Doğada renkler hayvanlar için çok özel anlamlar ifade eder. Kimi zaman bir renk tehlikeyi uyarır. Kimi zaman da olgun bir meyvenin davet işaretine dönüşür. Mevsim değişince bazı yeşil yapraklar önce kırmızı sonra sarı ve kahverengi oluverir. Bazı hayvanların tüyleri ve derileri yaşlandıkça renk değiştirir. Bukalemun ve benzeri pek çok hayvan da içinde bulundukları ortamın rengini alarak saklanır.
İnsanlar için de renkler yaşamsal öneme sahiptir. Günümüzde de bayraklardan, trafik lambalarından, itfaiye araçlarına, kıyafetlerden, aksesuarlar ve makyaj malzemelerine kadar çeşitli alanlarda başta kırmızı olmak üzere bütün renkler kullanılıyor. Kadınlar artık saçlarını kırmızıya da boyuyor. Binalar ve köprüler kırmızı renkli lambalarla aydınlatılıyor. Kına yakmak, kızıl elma ve kırmızı çizgi gibi kavramları sık sık kullanıyoruz. Geçen kış Büyük Sahra'nın tozu Alpler'e yağmıştı. İnsan eliyle bin yıllardır çölleşen Sahra kırmızı kar ile öcünü almıştı.
Kırmızı her yerde karşımıza çıkıyor. Ben bu yazıda renklere değinerek, bizim için özel bir yeri olan kırmızıya tarihî ve bilimsel perspektiften bakacağım.
Tarih boyunca renkli nesnelere özel ilgi gösteren insanlar rengarenk deniz kabukları ve tüylerle süsleniyorlardı. Bedenlerini kırmızı toprakla boyuyorlardı. Mağara resimlerinde siyah, beyaz ve kırmızı kullandılar. Fizikçiler siyah ve beyazı renk kabul etmediği için, kırmızının kullanılan ilk renk olduğunu söyleyebiliriz. Bu vesile ile, kırmızı boyanın geleneksel kaynağı olan kırmız böceğini anmadan geçmeyelim.
Newton tarafından ışığın renklere ayrılması bir dönüm noktası olmuştu. O tarihte, renklere bilimsel yaklaşımın başladığını söyleyebiliriz. Artık hangi renkler karıştığı zaman hangilerinin ortaya çıktığı anlaşılmıştı. Renklerin yan yana geldiğinde daha etkileyici görüntü verdiği görüldü. Kimya alanındaki gelişmeler sonucunda doğal boyalara sentetik olanlar ilave edilmeye başlandı. Günümüzde hâlâ Yves Klein mavisi gibi yeni renkler icat ediliyor.
Geleneksel halı, kilim, çini ve ebrularımız, renkler konusunda çok zengin mirasımız olduğunu gösteriyor. Bir dönem, İznik çinisindeki mercan kırmızısının formülü kaybedilmişti. Nihayet, o kırmızıya yakın bir formülün bulunduğu söyleniyor.
Osmanlı minyatürlerinde rengarenk kıyafetler görülüyor. Nobel Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk Osmanlı döneminde kullanılan bu renklerin ve minyatürlerin hikayesini "Benim Adım Kırmızı" isimli romanında çok güzel anlatıyor.
15. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan dini azınlık mensupları, onlar için belirlenmiş farklı renklerde ve şekillerde kıyafetler kullanmak zorundaydı. Zaman zaman yazılan fermanlarla bu konuda yeni düzenlemeler yapılıyordu. Buna karşılık, halkın bu kurallara uymadığı biliniyor. 19. yüzyılda yapılan reformlarla kıyafetlerde renk farklılıkları ortadan kaldırılmıştı.
Osmanlı'da bir dönem kırmızı, isyanın rengi de olmuştu. 16. yüzyıldan itibaren isyan eden bazı Türkmen aşiretleri, başlarına kızıl sarık sardıkları veya kızıl börk giydikleri için onlara kızılbaş denilmişti. Mehter ve folklor kıyafetlerinde kırmızı öne çıkar.
Yarım yüzyıl kadar önce Maraş'ta sadece köylü kadınlarının allı güllü kıyafetler giydiğini hatırlıyorum. Erkekler de kırmızı yemeni giyerdi. Buna karşılık, şehirli yetişkin erkek ve kadın kıyafetleri ağırlıklı olarak, siyah, beyaz veya kahverengiydi.
Çocukluğumda binaları ve kıyafetleri siyah beyaz Yeşilçam filmleri gibi hatırlıyorum. Maraş'ta evlerin çoğu sıvasızdı. 1960'larda bir vali bütün evlerin kireçle beyaza boyanmasını istemişti. Kısa sürede şehir bembeyaz ve tertemiz olmuştu. O dönemden güzel bir anı da, Sezen Cumhur Önal'ın "çikolata renkli şarkıcı" tabiriydi. Bence, Afrika asıllı sanatçılar için daha iyi bir tanımlama olamazdı.
