Altuğ Verdi…
Rize Emniyet Müdürü iken 11 Aralık 2018’de makamında tartıştığı emrindeki polis memuru İsmail Hakkı Sarıcaoğlu’nun beylik tabancasından çıkan kurşunların hedefi oldu.
Yurtdışı görevlerde Türkiye’yi başarıyla temsil eden, aldığı mesleki eğitimlerin yanında teşkilat içindeki görevleri nedeniyle meslektaşlarınca "geleceği parlak" olarak tanımlanan genç polis müdürü Verdi, Fethullah Gülen yanlısı polislerin teşkilattan tasfiyesine başlanan 17-25 Aralık sürecinde İstanbul’da göreve çağrıldı.
FETÖ’cü polislerin görevden alınması sonrasında ilk olarak Üsküdar’da ilçe müdürü olarak görev başı yapan Verdi, sonrasında dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın İstanbul’daki koruma ekibinde yer aldı.
Mesleğe emniyet istihbaratta başlayan Verdi, 15 Temmuz’da Üsküdar’daki Başbakanlık yerleşkesinde FETÖ’cü darbecilere karşı direnen isimlerdendi. Verdi, gösterdiği bu kararlılık çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketi Rize’ye il emniyet müdürü yapılarak taltif edildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün yerleşkesine adı verilen Verdi’nin şehit edilmesi olayının ardından başlatılan adli yargılama halen devam ediyor.
Silahlı saldırı sonrasında, gerek FETÖ’yle mücadele edilen süreç, gerekse Verdi’nin son dönemdeki mesleki kariyerinde FETÖ’yle mücadelede görev alması, olayda FETÖ izi olup olmadığı tartışmalarını beraberinde getirdi. Yapılan ilk araştırmalarda FETÖ bulguna rastlanmadı.
Buna karşın emniyet birimleri, Verdi’nin şehit edilmesiyle ilgili dosyayı kapatmadı. Merkezi Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nde (KOM) oluşturulan bir çalışma grubu, olayın detayları üzerinde çalışmaya devam etti.
Çalışma grubu, özellikle sanık polis Sarıcaoğlu üzerinde yoğunlaştı. İlk başta sanık polisin FETÖ’yle "görünür bir teması" yoktu. Hatta emniyet personelinin kayıtlarını devlete teslim ederek Garson adıyla gizli tanık olan FETÖ’cünün verdiği listelerde Sarıcaoğlu, "örgüt mensupları yönünden gri alan" içinde kodlanmasından dolayı "temiz" görünüyordu.
Her ne kadar sanık polisin FETÖ sicili temiz gözükse de, zaman içinde çalışma grubunun detaylı çalışmalarında FETÖ merkezli önemli bulgulara ulaşıldı. Sanık polisin FETÖ kodlamasındaki bulunduğu bölüm içinden itirafçı polisler ve Bylock kullanıcısı emniyet mensuplarının bulunması ilk ipuçları oldu.
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u öldüren polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın "FETÖ’nün yalnız kurt eylemcisi" olduğunun ortaya çıkarılması, Verdi’yi şehit eden Sarıcaoğlu hakkında da benzer değerlendirmelerin yapılmasının önünü açtı.
Sarıcaoğlu’nun birinci derece yakınları ve temasta olduğu polisler üzerinde yürütülen detaylı çalışmalar, bilindiği üzere kısa süre önce İstanbul Başsavcılığı ve İstanbul Emniyeti’nce operasyona dönüştürüldü.
Soruşturma çerçevesinde Sarıcaoğlu’nun eşi Semihan Sarıcaoğlu ile ağabeyi Mustafa Sarıcaoğlu ve bazı polisler itirafçı olarak süreç hakkındaki hemen her şeyi anlattılar. Teknik verilerle desteklenen soruşturmada, Verdi’nin öldürülmesinin doğrudan olmasa da, FETÖ’yle bağı olan polis Sarıcaoğlu tarafından örgüt amaçları için gerçekleştirdiği bir eylem olduğu tespit edildi.
Cinayetin, FETÖ’nün henüz deşifre olmamış devlet içindeki kadrolarına yönelik zaman içinde verdiği şifreli mesaj ve talimatlar ışığında gerçekleştirilmiş olması dikkate değer.
Yeni dosyanın hazırlanıp FETÖ’yle bağlantılı silahlı saldırıda örgütle mücadele eden bir emniyet müdürünün ortaya çıkarılması, yine örgütle mücadele açısından önemlidir.
Hele ki "FETÖ Borsası" ve "FETÖ soruşturmalarının sulandırıldığı" iddialarının kamuoyu gündeminde olduğu bir dönemde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın koordinesinde İstanbul Emniyeti ile KOM Dairesi’nce böyle bir soruşturmanın yürütülüp olayın perde arkasının ortaya konması fazlasıyla kıymetlidir.
