Sözü zorunlu olarak insan varlığına getirirsek… Onun da sonsuzluk içinde var oluşu, yani belirmesi ile maddî yok oluşu arası, çok kısa bir zaman parçasıdır, hayat diye nitelenmiş, isimlendirilmiştir.
Belirmenin başlangıcı doğum, bitişi ölüm diye noktalanarak sabitlenmiş.
Ol hikâyâtın evveliyatı hiç merak edilmez, konu da olmaz. Bir özsöz’de olmayan bir şeyin yokluğu, eksiklik sayılmaz demiştim. Sorun sonrasındadır.
Kısaca, her şey sonunda hikâye olur, diye özetlenebilir. Hikâye adı üstünde, orada ya hayaletler rol almıştır, ya da uydurma hayaller.
Hakikî hayaletlerin anlatıldığı uzun hikâyelere ise tarih denir. Çakmalarına efsane, masal, mitoloji, menkıbe vs. denir. Aralarındaki fark da zamanla çakıl taşı gibi ufalanıp yok olur.
Göçüp gitmiş anadan, babadan, nineden, dededen, dostlardan, eski krallardan, despotlardan, filozoflardan varlarmış gibi söz ediliyor. Oysa artık yoklar, sadece hayalet olarak hâlâ dolaşanları var. Nerede? Onu bilenlerin hayal dünyasında. Ne zamandan beri? O hayaletle tanışıldığından bu yana. Ne zamana kadar? Taşıyıcısına bağlı, epey.
Dikkat edilirse, yaşadığı söylenen canlı bir kişinin aynı anda bir de hayaleti var. Hatta, kulaktan kulağa dolaşan çok sayıda hayaleti bile oluyor.
Misal, kişi evden çıkar gider, hayaletin biri evde kalır. Ev halkı ile tatlı bir dedikodu sohbeti sürer gider.
Yolda tanıdığı birine rastlıyorsa, bilmeli ki hayaletleri de tanışıyordur. Siz onunla daha göz göze gelmeden hayaletler birbirini fark eder, sizi birbirinize baktırmak için yüksek sesle adınızı çağırtır, merhaba dedirtir.
Hayallik hali işte, bazen yanlışlık da olur. O zaman, affedersiniz birine benzettim, der hayaletinizi mahcubiyetten kurtarırsınız, olur biter.
Tarih dedim de aklıma geldi. Tarihçiler ve onlara malzeme hazırlamakla yükümlü olan yönetici taifesi, aslında hayal dünyasında var oldukları ve zihinleriyle menfaatleri bulandığı için, her türden saçmalama ve yalan üretme özgürlüğüne de sahiptirler.
Bu iş nasıl oluyor diye aklınız takılmasın. Tarihçiler dünyadaki ülkelere eşit olarak dağıtılmışlardır. Her tarihçi kendi ülkesinin hayaletleri daha uzun varlıklarını sürdürebilsin diye, onları sağlam kazıklara bağlamak zorundadırlar.
Bunu başarabilen tarihçi kendisinin daha uzun zaman hayalet olma imkânını elde etmiş olur. Bu gün aramızda dolaşan nice kadim hayaletin adını sınavlarda hatırlamayan bir çocuğun ilerde hayalet olma düşleri suya düşüyor, elinden alınıyor.
Bence, çoluk çocuğun gelecekleri mevzuubahis olduğunda, unutulma korkusunu ve hayalet bile olamama tehlikesini bertaraf etmek için, yalan yanlış bir eğitime önem veriliyor.
Bir başka hayalet üreticisi olan gazeteciler ve doğru dürüst audio-visual işler yapan diğer medya mensupları, hayalet adaylarını tıka basa arşivlere doldurmakla meşguller.
Maalesef, kasalarına para doldurmakla iştigal edenlerin ise, ya hayalet olma hayalleri bile yok, yada ne bileyim ben işte…
Okyanus dalgalarının git gel sahile vuran köpükleri gibi, hayatlar da belirir gelişir ve sönerken, bir yenisini belirtip yola koyarlar. Boyuna tekrarlanan bu kısacık enfes şöleni hayallerle olduran sanatçılar da, gönüllerde yer etme tesellisi yada gerçeği ile hayalet peşinde uçuşup dururlar.
Tatlı hayallerle dolu bir Pazar hayaliyle…
-------o-------