Diyanet İşleri Başkanlığı, "Mevlid-î Nebî Haftası" münasebetiyle "Mobil Çağı"na savaş açtı. Art arda kısa videolarla sosyal medya bağımlılığının üzerine aile bağlarını koruma adına gidilmekte; bu yılki anma haftası temasının "Peygamberimiz ve Aile" olması doğrultusunda...
Videolardan birinde, üç çocuklu bir ailenin en küçük kız çocuğu halının üzerinde bebeğiyle oynarken anne-baba ve abi ile ablanın ellerinde elektronik cihazları, sosyal medyada kendi kişisel-atomize dünyalarına kilitlendiklerini görüyoruz. Çocuk bir annesine bakıyor, bir babasına bakıyor ve onların, ellerindeki "oyuncak"ların cazibesine kapılmış halde bırakın kendisiyle ilgilenmeyi, onu göremeyecek kadar "uzak"larda olduklarını hüzünle fark ediyor.
Ardından "mutlu son": Abisi-ablası ve anne-babası küçük kız çocuğunu kanepede aralarına almış, onu neşe ve şefkatle sarmalamışken dış ses, spot eşliğinde nasihat ediyor: "Gerçek mutluluk orada! Hesap açma, ailene kucak aç!.."
Aynı tematik üzere bir diğer Diyanet videosu ise "ev-hanımı" iki annenin Skype muhabbetiyle açılıyor. Çocuklarını kendi başlarına oynamaya terk etmiş bu iki anneden biri diğerine, "Bi Tanem, davette çektiğim fotoğrafları paylaşınca takipçi sayım iki katına çıktı" diyor heyecanla… Diğeri tamamlıyor: "Çıkar Hayatım çıkar. Ben geçen sene tatilde çektiğim fotoğrafları paylaşınca takipçi isteğine yetişemedim." Ardından karşılıklı, tabiri caizse bir "hazla dertleşme": "Sanal dünyanın şifreleri bunlar!.." // "Aynen Canım, çözmek lazım. Fenomen olmak kolay mı?!.."
Böyle muhabbete dalmış annelerimiz bir anda çocuklarının ortalıkta olmadığını fark edip telaşla onları aramaya koştururlarken yine dış ses ve spotla film noktalanıyor: "Sanal hayatta takipçilerin artarken gerçek hayatta azalmasın. Fenomen olma, iyi ebeveyn ol!.."
Sosyal medya bağımlılığı karşısında aile bağlarının çözülmesine karşı bu şekilde adeta bir "rehabilitasyon ünitesi" olmaya soyunmuş Diyanet'in videoları arasında yukarıda aktardıklarımızdan daha fazla gürültü koparan bir üçüncüsü var. Orada, akşam eve gelen kocasına çay ve kek sunan yine "ev-hanımı" bir eşin, ne kadar hizmet ederse etsin, elinde cep telefonu adeta büyülenmişçesine sosyal-medyaya gömülmüş "Bey"inin kendisine ilgisizliğine müeddep tepkisini izliyoruz.
Aynı odanın içinde ancak cep telefonu mesajı göndererek kocasının dikkatini çekmeyi başarabiliyor o…
"Biraz da eşinle ilgilensen!!" mesajını alan koca da mahcubiyet içinde karısının yanına oturup kekini yerken yine "pembiş pembiş öğütler", dış ses ve spot olarak yağıyor üstümüze:
"Sanal mutlulukları geride bırak, önemli olan gerçek hayatta mutlu olmak. Telefonunun değil, eşinin yüzüne bak!.."
Uzun lafın kısası, Diyanet yalnızca Türkiye toplumunu değil, bütün olarak insan toplumsallığını ilgilendiren güncel ve devasa bir meseleyi öyle bir "okuyup" yorumlamış ki…
En hafifinden insanın, "Aman gölge etmeyin, biz bu sosyal-medya çilesini çekmeye razıyız" dedirtiyor insana!..
