CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Artık helalleşme zamanıdır. Ne pahasına olursa olsun, toplumsal ilişkilerimizi güçlendirmek ve yaralarımızı iyileştirmek için geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu almayı ve bunlar için birbirimizden helallik istemeyi bilmeliyiz." demişti. Bu açıklama iyi karşılandı ve geçmişte haksızlığa, gadre uğramış vatandaşlarımızla, aslında birbirimizle helalleşme gerektiği düşüncesi yaygın bir ilgi gördü.
Bu konuda ilgi sergilerken, "Acaba helalleşmeyi unuttuklarımız var mı?" diye de düşünmeli, varsa, onları yeniden saf dışında bırakmamanın yolunu bulmalıyız.
Bu kapsamda komünist ve solcu vatandaşlarımızın da unutulmaması gerektiğini düşünmekteyim.
Örnek pek çok, yer ise azdır; birkaç örnekle yetinmeliyiz:
1955 yılında 6-7 Eylül olaylarının, uluslararası Kıbrıs görüşmelerini etkilemek için hükümetçe düzenlediği, ancak kontrolden çıkarak felakete dönüştüğü bilinir: Beyoğlu'nda başlayıp azınlıkların çoğunlukta yaşadığı semtlerde Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere ait işyerleri, evler, kilise ve sinagoglar yağmalanmış ve yıkılmıştı.
Başbakan Adnan Menderes şöyle demişti:
"Büyük bir Komünist darbesinin karşısında bulunmaktayız. Müsait olan zemini fevkalade üstradane maharetle ve soğukkanlılıkla istismar eden komünistler, birer milli felaket diyebileceğimiz ağır bir vaziyet vücuda getirmişlerdir.Sadece kiliselerin tahribine büyük ehemmiyet ve dikkat atfedilmiş olması ve hatta ölülerin kemiklerinin muhkem mermerler sökülüp ortaya çıkarılıp hakarete maruz bırakılması keyfiyeti, damgası üstünde komünist eseri olduğunu apaçık ifade etmektedir."
O sıralarda tartışıyorduk:
- Bu memlekette en kalabalık kentin altını üstüne getirecek kadar komünist provokatör varsa hepimiz hiç olmazsa bir, iki tanesini tanırdık. Biri mahallemizdeki bakkal olurdu, biri de arkadaşımız ya da gazete satan mesela. Böyle bir şey var mıydı? Yoktu!
Aziz Nesin anlatmıştı:
"Benim de içinde bulunduğum 60 kadar yazar, şair, çevirmen ve aydın yani Komünist bildikleri askeri cezaevine tıkılmış ve zamanın sıkıyönetim komutanı, "Bunlar salkım salkım asılacaklar!' demişti."
6-7 Eylülde gerçekleştirilenler nedeniyle yalan yere suçlanmışlardan özür dilendi mi?
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası öncesinde bir darbeye yol açacak hazırlıklar izleniyordu. Mesela Yeniden Millî Mücadele Hareketi adlı bir dergi etrafında örgütlenen gruplar antikomünizm propagandaları yapıyorlardı. 16 Şubat 1971'de derginin kapağında dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın fotoğrafının yanında "Komünistlere karşı ordu-millet el ele" başlığı yer almıştı.
12 Mart 1971 günü ordunun Demirel hükümetine muhtıra vermesi ile başlayan ama asıl darbenin sola, işçi sınıfına indirildiği süre içinde sosyalist görüşlere sahip kurum ve kişilere karşı hareket başlatılmış; birçok asker, aydın, sendikacı ve öğrenci tutuklanmış ve işkence görmüştü. Türkiye İşçi Partisi yöneticileri Behice Boran ve Sadun Aren tutuklanmış, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu gibi isimler yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştı. 1972 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edilmişti.
12 Eylül 1980 Darbesi'nin başkomutanı Kenan Evren "Biz gelmesek komünistler gelecekti" demişti. Bu darbede de komünist olduğu bilinen ya da varsayılan insanlar gözaltına alındı, işkence gördü, kaybedildi ve öldürüldü.
Komünistlerden arınma uydurma gerekçesiyle girişilen askeri darbeler nedeniyle suçlanmışlarla, eziyet görmüşlerle helalleşmenin, yok edilmişlerin hiç olmazsa yakınlarından özür dilemenin zamanı gelmedi mi?
Bu ülkede değişik zamanlarda komünistlere uygulanmış olan işkence, eziyet ve kıyımın kaçı Sovyetler Birliği ile ilişkiden, bu ülkeye husumetten kaynaklanmış, kaçına bununla ilgisiz nedenlerden girişilmiş, insanların, tüm yakınlarının yaşamlarını neden karartılmıştır? Dünyada en çok bilinen ve önemsenen şairimiz Nazım Hikmet neden 13 yıl hapiste çürütülmüş, Sabahattin Ali gibi önemli bir edebiyatçımız neden yurt dışına kaçmak zorunda kalmış, kaçarken hükümetle bağlantılı olduğuna inanılan bir caniye öldürtülmüştür?
Bu ülkede komünistlere uygulanmış insan haklarıyla, hukukla çelişen davranışlar nedeniyle helalleşmenin, gereğinde özür dilemenin de zamanın geldiğini ne zaman fark edeceğiz?