FETÖ’nün uluslararası bir istihbarat ve suç örgütü olduğunu gün ışığına çıkartan farklı pek çok soruşturma yürütülüyor kuşkusuz. Ancak, kumpas davaları, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ve Karlov suikastından sonra Verdi’nin şehit edilmesi, "paralel devlet" yapısını kurup istediği gibi örgütlenen Fethullah Gülen cemaatinin "kan dökme" zihniyetini net biçimde ortaya koyuyor.
Madalyonun diğer yüzündeki isim ise, yine bir emniyet müdürü olan Metin Tanrıver…
Bu isim tek başına okurların dikkatini çekmeyebilir, ancak şimdi anlatacağım olaylar zinciriyle Tanrıver’in ismi FETÖ’yle mücadele sürecini takip eden okurların dikkatinden kaçmayacaktır.
Emniyet müdürü rütbesiyle emniyet teşkilatında görev yapan Tanrıver, geçen kasıma kadar Kayseri’de faaliyet gösteren ve emniyet teşkilatına polis memuru yetiştiren Polis Meslek Eğitim Merkezi’nin (POMEM) müdürü olarak görev yapıyordu.
Polis Akademisi Başkanlığı’na bağlı olan Kayseri POMEM’de polis adaylarının eğitim ve öğretiminden sorumlu olan Tanrıver, Temmuz 2018’deki mezuniyet töreninde teşkilata girmeye hak kazanan polislere şöyle seslenirken, meslek ahlakı, hak, hukuk, adalet, yurttaşa ve halka saygı konularında tavsiyelerde bulunurken son söz olarak şöyle demişti:
"… Hiçbir kimse ya da örgüte, hele hele hiçbir cemaate ya da tarikata, hiçbir şıha ya da şeyhe bağlı olmayacaksınız. Bağlı olacağınız tek bir yer vardır, o da devlettir…"
Bu konuşması o dönemde sosyal medyada epey izlenip takip edilen Tanrıver’i Ankara’daki görev yaptığı dönemden tanırım. Donanımlı ve devlete bağlı bir polis müdürüdür.
Zaten bu vasıfları nedeniyle FETÖ’nün etkin olduğu dönemde Ankara’da çalıştığı dönemde uzak kalmış, 17-25 Aralık’tan sonra da Kayseri POMEM Müdürü yapılmıştı.
Tanrıver, bu konuşmasından 16 ay sonra Kayseri POMEM Müdürlüğü görevinden alınarak yine Polis Akademisi bünyesinde Didim’de faaliyet yürüten Polis Kampı’nın müdürü yapıldı.
Tanrıver’in sessiz sedasız yeni görev yerine atanmasında Polis Akademisi Başkanı Yılmaz Çolak, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, Bakan Yardımcısı Muhterem İnce ve nihayetinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun imzası yer alıyor.
Atamanın gerekçesi hakkında Tanrıver’le görüşmedim. Kayseri’de beş yıldır "devlete bağlı polisleri" yetiştirmeye çalışan Tanrıver, belki bu tayini kendi istedi, bilemiyorum.
Bu atamayı gerçekleştiren İçişleri Bakanlığı, belki yorulduğunu düşündüğü Tanrıver’i "dinlendirmek" için Didim’e gönderdi ya da Didim’deki polis kampının yenilenmesi amacıyla belki Tanrıver’in kariyerinden faydalanmak istedi.
Ancak, polislerin cemaatlerin eline düşmemesi için çaba sarfeden Tanrıver’in her koşulda görev yeri otel ve çalıştayların yapıldığı polis kampının müdürlüğü olmamalıydı.
İçişleri Bakanlığı ya da diğer değişle Polis Akademisi Başkanlığı, Tanrıver’in tecrübelerinden Ankara’daki akademik çalışmalarda faydalanabilirdi.
Son dönemlerde devlette FETÖ’nün boşalttığı kadrolara farklı dini grup ve yapıların yerleştiği konusu kamuoyunda fazlasıyla tartışılıyor. Emniyet teşkilatının da bu tartışmaların odak noktasındaki teşkilatlardan olduğu bilinen gerçeklerden.
Zaman zaman emniyet içindeki söz konusu yapıların kendi aralarında sorunlar yaşadıkları yönünde bilgiler kamuoyuna yansıyor.
Hatırlayalım, Polis Akademisi geçtiğimiz günlerde Kuzey Ankara Merkez Camii ve Külliyesi’ndeki salonda mezuniyet töreni gerçekleştirmişti.
Bu töreni göz önüne aldığımızda; Tanrıver’in polis okulundaki mezuniyet töreninde konuşmasındaki değerlendirmeleri daha da önem kazanıyor şüphesiz.