1970'lerde üniversite öğrencisiyken İngiltere'de bir çiftlikte çilek toplamaya gitmiştim. Sirkeci'de başlayan tren yolculuğu sırasında Bulgaristan'dan itibaren şehirler ve kıyafetler renklenmeye başladı. Yugoslavya'dan Avusturya'ya geçtikten sonra doğanın ve şehirlerin iyice renklendiğini hatırlıyorum. Almanya da benzer durumdaydı yani rengarenkti.
Avrupa'da sadece, Münih Garı'nda banklara oturup sohbet eden Türk işçilerin kıyafetleri siyah, beyaz ve kahverengiydi. Daha sonra gittiğim Belçika, Hollanda ve İngiltere'de de yeşil doğa yanında rengarenk binalar ve kıyafetler görmüştüm. İngiltere'de izlediğim bir futbol maçında taraftarların renkli kıyafetlerle takımlarına destek olduklarını hatırlıyorum. O dönemde Dolmabahçe stadyumunda oynanan maçları izleyen taraftarlar henüz renkli kıyafetler giymiyordu.
İTÜ'deki taş binalarda ve karanlık koridorlarda asık suratlı hocaların beyaz önlüklü dünyasında kara tahta ve beyaz tebeşir vardı. Daha sonra eğitime devam etmek için gittiğim Amerika'da kırmızının çok daha yaygın olduğunu gördüm. Öğrencisi olduğum Rutgers Üniversitesinin resmi rengi de kırmızıydı.
Çin'de kırmızı yeni yılın rengi olarak görülüyor. Cenaze ve düğün gibi önemli zamanlarda kırmızı kullanılıyor. Güney Afrika'da ise yasın rengi kırmızı. Tayland'da güneş tanrısı Surya'nın rengi kırmızı. Rengarenk bir ülke olan Hindistan'da gelinler özellikle kırmızı giyiyor. Orada bizdeki kına gecesini hatırlatan kına yakma adeti de var.
Kırmızı, ulusal bayrakların yüzde 31'inde bulunan, yani en çok kullanılan renk. Gerçi Türk ve Çin bayraklarındaki kırmızılar arasında fark var. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve etkisi altındaki ülkelerde kırmızı komünizmin sembolüydü. Şimdi bu ilginç renk hakkındaki bazı araştırmalardan bahsedeceğim.
Doğada bütün renkler bir iletişim sisteminin parçası olarak karşımıza çıkar. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde renklerin psikolojik etkileri konusunda pek çok çalışma yapılmıştır. Beyinde her bir temel renk için uzmanlaşmış bir bölge vardır. Şekil ve hareketlere kıyasla renkleri daha hızlı algılıyoruz.
Sıcak renk olarak da tanımlanan, kırmızı ve turuncunun ısınma hissi verdiği, buna karşılık mavi ve yeşilin ise serinletici olduğu biliniyor. Atları sakinleştirmek için mavi kırmızıdan daha etkili oluyor. İnsanlar da kırmızı renkli odayı, mavi renkli odaya kıyasla daha sıcak hissediyor.
Erkekler kırmızı renk giyen kadınları çekici buluyorlar. Benzer şekilde, kadınların da erkek giysilerinde kırmızı rengi beğendikleri görülüyor.
Kırmızıya boyanmış restoranlarda yemek daha hızlı tüketiliyor. Kırmızıya kıyasla, mavi renkli ortamda daha fazla alışveriş yapılıyor. Primatlar kırmızı renkten rahatsız oluyorlar, onun yerine mavi ve yeşili tercih ediyorlar. Hatta kırmızı giysili bakıcıdan yiyecek almak istemiyorlar.
Spor karşılaşmalarında, kıyafetlerde de kırmızı sıklıkla kullanılmaktadır. Yapılan bir araştırmada, elli yıllık süreçte, kırmızı renkli forma kullanan takımların, diğer renkli takımlara kıyasla daha başarılı olduğu görülmüştür.
Öte yandan, en çok kazaya karışan arabaların da kırmızı renkli olduğu biliniyor. Sınav sırasında, kırmızı renkli dosyada soru verilen öğrencilerin, diğer renk dosyalarda soru alan öğrencilere kıyasla daha az başarılı oldukları görülmüştür. Yani kırmızı renk, sınav sırasında öğrencilerin performansını olumsuz etkiliyor.
Müzayede salonlarında satılan eserler incelendiğinde, sırasıyla en çok mavi, kırmızı, yeşil, mor, sarı renk içeren eserlerin beğenildiği görülüyor. Kahverengi ve turuncu renkli eserler ise en az tercih edilenler.
Tarih boyunca birçok ülkede kırmızının özel anlamları olduğunu görüyoruz. Bilimsel araştırmalar da, kırmızının insanlar ve hayvanlar için dikkat çekici olduğunu gösteriyor. Yerine göre kimi zaman insanların içini ısıtıyor. Kimi zaman da onları rahatsız ediyor.
Renkler ve zevkler tartışılmaz ama bizim bayrağımızda ve geleneğimizde kırmızının özel bir yeri var. Bu sebeple olsa gerek, eskiler "Türk'ün gözü aldadır." derlerdi.
Son sözü, dokunaklı sesiyle Zara söylesin; "Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın."