Aldatılan, yok sayılan, ikinci kadın olmayı kabul eden hatta gölge gibi sessiz ve görünmez olmayı içselleştiren kadınları yüceltmekten vazgeçin artık! Babam Ve Ailesi’ndeki Nilgün karakteri işte böyle bir klişeden beslenerek yazılmış sözde kutsal kadını temsil ediyor. Pekiyi kutsal kadın kimdir? Yok olmayı var olma biçimi bilen, çocukları için yaşamayı görev edinen, erkeğe maddi manevi hiçbir sorumluluk yüklemeyen ve ne zaman, nasıl, kimle gelse tüm kapılarını erkeğe açmaya hazır bekleyen bir piyon, bir köle, bir hiç! Yazıklar yığını, keşkeler bileşkesi ve ahhlar fırtınasında etinden, sütünden, dilinden, elinden faydalanılan mezar yerine evlerine gömülen zavallı kadınlar! Bu dünyada değil öbür dünya da ayaklarının altına ‘cennet’ vaat edilen kutsal anneler ve ailelerinin namusu kadınlar, kızlar…
Kadına bunca sözde kutsallık ithaf edildikten sonrası kolay oluyor tabii! Böylece erkeğin sonsuz hak ve özgürlükler diyarında iki ailesinin olması da normalleşiyor! Nilgün’ün çocukları için yaşayarak ve içten içe bir gün döner mi diye kapıyı gözleyerek ama sonsuz itaat ve sadakatle bekleyerek yaşaması/yaşamaması da… Ancak artık bu anormal normları sarsan veya en azından sorgulayan kadın karakter yazılma zamanı gelmedi mi? En azından Nilgün gibi kadınların hiçbir dünyevi haz ve heyecanları olmaması olağanmış gibi azizeleştirilmesine itiraz etsek çok mu namusu kaçar toplumun?
Cinsiyet rollerini çevirsek bu dizideki karakterler yine kabul görür mü mesela? Yani Kemal değil de Nilgün’ün bir Adana’da bir İstanbul’da kocası olsa ve ikisinden de ikişer çocuk yapsa ve işleri, güçleri, aşkları tıkır tıkır çalışsa Nilgün yine kabul görür mü? Sevilen ve her şeyden önemlisi iyi bir kadın ve kutsal bir anne sayılır mı? Mümkün mü böyle ikili bir yaşamı olan kadının eşi, işi, ailesi ve sosyal çevresi tarafından makul hatta Kemal’de olduğu gibi saygın bir karakter şeklinde kabul edilmesi?
Bir daha ve tekrar tekrar sormak lazım: Çocukluk aşkı Nilgün’den de karısı Suzan’dan da vazgeçemeyen Kemal’e gösterilen saygıdan azıcık duyulur mu kadın yapsa? Mesela Nilgün’de hem Kemal’den hem de varsayalım Ali’den de vazgeçemese? İkisini de çok sevdiği için acı çekse Nilgün’le empati kurulabilir mi? Pekiyi Nilgün’e duyulamayan empati Kemal yapınca nasıl sempatiye dönüşür? Ne de olsa Nilgün gibi karakterler münferit olmadığından bu tarz karakterlere toplum alışıktır zaten ve sosyal-kültürel açıdan da ahlaka uygundur. Ancak bilinmelidir ki menfaatlere uygun ahlak anlayışı yüzünden ölü kadınlarla yaşamaktadır bu toplum…
Aslında canlı cenazeye dönüşen yaşamına sözde kutsal değerler atfedilerek kullanılan anneler, ablalar, teyzeler, halalar! Yaptığı annelikle göklere çıkartılıyor gibi yapılarak yaşamadan öldürülen ve ölüsü başta evde olmak üzere her yerde kullanılan kadınlar… Sanki çok iyi insan, namuslu kadın ve anne olmak böyle davranmayı gerektirirmiş gibi öğretildiği için ama öğretildiğini bilmeyerek ve kendi içinden böyle yaşamak geliyor sanarak! Yani içinden yaşamadan yaşamak geliyormuş gibi!