Emniyet Genel Müdürlüğü, 81 kentte teşkilatı yöneten emniyet müdürleri ile merkez teşkilatının yöneticilerini geçen hafta Ankara'da bir araya getirdi.
Gündem yoğun olunca, zirvenin Büyüteç'e konu olması gecikti doğal olarak.
Üç saat süren toplantılarda neler konuşulduğuna baktığımda; geçmiş yıllarda gerçekleştirilen benzerleriyle kıyaslandığında oldukça sönük, teşkilatın yakın dönem ihtiyaç ve gereksinimlerinin karşılanması beklentisinden uzak, istenilen sonuçların alınamadığı ve deyim yerindeyse havanda su dövülen kıvamda olduğunu gördüm.
Emniyet teşkilatının günümüzde muvazzaf personel sayısına bakıldığında silahlı ve üniformalı kamu kurumları arasında ilk sırada yer aldığını vurgulamak gerekiyor.
Diğer deyişle; Türk Emniyet'i mevcut haliyle gerek kamu güvenliğinin sağlanması, gerekse halkla temas çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önünde yer alıyor. Burada amacım, iki kurumu karşılaştırmaktan daha çok günlük yaşamdaki rollerini ortaya koymak.
Dolayısıyla askere göre daha sivil konumdaki emniyet teşkilatının en büyük handikabı ise, siyasetten arındırılmış bir yapıda olması gerekirken, yıllar içinde siyaset ve siyasetçinin elinin daha çok üzerinde olduğu kurum haline gelmesidir.
Pandemi nedeniyle geçen yıl yapılamayan emniyet müdürleri buluşmasını bu tablo üzerinden değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Toplantılar dizisine bakıldığında, hem topluma, hem devlete hem de teşkilat mensuplarına yönelik verilen mesajlarda tabloyu tersine çevirecek yaklaşımları görmek zor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, zirvenin açılışına katıldı. Kendisine bağlı bir ekibin aracılığıyla Emniyet teşkilatında "tam hakimiyet" sağlayan ve tek tip personel modeli yaratmaya çalışan Soylu'nun kamuoyuna yansıyan konuşmasının ayrıntılarına girmeyeceğim.
Ancak özetlemek gerekirse; Soylu konuşmasında teşkilatın beklediği mesajlar yerine genel geçer değerlendirmeler yaptı.
Soylu, konuşmasında polisler için mesaj vermek yerine iç ve dış siyasetten siyasi analizler yapmayı tercih etti.
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş da, Soylu'dan farklı değildi. Düşük profilli değerlendirmeler yaparak durumu idare etti.
Yazının girişinde "geçmişteki benzerleriyle kıyaslandığında" derken, içerik olarak hem 2022'de, hem de sonraki yıllarda teşkilatın organizasyonu, çalışma prensipleri, eğitim modellerinin güncellenmesi gibi konularda kararlar alınır, uygulanmasına geçilirdi.
Buna karşın son yıllarda böylesi faaliyetlerden uzaklaşılarak günü kurtaran, siyasetin gölgesinde kalan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki değerler yerine siyasi atmosferin yarattığı farklı yapıların otoritesinin tercih edildiği ve buna karşı olan teşkilat mensuplarının da nefes almasının zorlaştığı, ülkenin ve yurttaşın polisi olmak yerine neredeyse tamamen siyasete dönük politikaların uygulandığı dönemlerine tanık oluyoruz Türk Polis Teşkilatı'nın.
İşte bu sebeple emniyet müdürlerinin bir araya gelerek, kurumsal faaliyet stratejilerinin değerlendirilmesi ve uygulamadaki yanlışların düzeltilmesinde, aynı coğrafya içinde etnik, inanç, yaşam ve kültürel değerlerin farklılığının göz önünde bulundurulmasına katkı vermeleri fazlasıyla önemli.
Öğrendiğim kadarıyla geçen haftaki toplantıda konuşulanlar, önümüzdeki süreç için olumlu sinyaller vermedi doğrusu.
Mesela, son dönemde dikkat çekici hale gelen polis intiharları konusu gündeme gelmedi. İntiharların gerekçelerinin araştırılarak elde edilen / edilecek sonuçlara göre intiharların önlenmesine yönelik bir değerlendirme zirvenin konusu olmadı.
Mesela, yine son günlerde özellikle muhalefetin gündeme getirmesi sonrasında iktidarın çalışma başlattığı 3600 ek gösterge başlığı altında yapılması gerekenler veya yapılanlar konuşulmadı.
Mesela, polisin çalışma prensiplerinde gereken güncellemelerin ne olduğu ya da ne olacağı değerlendirmeye alınmadı.
Mesela, FETÖ'yle mücadelede ortaya çıkan FETÖ borsası konusunda teşkilat mensuplarının adının karışmasında duyulan rahatsızlık seslendirilmedi.
Mesela, FETÖ'nün teşkilattan tasfiyesi sonrasında boşalan kadrolara, faaliyetleri devam eden farklı dini grup ve yapılara bağlı kişilerin alınması, bu gruplara yakınlığı olan personelin göreve devam etmesiyle ilgili tek kelime edilmedi.
Mesela, özellikle taşra kadrolarında görev yaparken olaylara müdahale eden polislerde görülen eksiklik ve yetersizliklerin nasıl giderileceği gündeme dahi gelmedi.
Mesela, bilhassa amir ve müdür düzeyinde görev yapan kimi personelin adının karıştığı olayların yarattığı imaj bozulmasına nasıl çare bulunacağı konuşulmadı.
Mesela, teşkilata yeni giren personelde görülen ve daha önce özellikle video konferans toplantılarında dile getirilen eğitim eksikliğinin üzerinde durulmadı.
Mesela, suç örgütü liderinin yut dışından yaptığı sosyal paylaşımlarda hakkında ağır itham ve iddialarda bulunduğu İçişleri Bakanı Soylu, il emniyet müdürlerine hitap ederken bu konuyu es geçti. Kimse de bu durumu sorgulayacak durumda olamadı maalesef.
Her şeyden öte, teşkilat mensupları arasında "bizim çocuklar" şeklinde bir grubun oluşmasıyla yaratılan ayrımcılığın nasıl ortadan kaldırılacağı, görevlendirmelerde, tayinlerde, soruşturmalarda ve cezalandırmalarda "bizim çocuklar" tanımı üzerinden yapılan farklı uygulamaların yarattığı bölünmüşlüğün ne şekilde sonlandırılacağı hiç mi hiç konuşulmadı.
Bir de Soylu'nun da içinde yer aldığı kamuoyuna servis edilen "aile fotoğrafı" var.
Soylu'nun yakın ekibi içinde yer alan ve yurt dışına kaçan iş insanı Sezgin Baran Korkmaz'ın Ankara'ya davet edilerek Soylu ile buluşmasını sağlayan Genel Müdür Yardımcısı Resul Holoğlu, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Mahmut Çorumlu'nun yer alması dikkat çekiciydi.
Bu isimler aynı zamanda açılıştaki protokolde de yerlerini aldılar.
Unutmadan, toplantıya katılan müdürlerden birkaçı, FETÖ'yle mücadele sürecinde dört yıllık eğitime son verilen Polis Akademisi'nin yeniden açılması gerektiğini vurguladı.
Özet bu.
Ülkenin içinde bulunduğu gündem ve pandemi nedeniyle pek farkında olmasak da bu gece yeni bir yıla giriyoruz.
Evrensel biçimde herkese için sağlıklı, mutlu, huzurlu ve umutlarının gerçekleşeceği güzel bir yıl olsun.