Taksim Meydanı'ndaki Opera binası (AKM) yeniden açıldı. Bu bina konusunda pek çok şey yazıldı ama AKM nin kaderinin Pariste, Palais Garnier olarak anılan opera binasınınkine, bu bina konusunda bilinenlere nasıl da benzediği bu güne kadar gözlerden kaçtı.
Paris'te ne olmuştu?
1858 de III. Napolyon'a düzenlenen bir suikast sırasında eski opera binası yanmıştı. Suikasttan kurtulan Napolyon, eski opera binasının yerine bir yenisinin inşa edilmesini emretmişti.
Yeni opera binası 1875'te açıldı; ancak, 1896'da damında çıkan yangın, salonundaki kocaman avizenin bir temsil sırasında seyircilerin üstüne düşmesine yol açtı.
İstanbul'da neler oldu?
23 yıl süren inşaatın ardından 1969'da İstanbul Kültür Sarayı adıyla açılan Opera Binası, 1970'te Arthur Miller'in Cadı Kazanı adlı oyunu sahnelenirken çıkan yangında harap oldu. Bina, 1978'de "Atatürk Kültür Merkezi" adıyla yeniden açıldı. 2005'te, dönemin oyunları izlerken uykuya daldığı söylenen Kültür Bakanı Atilla Koç, ekonomik ömrünü tamamlamış olduğunu ileri sürerek binanın yıkılmasını istedi. Bu önerinin Bakan Koç'tan mı kaynaklandığı yoksa, AKP'nin tepelerinden mi geldiği o sıralarda sıkça sorulan bir soruydu. Günün birinde Atilla Koç, yıkılmasını istediği bu yerde konuşmaya kalkınca yuhalanmıştı.
Sanat ve mimarlık platformlarının tepkisiyle yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda 2007'de İstanbul 2 No'lu Koruma Kurulu, Atatürk Kültür Merkezi'ni 1. grup kültür varlığı olarak tescil etti ve böylece yıkım gerçekleşemedi.
Bina, 2008'den 2018'e kadar kapalı kaldı ve Şubat 2018'de yenisinin yapımı için yıkılmaya başlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bina yıkılırken "AKM için çok bağırdı geziciler. İstediğiniz kadar bağırın çatlayın patlayın; yıktık... Aynı şeyi Ankara'da yaptık. Cumhuriyet tarihi boyunca bir tane eser ortaya koyun be. Demek ki bizi beklediler" demişti. Yeni bina 29 Ekim 2021'de açıldı. Cumhurbaşkanı, açılışta eski Türkiye'nin köhnemiş yüzünün sembolü olarak tanımladığı Atatürk Kültür Merkezi'ni yıktırmamak için yapılmış olan kampanyaları hatırlattı.
Gaston Leroux adlı yazarın, konusu Paris Operasına tıpatıp benzeyen bir binada geçen romanı (1907) "Opera'nın Hayaleti"ni okuduğumuzda ve bu romandan esinlenen besteci Andrew L. Webber'in yazdığı "The Phantom of the Opera" müzikalini izlediğimizde iki opera binasının kaderlerindeki benzerlikler daha da belirginleşir.
Yazar Leroux, sanatçıların giyinme odasında dolanmakta olan bir hayaletle ilgili söylentiler duymuş ve binada araştırmalar yapmış, hortlağın gerçekten var olduğuna inanmıştı.
Romanın ve bundan esinlenerek yazılmış olan müzikalın konusu kısaca şöyledir:
Operaya musallat olan ve burasını çıkarları uğrunda kullanmaya karar veren bir hayalet vardır: Yöneticilere mektuplar göndermekte, her şeye karışmakta, amacına uygun olanı yaptırmak için olmadık baskılar uygulamaktadır : Bu hayalet bir gece Faust operasında baş rolü oynayan Karlotta'nın yerine hayranı olduğu genç sanatçı Kristin'nin atanmasını ister.
Ancak, Kristin'in bir sevgilisi vardır. Hayalet bunu anlayınca kızı kaçırır, ona aşkını açıklar. Kristin'i yaşamının sonuna kadar bir yerde tutsak tutmaya niyetlidir ama Kristin, nişan yüzüğünü takıp ona sadık kalacağına söz verdikten sonra kızı serbest bırakır.
Kristin gider sevgilisi Raul'a başından geçenleri anlatır; Raul ile uzaklara gitmeye karar verirler. ikisi de Hayaletin konuşmalarını dinlediğinden habersizdirler. O, tutar kızı tekrar kaçırır ve , "Benimle evlenmezsen opera binasını havaya uçururum" der.
Kristin reddeder, ancak Hayaletin, sevgilisini ve bir arkadaşını bir işkence odasına hapsettiğini, bunları faili meçhul kılmak üzere olduğunu öğrenince Opera'yı ve sevdiği genci kurtarmak için , o habis şeyle evlenmeyi kabul eder.
Hayalet, bu durumda rehineleri salıverir ve ergeç yok olacağını, yok olacağı gün Kristin'in ona verdiği altın yüzüğü geri getirmesini de şart koşar...
Paristeki operayı mimari açıdan beğenen, çok ama o güzel binada gerçekleşenleri anlatan romanı ve müzikalde yansıtılanları bugüne kadar irdelemiş olanların, yapıtları genellikle cıvık bir melodram olarak damgalandıklarını biliyoruz.
Bizdeki de öyle değil midir? Binasını mimari açıdan beğenenler bizde de çoğunluktadır ama öyküsü? Özellikle son bölümlerinin alabildiğine cıvık olduğunu düşünenler son yoklamalara göre, kararsızlar dağıtılmadan da , kararsızlar dağıtıldıktan sonra da yarıyı aşmak üzeredirler. Belli bir orana varıldığında hayaletlerin bile buharlaşacağı ise kesindir.