Birkaç gün önce Dünya Sağlık Örgütü Koronavirüs'le ilgili olarak pandemi ilan etti. Yani bulaşıcı hastalığın küresel düzeyde olduğunun altını çizdi. Hayat büyük bir hızla akıyor. Kimi değişiklikler yıllar içinde olurken önce aylar, sonra günler, hatta saatler söz konusu olmaya başladı. Ülkeler peş peşe sınırları kapatıyor, olağanüstü hâl ilan ediyor. Bu ülkelerin büyük çoğunluğu da yüksek gelir grubu ülkeler. Muasır medeniyetlerin vatandaşları makarna raflarını yağmalıyor ve hepimiz bundan etkileniyoruz. Benim de bu durumla ilgili kişisel bir hikâyem var ve elbette olan bitenin düşündürdükleri…
Dünya Nöroşirürji Dernekleri Federesyonu’nun bir komitesinin başkanlığını yürütüyorum. Bu yılki ana hedefimiz Afrika’daki beyin cerrahlarının eğitimine destek olmak ve bizim alanımızda verilen sağlık hizmetinin düzeyini yükseltmekti. Bu amaçla kurslar düzenliyoruz. Kenya’da tamamladığımız kursun ardından bir diğerini nisan başında Ethiopi’da yapacaktık. Addis Ababa'daki üniversite hastanesi ve orada bulunan Çin Hastanesi’nin desteğiyle gerçekleşecekti ve kursun da başkanı bendim. 7 Şubat’ta ilgililere bir e-posta gönderip, Çin’den gelecek katılımcıları da hesaba katarak, çok uluslu öğretim üyelerinin ve öğrencilerin katılacağı bir toplantının risklerine dikkat çekip, kursu ertelemeyi talep ettim. İlk tepki planlandığı gibi yapmalıyız şeklindeydi. Ben önerimde ısrarcı oldum, çünkü ders verecek öğretim üyelerini ben davet ediyordum ve pek çok Afrika ülkesinden de genç beyin cerrahları katılacaktı, benim sorumluluğumda olan bir kurstu. Birkaç gün sonra önce mart sonuna, ardından da temmuz sonuna kadar dünya genelinde beyin cerrahisi ile ilgili tüm toplantıların ve kursların ertelenmesi yolunda tavsiye içeren bir genelge Dünya Federasyonu Başkanı imzasıyla yollandı.
Bu genelgeye tüm dünyadan beyin cerrahları dayanışma mesajlarıyla katıldılar. Kuzeyden güneye, doğudan batıya sayamayacağım kadar çok ülkeden birlik, beraberlik, destek ve dayanışma mesajı geldi. Belki de en çarpıcı olanı Çinli kadın beyin cerrahı Ling Fen’den gelen mesajdı. Çin’deki durumu anlatırken, Hubei Eyaleti ve Wuhan Şehri’ne 42 bin doktorun yardım için gittiğini, içlerinden bin tanesinin de beyin cerrahı olduğunu belirtiyordu. İş uzmanlık alanının ötesine geçmişti, tüm sağlıkçılar ölümü göze alıp yardıma gitmişlerdi; nitekim 3 bin hekim enfekte olmuş, bir bölümü de hayatlarını kaybetmişti. Çinli meslektaşımız dünyadan gelen destekleri de sıralayarak, eski bir Çin atasözünü hatırlatıyordu: "Bir damla su, bir kaynağın fışkırması olarak geri döner". Ulusların, insanların birbirlerine yardımı ve desteği için ne güzel bir söz. Yine bir kadın beyin cerrahı olan Fas’lı meslektaşımız Naija El-Abadi de, virüse karşı en önemli silahların, pozitif davranış, zihinsel güç ve özel antivirüs optimizmi olduğunu vurguluyordu. Hintli meslektaşımız Basant Misra arkadaşlar yoga ve olumlu davranış bağışıklık sistemimizi güçlendirir diyerek içimize su serpiyordu.
Bu salgından sonra ne ülkemiz, ne dünya artık eskisi gibi olmayacak. Yalnızca tıbbi anlamda değil, daha çok politik ve felsefi anlamda da. Ülkemizde son yıllarda sağlık çalışanlarına karşı giderek artan şiddet, sağlık sisteminin doğurduğu sorunların hıncını doktordan, hemşireden çıkartmaya kalkmak günlük olaylardan olmuştu, hatta hastanelerde bu amaçla bir kod bile oluşturulmuştu, beyaz kod. Ama bugün tüm halkımız, her yerin kapandığı, tatil edildiği bir ortamda, sağlık çalışanlarının işlerine daha da fazla sarılarak devam ettiklerini, milletin hapşırana kötü gözle baktığı bir ortamda bizzat bu hastalığa yakalanmış ya da yakalanma ihtimali olanlara yardım elini uzattığını görüyor. Umarım bu durum, sağlıkçıların hiçbir zaman değişmeyen özverili hayatlarına empatiyle yaklaşmaya neden olur. Bir diğer konu modern tıbbın öneminin ortaya çıkması oldu. Her gün televizyonlara çıkıp kahvehane sohbeti şeklinde güncel tıp uygulamalarına saldıran arkadaşlara da bir ayna tuttu Koronavirüs. Tıbbın ciddi bir iş olduğu ve kanıta dayalı tıp uygulamalarının abuk subuk mugalatalarla tartışılamayacağı ortaya çıktı. Hem bu arkadaşlar hem de reyting uğruna onları televizyonlara çıkaranlar ders almalıdır.
Bu küçücük virüs, gözü kâr dışında hiçbir şey görmeyen, miyadı dolmuş ve pis kokmaya başlamış, buna rağmen tam gaz giden dünya kapitalist sisteminin el frenini çekiverdi. Dünyada küçük bir azınlığın sürekli daha zenginleşmesine, kalanının da yoksulluğu geçtim, açlık ve sefalet içinde yok olmasına doğru giden, dünyanın geleceğini tehdit eden bu ekonomi politiğin artık bu haliyle var olamayacağını gösterdi. Hepimizin bir gezegende yaşayan insanlar olduğumuz görüldü. Irk, din, mezhep ayrılığı nedeniyle yapılan savaşların anlamsızlığı, bu nedenle insan kardeşlerin birbirlerini öldürmelerinin saçmalığı ortaya çıktı. Bunların bayraktarlığını yapan, günü kurtarmak adına gezegenimizin zehirlenmesine göz yuman politikacıların, iktidarların son kullanma tarihlerinin geçmiş olduğunu görmemize neden oldu.
Bu küçücük virüs hadi diyor, vakit kaybetmeden değişin. Dilinizi değiştirin, tavrınızı değiştirin, bakışınızı değiştirin bağırıp çağırmayın, diğerkâm olun. Dünyanın dört bir bucağından beyin cerrahı dostların dediği gibi pozitif olun, iyimser olun.
Bu küçücük virüs diyor ki; artık bir Dünya Gezegeni Devleti kurmanın vakti geldi. İnsanların açlıktan ölmeyeceği, tüm kaynakların ve tüm zenginliklerin, her bir insan için ortak kullanılacağı bir sistemde birleşin. Bakın bir hapşırıkla darmadağın oldu borsalarınız, şirketleriniz, ülkeleriniz, sisteminiz. Size dokunmayan yılan yok artık. Çekirgeler, göktaşı, küresel ısınma da arkada. Daha kimbilir neler. İçimize kapanarak değil, küresel ortak aklı bularak yeni bir dünya yaratabiliriz.