Bugün 5 Aralık. Dünya Toprak Günü...
Uluslararası Toprak Bilimleri Birliği tarafından doğal sistemin en kritik parçası ve insan sağlığının hayati unsuru olarak toprağın önemini duyumsatma hedefiyle 2002’de geldi böyle bir gün önerisi ilk kez. Ama 2010’lar dönümüne kadar beklemek gerekti hayata geçmesi için… Haziran 2013’te Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) konferansında öneri oy birliğiyle desteklenerek resmi kabulün sağlanması yolunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na çağrıda bulunuldu. Genel Kurul da Aralık 2013’teki toplantısında 5 Aralık'ı Dünya Toprak Günü olarak ilan etti.
Geçen yılki Dünya Toprak Günü’nün teması, "Toprak kirliliğine çözüm ol" ("Be the solution to soil pollution") şeklinde belirlenmişti. Bu yılki tema ise "Toprak erozyonunu durdur, geleceğimizi kurtar" (Stop soil erosion, Save our future").
Bütün bu girişimlerdeki temel hareket noktası, toprak sağlığının insanın/insanlığın sağlığı demek olduğu…
* * *
İnsanlık tarihinde toprak, "insanın ikinci aşkı" olarak karşımıza çıkar.
İlk "aşkımız" taştır. Taş-alet yapımının, dolayısıyla "kültür"ün başlangıcını oluşturan 2 milyon yıl öncesinden başlayarak uzun süre taşa biçim vererek var oldu insan. Günümüzden 10 bin yıl öncesinde doğayla ilişkisinde köklü bir dönüşüme yol açacak mahiyette tarıma başladığında ise artık tutkulu bir aşkla toprağa bağlandı.
Bu aşk, bizim coğrafyamızda en çarpıcı şekilde Veysel’in dilinden ifade bulur:
"Koyun verdi kuzu verdi süt verdi / Yemek verdi ekmek verdi et verdi / Kazma ile döğmeyince kıt verdi / Benim sadık yârim kara topraktır // Karnın yardım kazmayınan belinen / Yüzün yırttım tırnağınan elinen / Yine beni karşıladı gülünen / Benim sadık yârim kara topraktır."
Âşık Veysel, toprağı tarla ya da mera (otlak) olarak değerlendiren tarımcı insanın toprağa aşkını böylesine veciz ve dokunaklı anlatmıştır.
Veysel’in bu şiiri yazdığı günlerde yeryüzünde Dünya Toprak Günü yoktu.
Çünkü Dünya Toprak Günü’ne ihtiyaç yoktu.
* * *
Toprağın kıymetinin bilinmez olduğu yakın zamanlar bizi bugün Dünya Toprak Günü’ne çıkarmakta, insan için onun hayati değerini tekrar hatırlama yolunda!
İnsanlığın "makineye aşk"ına geçilen dünyada toprak insanın alabildiğine ihanetine ve istismarına uğrayan, ihtiraslarına kurban giden bir kaynak-değer oldu.
Bakın bu durumu da yine bu coğrafyadan bir ses, gelenekçi-muhafazakâr düşüncenin en önemli simalarından ve mevcut dinbaz iktidar sahiplerinin lafa geldi mi yere göğe sığdıramadıkları Nurettin Topçu nasıl bir serzeniş içinde dile getiriyor:
"Kalbi ile yaşayan her insanın vatanı topraktır. Topraktan uzaklaşan insanın ilk işi, yine topraktan çıkardığı demire yakınlaşmak oldu. Burada toprak sevgisi yerini demirin hırsına bıraktı. İnsanın eliyle aletleşen demir, ihtirasları kımıldattı. Bugün büyük makine halinde dünyamızın üstüne kâbus gibi çöken makine saltanatı, kendisine hayran insanın kalbini çürütmüş ve huzur ile mutluluğu yeryüzünden kovmuş bulunuyor."
Hep söylediğimiz gibi, bu memlekette ne din ne muhafazakârlık ne de Nurettin Topçu gibi gelenekçi-muhafazakâr-milliyetçi düşünce erbabı, bu dinbaz iktidar mahfillerine ve onların akıldanelerine bırakılmayacak kadar mühim konular-şahsiyetlerdir. Çünkü, "İnşaat Ya Resulullah" şiarıyla yıllardır memleketi bir şantiye cehennemine çevirmiş bu iktidarın, Topçu’nun sözlerindeki duyarlılığa, ondaki "toprak-aşkı"na kıyısından köşesinden yaklaşabilecek hali var mı?
Yok.
* * *
Yok, zira onların aşkı toprak değil, beton...
