Serpil Göral, Cihangir Atölye Sahnesi’nde (CAS) bireyin kendisini gerçekleştirmesini önceleyen, özgürleştiren, usta-çırak ilişkisini esas alan eğitimci oyuncusu ve Dario Fo’nun ‘Ödenmeyecek Ödenmiyoruz’ oyununun ödüllü sahne canavarlarından. Arzu Gamze Kılınç’ın yönettiği oyunda Berfin Karatay, İlker Yiğen, Kıvanç Kılınç, Onur Alagöz ile birlikte rol alıyor ve seyirciyi gerçekten seyir zevkine doyuruyor. Ancak bu söyleşinin amacı tiyatro seyircisinin zaten çok sevdiği Serpil Göral’ı tanıtmak ya da sadece sahne büyücülüğüne methiyeler düzmek değil çünkü duyduğumda inanamadığım CAS’ın da var oluş ve çalışma ilkelerini öğrenmek sanırım hepimize umut olacaktır. Çünkü Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner’in kurucusu olduğu kurum oyunculuk alanında yetenek sınavıyla ÜCRETSİZ konservatuar eğitimi vermektedir.
Bundan sonrasını kurumun oyuncu ve eğitimcisi Serpil Göral’a soruyoruz.
- Çevirisini Füsun Demirel’in yaptığı ‘Ödenmeyecek Ödenmiyoruz’ Türkiye’nin bugünü için özel yazılmış bir oyun gibi güncel. Bir de siz anlatır mısınız neyi ödemiyorsunuz ve niye ödemeyeceksiniz?
Bu övgüleriniz için herhangi bir ücret ödemiyoruz öncelikle sevgili Şenay Tanrıvermiş, çünkü paha biçilemez J.
Oyun, işçilerin yaşadığı bir varoştaki kadınların her gün gelen zamlara karşı gaza gelip isyan ettikleri ve büyük marketleri yağmalayıp, her şeyi alıp, nerdeyse hiçbir şey ödemeden eve geldikleri bir günde sarpasaran olayları anlatıyor. Polis aramaları, psikolojik şiddet, açlık, kesilen elektrikler, gazlar, sendikaların suskunluğu, tabutlar, silahlar ne ararsan var.
Oyunun ’74 yılında yazıldığına inanmak gerçekten çok güç. Sanki hiçbir şey değişmemiş. Sömürü düzeninin bildik sistematiği, sıradan insanı isyana vardıran ekonomik değirmenin nasıl ve ne yöntemle insan öğüttüğü hep aynı gibi… Dario Fo’nun ustalığının ispatı bu.
Seyircide hep ‘evet abi!’ suratı görüyoruz oynarken. Oyundan çıktıktan sonra da tanıdık bir tazelik hissettikleri için hem neşeli hem heyecanlı oluyorlar genelde. Haberlerde (eğer doğru tv kanalındalarsa) zam- işsizlik- sendikal hakların ihlali- şiddet- insan haklarına aykırı uygulamaların haberlerini izleyip bir yandan portakal soyup bir yandan ekrana karşı küfür salladıkları modlarından çıkmış oldukları için sanırım. Güzel bir şey oluyor yani, demek, ödemeyince… Niye ödemiyoruz? Bir de öyle deneyelim. Neyi ödemiyoruz? Neyi isterseniz. Aman yanlış anlaşılmasın. Komik oluyor yani ödemeyince, çok komik oyunumuz maşallah J.
- Bugünün seyircisi için uzun ve klasik bir metin olmasına karşın bir solukta bitiyor ve bir kez daha seyir isteği yaratıyor. Oyuncuyu sahnede virtüöz kılan nedir? Var mı Cas’ın ya da sizin farklı bir tekniğiniz mesela?
Oyunculuk hakkında atıp tutmak istiyorum! (Herkesin ‘aktörrr’ kesilmesine gıcık olup Instagram profilimde bu sapık başlıkla yazılar yazıyordum bir ara. Ona gönderme yapıyorum. Hazır fırsatım varken şimdi geri durur muyum?)
