Pek çok insan mutsuz çünkü affetmeyi beceremiyorlar.
İnsanlar önce kendilerini daha sonra başkalarını bağışlamayı bir türlü beceremiyorlar.
Affetmediğiniz her şeyin altında kalır, ona tabi olur ve ezilirsiniz. Affetmediğiniz kişileri kafanızda boşuna taşıyarak hamallık yaparsınız. Affedemedğiniz onlarca insanı birer ceset torbası gibi beraberinizde taşımaya devam eder durursunuz. Yükünüz o kadar ağır yer tutar ve koku yayar ki bir de bakarsınız bu duygusal çöplükte yeni insanlara açacak yer ve yeni ilişkileri yeşertecek ortam bulamaz hale gelirsiniz. Affedin, hafifleyin, kanatlanıp gitsinler!
Nefret mutluluğu azaltıcı etki yapar. Nefret eden kişi asla özgür değildir.
Belçika Leuven akademisyenlerinin yapmış olduğu, yirmi yedi farklı duygunun insanlar üzerindeki etkilerini araştıran çalışmada; üzüntünün sevinç, heyecan gibi duygulardan 240 kat daha yoğun hissedildiğini ortaya çıkardı.
Sevgi, saf kalp enerjisidir. Nefrete, kine, kıskançlığa katlanamaz. Saf kalp enerjinize geri dönün, kendi cennetinizi yaratın.
Voltaire'in dediği gibi; “Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.”
Önce kendinizi affedin, hatalarınızla dost olun, onları anlamaya çalışın. Hatalarınız belki size acı çektirdiler ama hayatı da öğrettiler. Sizi derinleştirdiler ve özel tarihinizin değerli parçaları oldular; bir de bu açıdan düşünün!
Affetmek ciddi bir güç gösterisidir. Affetmek sorun yok demenin, hallettim demenin, anlıyorum demenin, aştım demenin, hazmettim demenin çok güzel bir yorumudur.
Affetmek istiyorsanız sonuçlara değil nedenlere odaklanmanızda fayda vardır.
Meşhur NLP ilkesini hatırlamaya çalışalım: “Her davranışın altında olumlu bir niyet vardır.”
Bu ilkeden yola çıktığınızda; Seri katilin bile kendi çapında olumlu bir niyeti vardır diye düşünmeye başlayabilirsiniz. Örselenmiş ve istismar edilmiş çocukluk, değersizlik, dışlanmışlık ve haksızlığa uğramışlık duygusu, toplumdan intikam alırken bir sürü insanı öldürerek dikkat çekmek dürtüsü, önemsenmek, can alarak kendilerini tanrı gibi hissetmek, güçlü hissetmek gibi ihtiyaçlarını düşündüğünüzde onu kısmen de olsa anlamanız mümkün hale gelir.
Ayrıca bu haklılık, haksızlık meselesi ilginçtir.Herkes kendi bakış açısından haklı, değilse bile en azından bir miktar haklıdır. Bir şeyde yüzde yüz haklı veya haksız yoktur. Ne kadar ufak dilimlerseniz dilimleyin her şeyin iki tarafı vardır.
Belki de yaşadığınızı düşündüğünüz haksızlıklarda büyük bir kısım insan sizi üzdüğünü bile fark etmemiştir. Farkında olarak üzdüyse de bu durum onun için ayrıca daha kötü demektir. Demek ki sizi bilerek üzmeye ihtiyaç duyacak kadar mutsuz ve çaresizdir belki de. Yazık. Belki kendini ifade edemiyor ya da beni sevin demeye çabalıyordur. Hepsi için ayrı ayrı yazık deyip geçin. Affedin, kanatlanıp gitsinler!
“Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem onu affettiğin için kendini affetmek” derler. Peki ya kendinizi affetmek konusunda ne düşünürsünüz? Sezen'in dediği gibi belki de en zor olanı; “Kendini seçemiyorsun, bırakıp kaçamiyorsun”
Ofise gelenlere sorarım. “Ne kadar değerli hissediyorsunuz?” Herkes değerli ama çoğu bunun farkında değil nedense. Tıpkı pek çoğunun kendi gücünün, potansiyelinin ve zaafının farkında olmaması gibi.
Peki değerlerimiz nereden geliyor? Değerlerimiz doğuştan getirdiğimiz ve insan olmakla kazandığımız değerler. Ama herkes kendi değerini yaptıkları yapmadıkları, sahip olup olmadıkları üzerinden belirlemeye çalışıyor. Oysa insan doğuştan bir değere sahip olarak doğuyor. Çünkü insan olma potansiyelini içinde barındırıyor. Çünkü, o insanın olabileceği-yapabileceği her şeyi yapma umudunu içinde barındırıyor.
Kızgınlık, anında ifade edilmediği takdirde bir süre sonra öfkeye dönüşür, daha sonra da aşağılık duygusuna. Bir süre sonra aşağılık duygusu kronikleşir. Kişi, kendisini değersiz biri olarak görür. Değersizlik duygusunun saldırganlığa dönüşmesi an meselesidir. Kişi bu saldırganlığı kendisine yöneltirse hasta olabilir, kansere yakalanabilir, intihar edebilir, delirebilir. Başkalarına yönelterek kişilere eziyet edebilir, cinayet işleyebilir, mobbing yapabilir, iftira atabilir, dedikodu yapabilir, nefret edebilir. Cinayetlerin de intiharların da kökeninde bir zamanlar ifade edilmemiş kızgınlıkların birikimi yatar. İntikam duygusu ifade edilmemiş kızgınlığın patlama halidir.