En ağırından ise şu meşhur, "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" deyişini getiriyor akla, ama tam tersi istikamette:
Diyanet, "sıtma", daha açık deyişle sosyal-medya bağımlılığı, salgını, "viral enfeksiyon"u karşısında hepimizi, dindar-muhafazakâr yeni kuşaklar da dâhil olmak üzere "ölüm"e razı etmeye çalışıyor!..
Karşı çıktığı, eleştirdiği, sorguladığı sosyal pratiği ve o pratiği var eden tekno-kültürel örüntüyü, onun verdiği tüm hasarlara rağmen yine de "yeğlenir" kılacak bir video içeriği üretiyor.
Nâzım'ın, "Anlamak, sevgilim, // Anlamak gideni ve gelmekte olanı" dizelerinden ilhamla konuşmak gerekirse, ne gideni ne de gelmekte olanı anlayabilmiş durumda Diyanet.
O yüzden geleceğe yönelik ve hepimizde ortak kaygıların karşısına, geçmiş ve bitmiş bir hayat vaadiyle çıkıyor.
Kadını ev-içinin "dünyaya kapalı/pembe-hülyalı" atmosferine ve erkeğe hizmete mahkûm kılan kırsal-pastoral ataerkilliği İslami haleye bürüyerek, bunu sibernetik kaosta kaybolma noktasına gelmiş insanlığa çare diye öneriyor.
"Beterin beteri"ni teklif ediyor yani…
Tabii Müslümanlık adına resmi din ulamasından önerilen bu arkaik kadınlık-erkeklik temsilleri karşısında on yıllardır kamusal alanda olma mücadelesi vermiş tesettürlü dindar muhafazakâr kadınların ne deyip ne düşündüğünü de merak ediyor insan…
"Kocasına fedakârca hizmet eden tesettürlü ev kadını" ve onun karşısında "bencil, vurdumduymaz ama sonuçta sibernetik oyuncağını bırakıp "domestik" karısına ilgi gösteren Müslüman koca" tasvirleri için söylenecek sözleri yok mu onların acaba?
Okulda, sokakta, çalışma hayatında başörtüsü ve tesettür uğruna onca mücadeleyi, kendileri adına ha bire ahkam kesen AKP dinbazlığının devri iktidarında o eski ve acınası klişeye muhatap olmak için mi verdiler yani: "Kadının yeri evidir, kocasını telefonun ekranına değil kendisinin suratına baktıracak zekâ, yaratıcılık ve çabada olsun, yeter", öyle mi, bu kadar mı?!..
Diyanet videolarından yansıyan mesaj, hızlı, sarsıcı ve ürkütücü değişim karşısında bir "restorasyon" teklifi.
Restorasyon, değişimi geçmişe sığınarak karşılama, bir anlamda yadsıma girişimidir ki bu "gelenekçilik" olarak da tarif edilebilir. Değişim sinyalleriyle (tehditleriyle) dolu bir gelecek karşısında geleneğe sığınmayı, geçmişe kaçmayı öneren bir ideolojik pozisyondur bu.
"Dinde reform" dendiğinde tüyleri diken diken olduğu için, zamanın akışı, dinamizmi, değişmesi karşısında hayatı "gelenek" doğrultusunda "restore" etmeyi istiyorlar; akıntıya kürek çekercesine…
Böyle olduğu için kendi çocukları, yeni-kuşak dindar-muhafazakârlar bile onların "teizm"inden uzaklaşıyor ve kendilerince yeni-dünya hali açısından daha tatminkâr buldukları "deizm"e yöneliyorlar.
Aynı şekilde, sosyal medyanın karşısına çağın gerekleriyle hiç mi hiç uyuşmayan, kadınla erkeği kompartımanlara ayırmaya hevesli bir "asosyal gelenek"le çıkınca Twitter, Facebook, Instagram, Youtube gibi platformların çekim gücünü iyice artırıyorlar. Buraları birer "sanal vaha"ya çeviriyorlar, özellikle kendi hedef kitleleri nezdinde.
