"Bir yerde de bir tane şöyle köprü yapın da köprünüzle övünelim," diyordu İran gezisi dönüşü uçakta muteber gazetecilere muhalefeti şikâyet ederken AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, Nissibi Köprüsü, Çanakkale'deki köprüsü… Tamam, geçişi ücretsiz tek köprü olan Nissibi Köprüsü dışındaki köprüler canımızı yedi bitirdi, daha uzun yıllar geçiş garantileri nedeniyle beşli şeye millet olarak epey bir ödeme yapacağız ama konu o değil. Konu, iktidarda olmayan partilerin nasıl köprü yapacağı? Parti genel merkezlerinin bahçelerindeki süs havuzlarının üzerine yapacakları köprüler konu dışı. Haritayı önlerine alıp, Ressam Bob Ross misali, "Şuraya da neşeli bir köprü konduralım," diyemeyeceklerine göre, Cumhurbaşkanı büyük ihtimalle muhalefetin elindeki belediyelerden bahsediyor olsa gerek.
Aslında belediyelerin muhalefetin elinde olması ciddi sıkıntı. Sen merkezde kararlar al, sefil yerelde birileri kendi bildiğini yapsın! Bak tek parti dönemine, bak paşaların belediye başkanı olarak atandığı darbe dönemlerine, hayat tıpkı gül bahçesi gibi. Tak emir, şak icraat. Gerçi avantajları da yok değil. Muhalefetin yetkisindeki belediyelerin olanaklarını kısıtlayarak propaganda yapmak da mümkün. Bu tip propagandaların en başarısız örneklerinden birini Halk Ekmek Meydan Savaşı yazımda anlatmıştım. Özetle şöyle demiştim:
"Birinci Ekmek Savaşı döneminin en inanılmaz olayı ise 7 Temmuz 1977'de Milliyetçi Cephe Hükümeti'nin, MHP'li Ticaret Bakanı Agâh Oktay Güner'in hazırlatarak valilik ve belediyelere gönderdiği genelgedir. Genelgeye göre, yerli ya da ithal, ülkede yenen, içilen, kullanılan ne varsa her şeyin maliyeti ve satış fiyatı belediyeler tarafından tespit edilecek ve denetlenecektir. Genelgede belediyeden ne kastedildiği de açıklanmadığı için özellikle ilçe belediyelerinde genelge ciddi bir paniğe neden olur.
Boşuna ne dilediğine dikkat et denmemiş; İstanbul Belediyesi sadece ekmeğin fiyatını belirlemek için Valilik ve Tarım Bakanlığı ile tartışırken, aynı hükümetin Ticaret Bakanlığı ekmek dışındaki her şeyin fiyatının belirlenmesini belediyelere bırakmıştır.
Genelgenin ellerine ulaşmasıyla aynı gün Ahmet İsvan ve ilçe belediye başkanları acil bir toplantıda bir araya gelirler. Bugünden farklı olarak belediye başkanlarından hiçbiri, krizi fırsata çevirelim diye düşünmez. Çıkış yolunu basın toplantısı düzenleyerek konuyu halka anlatmakta bulurlar. Tabii o zaman bunları yazacak gazeteler vardı, bu farkı unutmamak lazım.
Nezaketi ve kültürüyle böyle bir politika içinde nasıl var olabildiği bir muamma olan İsvan o günleri şöyle anlatıyordu: ‘Çevre belediye başkanlarıyla toplandık, kısa bir görüşmeden sonra bu görevi yapmayacağımızı açıklamaktan başka çare olmadığına karar verdik. Çok üzülerek itiraf ediyorum ki bu açıklama bir isyan niteliğindeydi, bize isyan etmekten başka çare bırakmamışlardı. Basın açıklamasını ben yaptım. Bu genelgenin, belediyelerin büyük çoğunluğunun CHP'nin elinde olmasından yararlanılarak, hayat pahalılığını CHP'li belediyelerin yarattığını ileri sürmek için bize karşı hazırlanmış bir tuzak olduğunu açıkladım ve bu görevi yapmayacağımızı bildirdim. Devlet adına ne yazık ne ayıp değil mi?"
Bugünden farklı olarak, bu açıklamadan sonra belediye başkanlarının hiçbiri görevinden alınıp yerine kayyum atanmaz. Anlaşılan genelgeyi hükümetten de kimse ciddiye almamış olmalı ki, genelge, sadece yazılmış, tebliğ edilmiş, okunmuş ve reddedilmiş olur, kimse de niye diye sormaz."
Tekrar köprüler konusuna dönersek, muhalefet ve köprüler deyince aklıma Van'ın Çatak ilçesindeki Körüklü Köprü geliyor. Öyle, dünyada sıralamaya girecek büyüklükte, geçiş garantili bir köprü değil, sıradan, pas boyalı bir şey. 2016'da Demokratik Bölgeler Partili (BDP) Van Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan köprü ancak iki yıl hizmet görebildi ve 2018'de, kayyım atanan Çatak Belediyesi tarafından, "Örgüt üyeleri geçiyor!" iddiasıyla yıkıldı. İşin ilginç yanı, aynı mevkide İl Özel İdaresi'nin yaptırdığı bir köprü daha var ve bu köprü hakkında ise herhangi bir soruşturma yok. Bu arada kayyım belediye başkanının, köprü nedeniyle Van Büyükşehir Belediyesi'nin 50'yi aşkın meclis üyesi hakkında da soruşturma açtığını hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Yıkımla birlikte, henüz tutukluluğu sürerken Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya hakkında da "örgüte üye olma" suçlamasıyla bir dava daha açıldı. Çünkü, köprünün çevresindeki köyler devlet tarafından güvenlik gerekçesiyle boşaltılmıştı ve bu nedenle de oradan normal vatandaşın geçmesi mümkün değildi, normal vatandaşlar BDP'li köprüden değil, Van İl Özel İdaresi köprüsünden geçerdi. Davanın iddianamesine göre, "Körüklü köyü boşaltılmış bir köy olduğu için bu köprüden vatandaşın geçişi olmamaktadır. Körüklü Vadisi; sarp yapısı, ormanlık bitki örtüsü ve mağaralarla dolu yüzeyi sebebiyle terör örgütünü mensuplarının barınma ve malzeme saklama noktası haline gelmiştir. (…)" Geçtiğimiz yıl sonuçlanan mahkeme sonucunda Kaya, sekiz yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı.
Körüklü Köprü'nün yıkımından çıkan hurdaya ne mi oldu? Anadolu Ajansı'nın haberine göre, "Van'ın Çatak ilçesinde yerleşim yeri bulunmayan Körüklü Vadisi'nde geçen yıl DBP'li belediye tarafından ‘teröristler için yaptırıldığı' gerekçesiyle kaldırılan köprünün malzemeleriyle ilçe merkezinde 5 köprü yenilenerek daha güvenli hale getirildi."