Öncelikle oyunculuk basit anlamıyla zanaat bence. Yapa yapa kaslarını tanırsın, geliştirirsin, bir gün de ustalıkla o kasları kullanmaya başlarsın. O kadar. Herkes için geçerli bu dediğim. Böyle anlatması kolay da ‘oynama kası’ dediğimiz meret biraz nane molla, öyle ha deyince keşfedemiyor insan. Mesleğin zor tarafı orası. Hadi buldun bir yolunu, geliştin, şanslıydın delirmedin diyelim, açlıktan da ölmedin, yapabiliyorsun mesleğini… Hah! İşte orada hikaye herkes için aynı işlememeye başlıyor. Hayati ihtiyacına, sahici derdine oynamakla derman bulmayan biri için biraz masraflı bir meşgale bence oyunculuk. Hani nasıl desem, daha mantıklı şeyler yapmayı tercih etmek lazım o durumda. CAS’ta oyunculuğu bir hedef olarak gören bir yaklaşım hâkim değildir. Oyunculuk, sahiden ‘neden burada olduğumuzu’ anlamanın milyonlarca yolundan biri sadece. Ne çok abartılacak bir şey ne de aşağılanacak bir eğlence. Olmadık zamanda (ki hep vardı ve olacak) tokatı çakıverir insana. İyi geçinmek lazım oyunculukla. Özellikle oyuncuysan…
Oyunumuz evet uzun ve 2 perde olmasına rağmen seyirciden ‘bir an bile sıkılacak zaman bulamadık’ cümlesini çok duyuyoruz. ‘Gerçekten elim hiç telefona gitmedi’ diye hayretle anlatıyorlar. Usta yazar, mükemmel matematik, sade reji ve iyi ekip oyunu diyorum. Bence seyirciyi tutan bu.
- Rolünüzü anlatır mısınız? Oynarken sizi nasıl yönlendiren bir karakteri canlandırıyorsunuz?
Antonia işçi sınıfının politize olmuş kesiminden, yaşadığı açlığın nedenlerini büyük sistemde görmeye çalışan zeki bir kadın. Hani sokak röportajlarında ‘Konuşun kardeşim, her koşulda konuşun!’ diyen ablalar oluyor ya… Onlardan… Cingöz, laf ebesi, kurnaz, hazırcevap… Oyunda türlü dolapların dönmesinin asıl müsebbibi. Ama çok haklı. Biz oyuncular oynadığımız her role bir hak vermek zorundayızdır ama Antonia vallahi haklı. Ona sorsan ‘yazık’ bir hali de yok. ‘Sol’ tabir edilen cenahın ‘güya bilinçli’lerinden değil. Dertleri somut, çözümleri net. Hepimiz gibi kıçını kurtarmaya çalışan zavallı bir kadıncağız aslında. Beni oyuncu olarak haklılığı harekete geçiriyor. Defoları da var tabii ama şimdi sizinle bir olup rolümü satacak değilim J.
CAS’ın oyun takvimini ve nasıl bir sezon hazırladığınızı anlatır mısınız?
CAS’ın takvimi yoğun oluyor. ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’un yanı sıra ‘Saloz’un Mavalı’ ve ‘İki Efendinin Uşağı’ da sezonda izlenebilecek profesyonel oyunlar. Aslında CAS daha çok bir okul olduğu için, sahne profesyonel oyunlardan çok öğrenci projelerinin oynamasına ve derslere ayrılıyor. Geçen sezon 11 tane öğrenci projesi prömiyer yaptı. Sezon içinde hem biz oynuyoruz hem konuk tiyatrolar geliyor. Gerçekten ne zaman gelseniz çeşit çeşit güzel oyun bulabilirsiniz CAS’ta. Eylül’de mesela Yersiz Kumpanya prömiyerini CAS’ta yapacak.
Ödenemeyecek Ödemiyoruz’un takvimi meselesi ise karışık. Oyunumuzun çevirmeni ve haklarının sahibi çok sevdiğimiz oyuncu Füsun (Demirel) abla ile telif konusunda bir anlaşma sağlanırsa sanırım tüm sezon oynamaya devam edeceğiz. Tahminimce Ekim’de CAS’ın programına girmiş olur Ödenmeyecek Ödemiyoruz. Herkesi bekleriz.
- Karşılıksız hiçbir iyiliğe inancın kalmadığı bir zamanda bir kurum neden ücretsiz eğitim verir? Ayrıca gerçekten hiç mi ücretsiz?
Ama… Karşılıksız iyilik ne bir kere? Bu dünyada öyle şey mi olur? Şimdi felsefi bir konuya girip bu güzel mevzuyu mundar etmek istemem ama biz ücretsiz eğitim vererek kimseye iyilik yapmıyoruz bence. İyilik, yapılanı kötü hissettirir. Bağışlamak gibi… Ne kibirli… Bence hepimiz bu güzellikten nemalanacak bir şey buluyoruz. Yoksa niye iyilik olsun?
Bir kere CAS Konservatuvar’a 3 aşamalı bir yetenek sınav ile öğrenci kabul ediyoruz. Bileklerinin hakkıyla kazanıyorlar. Sınav 26 Eylül 2022’de başlıyor. Başvurular sürüyor, bunu da ekleyeyim.