En aptal kişi de, en bilge kişi de kızgınlık duygusunu yaşar. Aptal ile bilge arasındaki fark kızgınlık duygusunu yaşayıp yaşamamakta değil, gösterdiği tepkide, nasıl, niçin, neye, ne zaman gösterdiklerindedir.
Kişi bir dine, bir ırka, bir millete, bir cinsiyete ait olarak doğar. Bu etiketlere sahip olmak için kendisinin bir çabası yoktur. Cinsiyetiyle, milliyetiyle, diniyle, ırkıyla övünen kişiler değersizlik duyguları içinde kıvranan kişilerdir. Övünerek bu duygularının kendilerine verdiği acıyı dindirmeye çalışırlar. Öfke ve şiddet doludurlar. Bu tür bireyler, dinci, ırkçı, milliyetci akımlardan birine katılarak ait olma ve değerli olma duygularını tatmin etmeye çalışırlar. İçlerindeki şiddeti “kutsal” bir amaç adına yüceleştirerek ifade ederler. Her türlü fanatizm şiddetle el eledir. Futbol takım taraftarlığı da bu anlamda en bedava kimlik kartıdır. Her türlü duygusal, cinsel, fiziksel şiddetin ardında değersizlik duygusu vardır. Değersiz insan yaratamaz ama yok etmeyi bilir. Başkalarını değersiz kılmaya çalışan kişi, duyarsız, kıskanç, öfke ve korku doludur. Değersizliği konusunda kendisine yöneltemediği eleştiriyi, başkalarına yönelterek değersizlik duygusundan kurtulmaya çalışır.
Çocukluktan itibaren her yas döneminde gerekli sorumlulukları alır, vermesi gereken kararları verir ve ne hata yaparsa yapsın, sevilip onaylandığını bilmek insana kendini değerli hissettirir.
Ailede aşırı mükemmeliyetçi ya da otoriter birileri varsa bu kişiler çocuklar üzerinde ileride yıkıcı etki bırakabilir. Hayatı boyunca onaylanmamış bir çocuk babaya karşı içten içe önemli bir öfke biriktirir. Ebeveynlerin etkisinden tam olarak kurtulmadıkça, onlardan tam anlamıyla bağımsızlaşmadıkça özgürlük pek mümkün olmaz. Size çocukluğunuzda bisiklet almayan ve veli toplantılarınıza kötü öğrenci olduğunuz için gitmeyen, bir anlamda sizi onaylamayıp değersiz hissettiren ebeveynleriniz dahil her kim için öfke de biriktirdiyseniz onları da affedin kanatlanıp gitsinler!
İnsanı değerli yapan her işi mükemmel yapması değil sahip olduğu görkemli potansiyeldir.
Bilim insanları dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğunu ve bu yaşlı dünyada 200 bin yıldır insan varlığının olduğunu söylüyor. NASA'nın açıklamalarına göre dünyanın yok olması için beş milyar yılımız daha var. Bu geçen süre içerisinde tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere her şeyiyle birbirine benzeyen tıpatıp iki insan olmadı (en azından parmak izleri farklı) ve muhtemelen de önümüzdeki beş milyar yıl içinde olmayacak. Gerçi herkes kendisine ihanet edip kendisini herkes gibi yapmaya çalışsa da, tek tipleştirme ayinlerine katılsa da bu böyle.
Dünyaya geliş sürecimize baktığımızda işbaşında olan 150 milyon spermden sadece bir tanesi yumurtayı döllüyor. 150 milyon sperm arasında en atak, en güçlü olanısınız. Herkes aslında “loser” değil otomatikman bir “winner” olarak dünyaya geliyoruz. Aslında hepimiz seçilmiş, kazanan ve eşsiz varlıklarız. Hepimizin çok büyük bir etkileme ve dönüştürme gücü var.
Değerliyiz ama özel değiliz. Özelim deyince ayrıcalıklıyım, insanlardan özel muamele bekliyorum gibi anlaşılabilir ve bu sizi narsizmin kucağına itebilir. Zira, herkesin özel olduğu yerde kimse özel değildir. Sadece değerliyiz ve o da herkes kadar. Değerli olduğumuz için de mutluluğa layığız.
Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceğin önünü açar dostlar. “Delete'” tuşuna basıp bir çırpıda biriktirdiklerinizi silmeniz mümkün olmasa da, siz en iyisi geçmişten bugüne affetmeniz gereken insanların bir listesini oluşturun. Listeye gerekirse kendinizi de ekleyin. Her birini affettikçe kalbinizden pembe sevgi ışıkları çıkarın. Dalai Lama'nın dediği gibi finalde “Kaybettiğinizde, durumdan alacağınız dersi de kaybetmeyin.” ve bu hayatı kazançlı bitirin. Unutmayın, affetmek en iyi zaferdir. Affedin kanatlanıp gitsinler! Saf kalp enerjisi sevgi ve içsel barış sizinle kalsın!