O karakter, Nur Serter'e gönderme mi, değil mi diye tartışaduralım, ATV'nin yeni dizisi 'Uçurum', 'öteki'yle empati kurmayan, ataerkil bir zihnin ürünü 'Nataşa' komedisine sıkı bir cevap veriyor.
TV Uçurum, her salı 20.00’de ATV’de
Yeni dizi ‘Uçurum’un, hikâyedeki bir karakterin soyadı (‘Serter’ mi değil mi?) meselesiyle geçen hafta gündeme gelmesi tatsız ve talihsiz oldu. Ama onun kadar talihsiz bir olay da dizinin yayına girdiği gün senarist Kerem Deren’in Radikal’deki söyleşisinde sarf ettiği bazı sözlerdi. Deren, pek çok kayda değer şey söyledikten sonra dizi film piyasasından söz açıldığında “Sorgulamacı mantık zor girer televizyona” diyor ve bu görüşünü temellendirmek üzere ekliyor: “Dizi, reklam arasına yerleştirilmiş bir şeydir. Tersi değil”.
İnsan kendi ayağına böyle kurşun sıkar mı?! ‘Uçurum’ senaristi bu sözleriyle en çok kendi emeğine, aklına, vicdanına yazık etmiş!..
Sorgulamacı mantığın ‘korkunç’ bir ürünü ‘Uçurum’… Toplumun ‘bağırsak’larında sürüp giden bir hayata çarpıcı, inandırıcı, gerçekçi bir ışık tutuş…
Eski-Sovyet coğrafyasından, insanlık adına umudu çok zayıflatan ‘Büyük Yıkım’ sonrasında, o ‘Yıkım’ın bir parçası olarak bu coğrafyaya inen ‘fuhuş sektörü’nün hep geyiği yapıldı (‘Uy Nataşa!’, vb.). ‘Öteki’ne hiç empatisi (duygudaşlığı) olmayan ataerkil ‘bizmerkezcilik’le üretilen bu bayağı komediye sıkı bir reddiye ‘Uçurum’. ‘Kurban’ı karikatürize bir haz nesnesi haline getiren insaniyetsizliğimizi suratımıza çarpıyor. ‘Öteki’ olanı kendini güvende hissedeceği bir sığınma evine, ‘Biz’i de içerisinde alabildiğine rahatsız hissettiğimiz bir muhasebe odasına ‘uçuruyor’.
Ana teması Moldova’dan temiz hayallerle Türkiye’ye gelen iki kız kardeşin fuhuş avcılarının tuzağına düşmesi ve kurtulma yolunda çırpınışları olan film, buna bağlanan yan temalarla esasta ‘kötülük problemi’ni otopsi masasına yatıracak gibi. İlk bölümde kötülüğün toplumsal altyapısına yönelik sondajlara gidileceği vaadi fazlasıyla vardı. ‘Uçurum’u uçuracak kapasitedeki kadro (olgunluğuyla Mehmet Ali Nuroğlu, üstatlığıyla Selçuk Yöntem, pırıltısıyla Lavinia Longhi) içinde bu bakımdan seçkinleşen Erdal Yıldız, ‘Yaman’ karakteriyle, "Kötü’yü kazı, altında tir tir titreyen çaresiz insanı bul” diye efkârlandıracak bizi, anlaşılıyor. Keza, canlandırdığı karakterin adının (‘Nur’) azizliğine uğrayıp kel alaka nedenle manşet olan, böylece müthiş performansı gölgede kalan Esra Ronabar’ın ‘Mama’lığı da belli ki deşilecek. Onun hayat hikâyesi içinden de ‘kötü’nün kuytularına kaçıp saklanmış iyilik iniltileri duyacağız. Belki dizide tek ‘patlak’, kadının kurtuluşunu erkeğe bağlama takıntısında olabilir; bekleyip göreceğiz.
Neticede hiç de reklamlara dolgu malzemesi olarak değerlendirilemeyecek saygın bir hikâye çıkmış ortaya. İzleyiciyi de sorgulamaya sevk edecektir. Evet, sorgulamayı zihinsel meşakkat sayan çoğunluk, seyrin rehavetini tercih edip uzak durabilir diziye. Senaristimizin yukarıdaki sözlerinin kastı ve kaygısı bu olabilir. Fakat yaratıcılığınızı seferber ederken pragmatizmi seçmeyip sonra böyle laflar ederseniz de kendinizi inkâr etmiş olursunuz. İşte, kurgusu, ‘flashback’ özeni, temposu da dâhil, sağlam bir başlangıç yapan ‘Uçurum’un tek kusuru bu…
(Radikal-Hayat)