Şu son zamanlarda herkesin konuştuğu tesettürlü "TikTok fenomeni" Zeynep Yatkın'a kulak verelim mesela… Diyor ki o, "Ergenlik dönemimizi biz Kuran kurslarında yaşadık. Duygularımız hep bastırıldı. Gençlikte bastırıldığı için belki de böyle patlak veriyor işte…" (BBC Türkçe, "Tik Tok'un İki Yüzü" belgeselinden).
Bu ülkenin en mutaassıp dini tarikat çevrelerinden biri, belki de birincisi sayılabilecek İsmail Ağa Cemaati'nin kült şeyhi "Mahmut Hoca"nın kurslarında büyümüş Yatkın, şimdi o dünyadan fersah fersah uzakta, "Tekke"den "TikTok"a tebdil-i mekân eylemiş durumda. Ve de sosyal-medyada herkesin 15 saniyelik videolarda yaptıklarına gülmesinden çok mutlu.
Diyanet bu olup bitenlerden belki bîhaber değil, ama onları pek anlayamadığı ve hiç analiz edemediği ortada. O yüzden, dindar-muhafazakâr kesimler de dâhil olmak üzere, Türkiye'nin sosyo-ekonomik ve kültürel değişiminin çok gerisinde kalmış kadınlık ve erkeklik hallerini empoze etme çabasıyla çıkıyor ortaya.
Yukarıda aktardığımız üzere filmlerden birinde ömürleri belli ki dört duvar arasında çocuklarının bakımıyla ve akşam eve gelecek eşlerine hizmetle geçen iki kadının; hayatlarında kendilerini var etme adına hiçbir şey olmayan iki kadının sosyal-medya meşgaleleri ve o sanal ortamda "fenomen olma" arzuları sorgulanıyor. Ardından da bu iki "ev hanımı"na, "fenomen olma, iyi ebeveyn ol" deniyor.
Ama "ebeveyn" dendiğinde akla gelmesi gereken ana-babadan "baba"yı ortalarda göremiyoruz. Kuvvetle muhtemel, "babalar", bütün gün işte çalıştıktan, hayatı iliklerine kadar deneyimledikten sonra akşam evlerine gelerek, terliklerini giyerek, yemeklerini yiyerek, sonra da cep-telefonlarına gömülüp sanal dalgalarla sörfe koyulacaklar.
"Anneler" ise bir yandan onlara yemek sonrası çay-pasta yetiştirirken, çocukları da yatırma-uyutma uğraşına koyulacaklar.
Söz konusu video filmlerin bize gösterilmeyen sekanslarında bunlar olsa gerek!..
Fakat işte filmin görebildiğimiz kesitlerinde, evde kısılı/kısıtlı iki kadının, zaten baştan sona yanlış bir hayatın içinde kendilerini var etme "yanılsaması" ile sosyal-medyada takılıp çocuklarını ihmal etmesine parmak sallayarak onlara "Fenomen olma, ebeveyn ol" diyor Diyanet.
Aslında, "Fenomen olma, domestik ol" demek istiyor onlara Diyanet…
Dolayısıyla, dindarı dindar-olmayanıyla bu memleketin bütün kadınlarına da, onların yanında olan ve erkekliğin "içeriden" mahkumu olduğunu hisseden erkeklere de tam anlamıyla "Kırk katır mı kırk satır mı" demekten öte bir şey yapmıyor Diyanet.
Eh, bu durumda herkesin ona vereceği cevap da şu oluyor: Haydi yallah Diyanet!..
Gelsin, Zeynep Yatkın'ın şirin mi şirin, sevimli mi sevimli, eğlenceli mi eğlenceli TikTok videosu ve "dış-ses"imiz konuşsun:
Domestikliktense, fenomenlik evlâdır!..