Ülke genelinde bazı belediyelerde "gri pasaportla insan kaçakçılığı" gerçekleştiğinin ortaya çıkması sonrasında geçmişte yaşanan kimi olaylar ışığında konuyu Büyüteç altına almak gerekti bu yazıda.
Anadolu halkının deyimiyle "paşaport" yani pasaport, yürürlükteki yasalara göre hem değerli kâğıt, hem de kimlik belgesi statüsünde. Tıpkı, nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlilik cüzdanı gibi. Sahip olduğu kişiye yurttaşlık hakkı verildiğini gösteren kıymetli bir belge.
2018 yılına kadar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese talep etmeleri halinde konumlarına göre değişen pasaportları Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bağlı taşra teşkilatları olan İl Emniyet Müdürlükleri'ndeki Pasaport Şube Müdürlüğü'nce verilirdi.
Ancak, 2018'de polisin yükünü hafifletmek amacıyla yürürlüğe konulan bir takım düzenlemeler kapsamında pasaportlar yine İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün (NVİGM) yurt genelindeki il müdürlüklerince hazırlanıp teslim edilmeye başlandı.
Halen NVİGM'ne yapılan başvuruların sonuçlandırılıp pasaportların hazırlanması sırasında Emniyet'in veri tabanı kullanılıyor. Başvuru sahibinin pasaport alarak yurt dışına çıkmasında sakınca olup olmadığı halen polis birimlerinden gelen onaya bağlı.
Mevcut uygulamada, normal, gri ve yeşil statüdeki pasaport işlemleri, il merkezlerinde il valisinin yetki devriyle İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüklerinin (NVİM) sorumluluğunda yürütülüyor.
Başvuru sahibi, hakkında herhangi bir yasal problem olmaması halinde il NVİM'ne yaptığı başvuru sonrasında pasaportuna kavuşuyor.
Buraya kadar yazdıklarım işim bürokratik boyutu. Ancak insan kaçakçılığı konusunda madalyonun diğer yüzü başka türlü.
Belediyeler, 2018'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişle birlikte İçişleri Bakanlığı'ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlandı. Her türlü bürokratik işlemler İl Çevre ve Şehircilik Müdürlükleri (ÇŞM) üzerinden yürütülüyor.
Gri pasaport skandalının yaratılmasına zemin hazırlayan işlemler de aslında yurt dışına grup çıkarmak isteyen belediyeler ile il ÇŞM arasında gerçekleşiyor. Belediyelerden gelen talebi resmi olarak valilik üzerinden il NVİM'ne bildiriyor ve böylece kafileye gri pasaport alma olanağı sağlanıyor.
Burada bir ayrıntı vermek gerekiyor. Gri pasaport sahipleri de, tıpkı yeşil pasaport sahibi kamu personeli gibi özellikle AB ülkelerine çıkışlarında ilgili ülkenin vizesine ihtiyaç duymuyor. Kamu kurumu konumundaki belediyelerin faaliyetlerine katılacak sivil yurttaşlar, kamu görevlisi olmasalar bile bu yöntemle "süreli" olarak hazırlanan gri pasaport sahibi olabiliyor.
Böylece kamu kurumu kadrosunda olmayan sivil yurttaş ya da yurttaşlar, Schengen vizesi zorunluluğundan kurtuluyor. Vizesiz olarak AB ülkelerine çıkış yapma olanağını elde ediyor.
Bu nedenle gri pasaport sahibi olmanın böyle bir değeri var!
Aslına bakarsanız sahiplerine özel olanak sağlaması nedeniyle kimi zaman tartışma konusu olan gri ve yeşil pasaportların kaldırılmasında önceki İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın bir girişimi olmuştu zamanında.
Anasol-M hükümetinin İçişleri Bakanı olan Tantan, AB ülkelerinde benzeri olmayan bu uygulamanın sonlandırılıp sadece diplomatik ve normal pasaporta geçiş yapılması konusunu hayata geçirmeye çalışmış ancak devletten gelen direnç nedeniyle başarılı olamamıştı.
Sonuçta, kamu görevlilerine olanak sağlayan gri ve yeşil pasaport uygulaması devam ediyor.
Son günlerde kamuoyuna yansıyan gri pasaportla insan kaçakçılığı tam bir "minareyi çalıp kılıfına uydurma" hadisesi.
