Günümüzde obezite, esas olarak erken çocukluk döneminden itibaren başlayan, gerekenler yapılmadığında ve yaş ilerledikçe yerleşen ve şiddeti artan, belli bir aşamadan itibaren ise çocukların besinlerle ve yaşamla ilişkilerini belirleyen, beyinde enerji merkezi üzerindeki etkileri ile bir tür obezitenin kalıcı olmasını sağlayan davranışlara neden olan karmaşık bir sorundur. Son yıllarda birçok ülke ve uluslararası kuruluş, çocuklarda obezitenin önlenmesini önemli gündem maddesi yapmasına karşın, beklenen başarı elde edilememiş, özellikle de toplumsal değişimin, köyden kente göçün hızlı bir şekilde devam ettiği düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ülkelerde çocukluk çağı obezitesi hızla artmaya devam etmiştir. Ülkemiz çocuklarda obezite/fazla kiloluluk sıklığının en çok arttığı ülkeler arasında yer almaktadır.
Günümüzde çocuklarda obezite için en önemli risk faktörleri arasında, endüstriyel yiyecek/abur-cubur tüketimi, elektronik oyun, cep telefonu, sosyal medya vs. bağımlılığı, sporun günlük rutin arasında olmaması ve okul gibi yerlerde sağlıklı yemek bulma zorluğu sayılmaktadır. Buna karşın, büyük besin endüstrisi grupları, bu konulardaki önlemleri zayıflatmaya ve azaltmaya çalışmaktadır. Bu şirketlerin faaliyetleri arasında önlemlerin gereksiz olduğunu söyletmek için bilim insanlarını fonlamak, kurum içi etkisiz regülasyonları etkili gibi göstermek, bu önlemlerle doğrudan savaşmak, sağlık aktivistlerini rüşvet, tehdit, casusluk ile saf dışı bırakmak sayılabilir. Oysa, ultra işlenmiş gıdalar besin açısından fakir, çok bileşenli endüstriyel gıdalardır. Bu gıdalar genellikle yüksek miktarda şeker, tuz, doymuş veya trans yağ içerirken; protein, lif, mikrobesinler açısından fakirdirler. Gelişmiş ülkelerde alınan enerjinin yüzde 50'sinden fazlası bu besinlerden sağlanırken; bebekler ve okul öncesi çağdaki çocukların diyetlerinin yüzde 25'ini de bu tür yiyecekler oluşturmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Avrupa birliğine üye 4 ülkede gerçekleştirdiği bir çalışmada market reyonlarında 0-36 ay arası bebek ve küçük çocukların tüketimi için önerilen gıdalar incelenmiştir. Önerilen gıdaların yüzde 28-yüzde 60'ının 6 ay altındaki çocuklarda uygun olmadığı ancak uygun denilerek pazarlandığı tespit edilmiştir.
Besin endüstrisi, devasa reklam harcamaları ile çocukların besin tercihlerini yönlendirmekte, son yıllarda bu amaçla sosyal medya etkileycilerini (influencers) kullanmaktadır. Yakında yayınlanan bir çalışmada, 2019'da YouTube'da en çok izlenen 5 çocuk sosyal medya etkileyicisi izlenerek, gıdaların beslenme kalitesi ve şeker ilaveli içeceklerin sayısını değerlendirildi. 418 YouTube videosundan oluşan bir örnek arama kriterlerini karşıladı ve bu videoların 179'unda yiyecek ve/veya içecekler yer aldı. Çocuk etkileyicilerinin YouTube videolarının 48 milyar kez izlendiği, yiyecek ve/veya içecek içeren videoların ise 1 milyar kez görüntülendiği görüldü. Yiyecek ve/veya içeceklerin çoğu sağlıksız markalı ürünlerdi (n = 263; %90,34; örneğin McDonald's), ardından sağlıksız markasız ürünler (n = 12; %4,1; sosisli sandviçler), sağlıklı markasız ürünler (n = 9; %3,1; örneğin meyve) ve sağlıklı markalı ürünler (n = 7; %2,4; örneğin yoğurt) geliyordu. Makalenin sonuç bölümünde çocuk influencerların, ürün yerleştirme yoluyla sağlıksız yiyecek ve içecek markaları için milyonlarca izleme oluşturduğu ve Federal Ticaret Komisyonu'nun küçük çocukların yer aldığı YouTube videolarında ürün yerleştirmeyle ilgili düzenlemeleri güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı.
Günümüzde sosyal medya ve diğer iletişim kanallarında kullanılan obezite ile ilgili dil, yalnızca stigamatizasyondan sorumlu değil, aynı zamanda gerçeklerin üzerini örten bir dildir. Örneğin yaşam boyu yaşam tarzı değişikliği ve endüstriyel besinlerden kesin bir şekilde uzak durmak yerine, mucize diyetler ve bitkisel kürler, obezite cerrahisi vs öne çıkarılmaktadır. ABD merkezli sosyal medya devi Facebook tarafından yürütülen bir şirket içi araştırma, Instagram'ın her 3 genç kızdan 1'inin ideal beden algısını daha kötü bir hale getirdiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla sosyal medya, çocukların ruh sağlığını olumsuz etkileyen bir platform haline gelmiştir.
Obezite ile ilgili en önemli değişim; sorunun giderek yoksulların sorunu olması ve uzun dönemde yoksulluğun "derin yoksulluğa" dönüşmesi için bir risk faktörü olmasıdır. Obeziteye karşı çalışmaları şehir kimliğinin bir parçası yapmak, insanların yaşadıkları, yolculuk yaptıkları, gıdaları satın aldığı veya tükettiği yerlerdeki atmosferi değiştirip milyonlarca insanın besin tercihlerini etkilemek gereklidir. Acilen endüstriyel ürün tüketmemeyi trend yapan bir iletişim çalışmasına (Eski yıllardaki Reis Gıda reklamı gibi) ihtiyaç vardır. Bu amaçla üniversite öğrencilerinden yararlanılması ve beslenme konusunda doğru mesajları verecek "influencer"lar için yarışma açılması, bu konuda özendirici planlar yapılması önerilebilir.
Sanatçı Erik Ravelo'nun, çocuklara yönelik güncel tehditleri anlattığı enstalasyonlarda, sübyancı rahipler ve Vatikan'ın sessizliği, Asya ülkelerinde seks turizmi, savaşlar, ilk kurbanların en fakir ülkelerin çocukları olduğu karaborsa organ kaçakçılığı, kolayca edinilebilen silahlar yanında, büyük fast food şirketlerinin çocuklara verdiği büyük hasar anlatılmaktadır. Bütün bu nedenlerle, günümüzde obeziteden (sağlıksız ürün satan besin endüstrisinden) korunmak önemli bir çocuk hakkı olarak görülmelidir.
Prof.Dr. Şükrü HatunKoç Üniversitesi Tıp FakültesiÇocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dalı