Türkiye'nin "en ileri imkanlara sahip" kömür madeni işletmesi Amasra Maden Ocağı'nda meydana gelen patlamada 41 madenci hayatını kaybetti. Amasra-Bartın'a, kurtarma çalışmalarını koordine etmeye giden AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma faciasından sonra yaptığı "işin fıtratı bu" açıklamasından sonra yaşananlardan ders almış olsa gerek, bu kez "fıtrat"ı çok daha yumuşak bir biçimde konuşmasına yerleştirdi: "Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım."
Evet, dünyanın en tehlikeli meslekleri listesinin başında madencilik. Evet, en fazla ölümün yaşandığı meslek madencilik. Peki gelişen teknolojiyle dış diyarlarda -Afrika'nın köle pazarları dışında- tehlike katsayısı hızla düşen bu meslekte Türkiye'de kaza ve bu kazalarda ölenlerin sayısı neden bu kadar hızla artıyor?
Pek çok melanette olduğu gibi bu konuda da 12 Eylül 1980 askeri darbesi bir milat. Eski cumhurbaşkanlarından tonton tombiş Turgut Özal'ın başbakanlık müsteşarı iken darbeden dokuz ay önce açıkladığı 24 Ocak (1980) kararları ile başladı aslında her şey. Türkiye'nin refaha kavuşması için devletin ekonomiden el çektirilmesi gerekiyordu ve tabii ki madencilikten de.
Ülkede terörün yükselişi ve siyasetin de meselelerin çözümünü sağlayamadığı, cumhurbaşkanı bile seçemeyecek gabilikte olduğu gerekçesiyle yönetime el koyan 12 Eylül cuntasının ele aldığı ilk işlerden biri madencilik yasası oldu. Bayrak Kanunu üzerinde saatlerce tartışan, hafta sonu bayrağı resmî kurumlarda kimin çekip kimin indireceği konusunda amansız mücadelelere giren paşalar madencilikte özel sektöre kapıları açan yasa değişikliği konusuna sadece 15 saniye harcadılar.
18 Ekim 1982 günkü Milli Güvenlik Konseyi toplantısında darbeci General Kenan Evren önce yeni kanun maddesini okuyor:
"Tabiî servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir." 168 inci madde üzerinde söz almak isteyen var mı? Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hepsi bu kadar. Özal'ın şehvetle savunduğu, darbecilerin de ağızları sulanarak kabul ettiği kanun maddesi böylece giriverdi hayatımıza. Yasa değişikliğinin yapıldığı 1983'ten bu yana hızla ve bilinçli olarak çökertilen Türkiye Taşkömürü Kurumu ve denetimsiz özel girişimler sonucu yaklaşık 40 yılda 31 maden kazası meydana geldi.
Ölüm, madenciliğin değil ama vahşi özelleştirmenin ve onun uygulayıcılarının fıtratı.
Şengün Kılıç kimdir? Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı'na devam etti. 1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Biz ve Onlar/Türkiye'de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP'li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı. |