Buyursunlar, en karakteristik örnek olarak Çevre ve Şehircilik eski bakanlarından İdris Güllüce’nin 2015’te Cevizli Bahçe kentsel dönüşüm konutlarının temel atma töreninde sarf ettiği sözler:
"Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın! Bu beton makinesi böyle pat pat vurdukça Türkiye kalkınıyor. Bu beton pompaları hiç durmasın! Silah sesleri yerine, terörün yerine, insanların birbirine acımasızlığı yerine beton santrallerinden beton çıksın ve o beton pompaları insanlara güzel güzel evler, yollar, otobanlar, havaalanları yapsın. Rabbim bunu hep nasip etsin!.."
Beton santrallerinden beton çıkıp, beton makineleri pat pat vurdukça Kuzey Ormanları gitti elden!
Şimdi o beton pompaları hiç susmamacasına çalıştırılarak İstanbul toprağı ortasından ve yukarıdan aşağıya yarılarak "Kanal İstanbul" denilen modern barbarlık projesi hayata geçirilmeye hazırlanılıyor.
"Terörün yerine beton çıksın" diyor ya eski AKP’li bakan…
Aslında toprağın, onunla irtibatlı şekilde havanın suyun, devamında bitkilerin-hayvanların katline imza attıklarının zerre farkında olmaksızın, "Nasıl da dehşet verici bir rahatlıkla konuşuyorlar böyle Ya Rab" diye çığlık atmak geliyor içimizden!
Yine böyle olduğu için diyoruz ki Dünya Toprak Günü haramdır bu beton-sever, betona-tapar iktidar mümessillerine…
Çünkü beton, toprağa düşmandır!
Ve yukarıda aktardığımız şekilde "beton-duası" yapanlardan toprağa hayır gelmez.
* * *
Geçen yılki Dünya Toprak Günü münasebetiyle Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli neler demiş, ona da bakalım:
"Toprak, 81 milyon vatandaşımız ve geleceğimiz için en değerli varlığımızdır. Toprağın korunması için 7 milyon hektar alanda 258 ovamızı ‘tarımsal sit alanı’ ilan ettik. Koruma altına alınan ova sayısını 2023’e kadar 300’e çıkarmak için çalışıyoruz. İnşallah, 2023’te erozyonla taşınan toprak miktarını 130 milyon tonun altına indireceğiz."
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Yahu, memleketi beton ormanına, beton tarlasına, beton dağlarına çevirdiniz, "Betonistan" yaptınız be!
Üstüne üstlük "Kanal İstanbul" diye çılgınlaşmış halde, belki de yeryüzünün en büyük toprak katliamlarından birine imza atmanın eşiğindesiniz.
***
Erdoğan’ın ha bire "En büyük hayalim" dediği, Mevlüt Çavuşoğlu’nun ise geçenlerde "Kazmayı vurduğumuz zaman tarih değişecek, dönüm noktası olacak" diye lafın daha da belini kırdığı, kendi deyişleriyle "çılgın", bize soracak olursanız çıldırmışlık demek olan "Kanal İstanbul" için yaklaşık 1-1,5 milyar metreküp toprak alanı kazılacak. Toprak, makinelerle yarılacak, patlayıcılarla patlatılacak.
Muazzam bir ekosistem, hayvan ve bitki örtüsü mahvedilecek.
Çıkan toprak, "ölü toprak", denizin ortasında adacıklara dönüştürülecek; adeta denizyıldızlarını alıp kurutup duvara asarcasına bir barbarlıkla!
Kanal çevresindeki yeraltı su kaynakları tahrip olacak, yörede tuzlanma baş gösterecek.
Deprem riski zaten ortada ve kanal inşa edilirse o bölgede deprem, olursa eğer, 9-10 şiddetinde olacak.
Elbette kanalın kazılması sırasında toprak kaymaları, heyelan ve göçmeler, yani erozyon hayda hayda olacak.
Öyleyse hatırlatalım tekrar bu yılki Dünya Toprak Günü’nün temasını: "Toprak erozyonunu durdur, geleceğimizi kurtar."
("Kanal İstanbul"un yol açacağı felaketin, yukarıda aktardıklarımızı da borçlu olduğumuz ayrıntılı dökümü için Prof. Dr. Naci Görür’ün değerlendirmesine bkz. )
* * *
Bu ülkeyi yönetenler, "Kanal İstanbul" denilen korkunç çevre cinayetini, felaketini, kıyametini hâlâ ısrarla hayata geçirme şehveti içinde karşılıyorlar bugün Dünya Toprak Günü’nü. Sizce böyle anlamlı bir günün parçası, paylaşanı, katılımcısı olmaya hakları var mı?
Bizce yok.
O yüzden diyoruz ki Dünya Toprak Günü’nden uzak durun!
Sakın ola ki onun "mânâ ve ehemmiyetine binaen" lâflar etmeye tweet’ler atmaya kalkışarak bu Gün’ün özünü de ruhunu da kirletmeyin!
Siz "Dünya Beton Günü" ilan edin, "Kanal İstanbul" çıldırmışlığınızın ve toprak düşmanlığınızın hem tamamlayıcısı hem nişanesi olarak!..
Size bu yakışır.