurtaramadı ama Araplara, Slavlara ve Bulgarlara karşı sürekli olarak düzenlediği seferlerle bu düşmanların ilerlemesini engelleyebildi.
780'de oğlu IV. Leo'nun eşi İren, dul kaldığında İkonakırıcılığa son vermeye karar verdi. 787'de toplanan dini bir konsey, İkonakırıcılığını kilise geleneğiyle bağdaşmayan bir yenilik olarak kınadı ve İkonlar yeniden kiliselerde, evlerde baş köşelerde belirdiler.
İren'n den sonra gelenlerden V. Leon İkonakırıcılığa döndü. Din adamları bu yönde fetvalar verdiler: Bir azizin tasviri yapılacaksa, o tasvir, ruhani bir tasvir olmalıydı; bir aziz, maddeten tasvir edilmemeliydi. V. Leon'u izleyen bir kaç imparatorun hükmettiği evrede Bulgarlara karşı bazı başarılar sergilendi.
843 yılında koyu bir İkonakırıcı olan ve ikona düşkünü sanatçılara ve keşişlere olmadık işkenceler uygulatmış olan İmparator Teofilos ölünce dul İmparatoriçe Teodora, İkonakırıcılığa son verdi. Dini bir konsey, ikonları yeniden geçerli kıldı.
Ülkedeki kargaşaların, askeri vb. başarısızlıkların gerçek nedenlerini kavrayamayan, bunları, ikonların varlığına bağlayan imparatorlar ve bu imparatorları desteklemek için seferber olan yüksek rütbeli din adamlarının kaleme aldıkları fetvalar, Bizans'ın yok olmasını engelleyemedi.
Peki, bizim son yıllarda başta ekonomi, sağlık ve eğitim, hemen her alanda karşılaştığımız felaketler konusunda yöneticilerin ve onların danışmanlarının gösterdikleri nedenlerin, Bizans'ın cahil imparatorlarının ve bunları kayıtsız şartsız desteklemiş olan din adamlarının teşhislerinden ne farkı var?
Sonumuzun Bizans'ınkine benzememesini gerçekten istiyorsak, yüzyıllar önce hüküm sürmüş krallar gibi davrananları, bir an önce felaketin nedenlerini doğru dürüst irdeleyebilenlerle değiştirmek zorundayız.