Geçen hafta Kıbrıs’ta yapılan 47. Türk Pediatri Kongresi’ne değer katan çalışmalardan birisi, sevgili arkadaşlarımız Dr. Özgür Kasapçopur ve Dr. Nur Canpolat tarafından yayına hazırlanan “Pandemide Hekim Olmak” kitabı idi. Kitap, aynı konuda çocuk hekimleri arasında açılan bir yarışmaya gönderilen öyküleri içeriyordu. Ben de jüri üyesi olarak öyküleri okuyanlardan biriydim ve birçok hekimin yaşadıklarını duyarlı, umutlu, dirençli, hekimliğin evrensel değerlerini içeren bir dille anlattıklarını gördüm.
Ödül alan hekimlerden birinci olan, Marmara Tıp Fakültesi çocuk asistanı Dr. Kevser Nur Yalçıner, kongrenin açılış oturumunda “Oradaydım” isimli lirik öyküsünü okudu ve salondaki birçok hekimin gözlerinin yaşarmasına, kaybedilen arkadaşların ve zorlu geçen zamanların hatırlanmasına vesile oldu. Aslında bu kitabı, geçen yıl yayınlanan “Ozan Hekimler Seçkisi”nin devamı kabul edebiliriz ve her ikisinin hekimlik ile edebiyat arasındaki lirik köprüler (Mostar Köprüsü misali) kurduğunu söyleyebiliriz.
Ben de kitabın tanıtıldığı ve pandemi dönemi ile ilgili konuşmaların yapıldığı oturumun sonunda kısa bir konuşma yaparak kendi gözlemlerimi özetledim. Genel olarak dünyada ve ülkemizde hekimler/sağlık çalışanlarının pandemi döneminde kendi mesleki değerlerine ve modern tıp bilgisine güçlü bir bağlılık gösterdiğini söyleyebiliriz.
Hekimlerin Çinden, Güney Afrika’ya uzanan çizgide birçok sıra dışı katkıları olduğunu biliyoruz. Bu katkıların ötesinde, ABD ve ülkemiz başta olmak üzere birçok ülkede hekimler, hükümetlerin ve otoriter liderlerin öznel inisiyatiflerine karşı durdular ve Covid mücadelesinin “politize” olmasını engellediler. Bu açıdan baktığımızda Covid mücadelesinin esas olarak hekimlerin/bilim insanların yönlendiriciliğinde yapıldığını söyleyebiliriz. Bu süreçte hekimlik ve diğer sağlık mesleklerinin saygınlığı da arttı.
Tabii bu süreçte, BionTech’in yaratılması başlı başına bir bilim/tıp öyküsü sayılmalıdır ve bu öykü, tıpta adanmışlık, birikim, organizasyon, iş birliği, zamana karşı yarış konularında engin bir deneyim içeriyor. Bu öyküyü anlatan kitap mutlaka okunmalı diye düşünüyorum.
Ülkemizde ise, endişe ve abartılara dayalı, şarlatanlıkla akraba aktivitelerin yarattığı heyecan çabuk söndü ve aşı karşıtları gibi grupların etkileri çok zayıf kaldı. Yine de bu grupların etkisinde kalan ve “3 doz Sinovac” ile yetinen birçok insan yaşamını yitirdi. Ülkemizde “Bilim Kurulu” ismi ön plana geçti ve bu bütün pandemi sürecine olumlu bir etkide bulundu. Türk Tabipleri Birliği (TTB), hükümetin öznelliklerini büyük ölçüde önledi. Ben toplam olarak ülkemizi başarılı buluyorum. Özellikle yoğun bakım kapasitesi ve yoğun bakım personelinin emekleri konusunda çok iyi olduğumuzu düşünüyorum. Bazı hekimler ise Covid araştırmaları ve projelerine kendilerine verdiler ve günlük ihtiyaçları önemsemediler. Derya Unutmaz gibi yurt dışında yaşayan bilim insanları ve Esin Şenol gibi hocalar güncel ve doğru bilgilerin topluma ulaştırılmasında önemli bir rol oynadı.
Kendi alanım olan çocuk endokrinoloji açısından baktığımda, Diyabetin riskli durum olması iyi anlatılamadı ve tip 1 diyabetli çocuk aileleri başlangıçta çok endişenlendi. Bunu hızlıca düzelttik ve tip 1 diyabetli çocukların yaşıtlarından farklı/fazla bir riske sahip olmadığını anlattık. Covid’in tip 1 diyabet sıklığı üzerine etkisi ile ilgili tartışmalar sürüyor. Bir etkisi olduğu görünüyor ama bu neden-sonuç ilişkisi değil. Bir grup çocukta tip 1 diyabetin erken ortaya çıkmasına neden olduğu, bir grubunda ketoasidoz sıklığının artmasına neden olduğu, bir grubunda ise “keton prone diyabet” gibi fenotiplerin sıklığını artırdığı görülüyor. Tabi bu dönemde, D vitamini abartısı tavan yaptı; oysa ciddi araştırmalar D vitamini vermenin yararını desteklemiyor.
Pandemi mağdurlarının başında gelen çocuklar rutin aktiviteden uzaklaştı, yaşamları aniden değişti; bu da hızlı yağlanmaya, kilo artışına neden oldu. Bu süreç sonunda kızlarda (ve daha az erkeklerde) “accelerated” (hızlanmış) ergenlik sorunu meydana geldi. Bununla ilgili raporlar arttı (biz de bir araştırma submit ettik).
Olumlu etki olarak, online kamp ve sosyal medya hesapları ile “duvarsız klinik” olma yolunda hızlı adımlar attık. Bunları sürdürmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kongre turizminin yerini çok sayıda online toplantı aldı ve bilgiye erişim görece kolaylaştı. Bizim alanımızda “uzaktan glukoz izlemi” gibi yöntemlerin değeri daha çok anlaşıldı. Tıp eğitimi olumsuz etkilendi ve klinik eğitim belirgin ölçüde aksadı.
Pandemi döneminde benim gibi bazıları “scrubs” giymeyi keşfetti ve şimdi de hastalarını ferah kıyafetler ile karşılamaya devam ediyor. Öte yandan, insan yüzünde sanıldığı gibi gözlerin her şey demek olmadığı, maskenin örttüğü kısımlar olmadan insan yüzünün donuk ve mutsuz bir görünüme neden olduğu keşfedildi.
Şimdi hepimiz, “hayat devam ediyor” modundayız ve zaman zaman kendimizi pandeminin ruhlarımızdaki yaptığı etkileri düşünürken buluyoruz. Başa dönerek söylersem, “Pandemide Hekim Olmak” kitabını, pandemi üzerine düşünmek için okurken, kitabın geliri ile “KAHEV” (Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı) üzerinde pandemi yaşamını yitiren hekimlerin çocuklarının destekleneceğini de aklımızda tutabiliriz.