Ayrıca, CAS kendi başına bir organizmaymış gibi bakarsak, mekân kirasını, elektriğini, giderlerini başka bir yolla karşılayabildiği sürece, başta kurucuları, ücretsiz eğitim veren tüm ‘CAS Konservatuvar’ eğitmenleri olarak, yetenekli ve değerli gençlerin eğitimlerinin önündeki maddi zorluk engelini yok etmeye çalışıyoruz. O kadar. Çünkü hepimize zamanında bu eli uzatanlar vardı. Bu bir devir teslim meselesi bence. Bir sürü de canavar gibi meslektaşımız oluyor, o da yanımıza kâr.
Elbette CAS kirasını ve masraflarını karşılayamaz hale gelirse bunu yapamayız. Bu açıdan CAS’ın yaşaması lazım. Okurlara ‘CAS Atölye’ye de bir bakmalarını tavsiye ederim. 16 yaş üstü herkesin tiyatro yapma olanağı var orada. Ayrıca Kamera Atölyesi de kayıt alıyor.
- Eğitim içerik ve amacınızı farklılaştıran özellikler nelerdir? (Hakikaten ücretsiz olması dışında?)
Müfredat açısından diğer okullar ile çok büyük bir fark yok aslında ‘CAS Konservatuvar’ da… Oyunculuk, sahne bilgisi, dans, şan, dramaturji, tiyatro tarihi, metin inceleme, kamera, hareket, devinim, clown vb. çalışmalar… Her biri yetkin eğitmenlerce veriliyor.
Amacımız sadece iyi oyuncu yetiştirmek değil. Daha çok, iyi tiyatro insanı ve dolayısıyla ‘iyi’ insan olmayı tecrübe edecek bir alan açılıyor CAS’ta öğrenciye. Birlikte yaşama pratikleri artık bizim neslimiz için bile ulaşılmaz ve yorucuyken bundan tamamen ümidini kesmiş yeni nesile ‘böyle de bir ihtimal var’ diyebileceği bir deney ortamı sağlanıyor. Öğrencinin neyi, ne kadar ve neye rağmen isteyebileceğini test etme imkânı var. Bunu kıymetli buluyorum.
- Eğitimci kadronuzu neye göre oluşturdunuz, belki size katkı sunmak isteyenler olursa diye soruyorum. (İnsanda insanlık yapma dürtüsü uyandırıyorsunuz?) Yoksa her isteyen ‘insan’ olamıyor mu?
Muhammet, Gamze ve Oya Hoca benim ilk tiyatro eğitmenlerim. CAS’ın kurucuları olarak bu soruyu onlar yanıtlamalı bence. ‘Kadro’ mevzubahisse ben onun içinde büyüdüm çünkü.
Ama soruyu doğru anladıysam cevap vereyim: Her isteyen, insan olabilir bence. J Yani inşallah öyledir.
- Genel olarak insanların birlikte çalıştığı kurum ve insanlarla çelişki, çatışma hatta nefret içinde olmasının kanıksandığı bir dönemdeyiz ve siz CAS’ı sonuna kadar sahiplenerek büyük bir inançla anlatıyorsunuz. İnancınızı anlatırsanız belki biz de iyi insanlara kısacası ‘iyiliğe’ inanç tazeleriz. (Ya da patlatın bir şikâyet de ortalık dedikoduya doysun.)
Bu sorular ‘iyilik’ çerçevesinde gelmeye devam ederse ben kendim hakkında pek çok şikâyet sıralamaya başlarım, burada kan gövdeyi götürür. O yüzden bu nadide yazarın bu güzide köşesinde okurlara dedikodu malzemesi olmayı reddediyorum.
Tamam ciddi olalım. Güven, bağ ve karşılıklı sorumluluk bu hayatta en çok önemsememiz gereken şeyler diye düşünüyorum. Bu hayatta en çok ihtiyaç duyduğumuz ama en az vermek istediğimiz şeyler de bunlar. Aklımızla kalbimizi anlaşmaya getirebilmeyi öğrenmeliyiz. Çelişki, çatışma ve nefret her daim içimizde olacak. Ama tabiatın kadim yasasının öğretisi gibi: ‘rağmen yapacağız.’ Bu nesil olarak biz beceremesek de belki bizden sonraki nesil bunu sahiden başaracak.
Umarım dilediğiniz gibi hem umutlu hem de gerçekçi bir cevap vermeyi başarabilmişimdir. Bu güzel söyleşide yer açtığınız için çok teşekkür ederim.