Kâğıt üzerinde yapılan işlemlere bakılırsa hiçbir yasa dışı durum yok. Pasaportlar gerçek, pasaport sahipleri gerçek, işlemler sahte değil. Süreli olarak hazırlanan ve süresi sonunda devlete iade edilmesi gereken pasaportlar elde.
Ama şöyle bir sorun var. Para karşılığı çok sistematik bir organizasyon kurulmuş. Tam bir kazan-kazan durumu. Talep sahipleri, organizatörler, yurt dışından davet sahipleri, belediyeler, nüfus müdürlükleri işin içinde.
Kalabalık bir grup, azımsanmayacak çapta bir organizasyonun parçası. Henüz soruşturmalar bitmedi. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde küçük ölçekli belediyelerin organizasyonun parçası olması insan kaçakçılığının istismar boyutlarını da ortaya koyacak.
Kimlerin para karşılığı, kimlerin hatır-gönül üzerinden insan kaçakçılığının parçası olduğu görülecek.
Burada ele alınması gereken bir konu daha var elbette. O da bu durumu devletin bilip bilmediği.
Uzun zamandır birden fazla belediyede üstelik oldukça kalabalık bir grubun katılımıyla yapılan işlemlerden devletin özellikle valilikleri bünyesinde barındıran İçişleri Bakanlığı'nın nasıl ve neden şimdiye kadar yasal kılıflı insan kaçakçılığından haberinin olmaması gözden kaçmasın!
Kamuoyu, devlet ve özellikle İçişleri Bakanlığı yaşananları CHP milletvekili Veli Ağbaba ve CHP Malatya İl Teşkilatı sayesinde öğrendi!
Emekli amirallerin bildirisindeki bağlantıları çözmek için sabahlara kadar uyumayan İçişleri Bakanlığı'nın bu konuda nasıl uyuduğunun mutlaka bir açıklaması olmalı.
Küçük yerlerde kalabalık grupların içinde yer aldığı bu olayların yerel istihbarat birimlerince duyulmaması, bilinmemesi mümkün değil. Küçük yerlerde herkes herkesin nasıl nefes aldığını bilir Anadolu'da.
Hedefe koyduğu isimleri yeni alınan ve geliştirilen yazılımlarla adım adım izleyen Emniyet İstihbaratı'nın bu yaşanan insan kaçakçılığı hakkında bilgi sahibi olup olmadığı, olduysa ilgili yerlere bildirip bildirmedikleri, bildirdiyse çoğunluğu iktidar belediyelerinden yaşanan insan kaçakçılığı konusunda yetkililerin harekete geçip geçmediği soruları yargı sürecinde yanıt bulacak kuşkusuz.
Pasaport konusu her dönem Türkiye'de sıkıntı yaratan konuların başında gelir.
Yasaya göre kıymetli kâğıt değerinde olan Türkiye Cumhuriyeti pasaportu geçmişte en kolay sahtesi hazırlanan belgelerdendi.
Kanun kaçaklarının en çok kullandığı belgelerdendi TC pasaportu!
Hatırlayın, organize suç örgütü liderleri, siyasi cinayetlere imza atanlar… Üzerlerinde sahte pasaportlarla yakalandılar. Kimisi yeşil, kimisi normal pasaportla…
Susurluk kazasında ölen firari ülkücü Abdullah Çatlı'nın üzerinde bile Maliye Bakanlığı personeli olduğunu gösteren yeşil pasaport çıkmıştı.
Yine hatırlatayım, vakti zamanında Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Pasaport Şubesi'nin arşivi bir gece çıkan yangında kül yığınına dönüştü.
Elbette bir anlamı vardı bu yangının.
İpekçi cinayetinde yolu kesişen ülkücülerin üzerinde taşıdıkları sahte pasaportların kayıtları bu arşivdeydi!
Bir yangınla hepsi kül oldu gitti.
Devlet olmanın gereklerinden bir tanesi de; yurttaşına verdiğin aidiyet belgesinin itibarının olması ve suçta kullanılmasının engellenmesidir.
Yangın demişken; geçen Salı günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şubesi'ne ait depo henüz bilinmeyen bir nedenle yandı.
Şubenin yaptığı operasyonlarda ele geçirilen kaçak tütün, kaçak sigara, kaçak puro, kaçak içki ve benzeri suç delilleri burada tutuluyordu. Ayrıca şubeye ait bazı kayıtların da burada bulunduğu belirtiliyor.
Aynı zamanda yangının yaşandığı yerleşke İstanbul Emniyeti'ne ait olduğu için herkesin girip çıktığı bir yer de değil.
Emniyet birimlerinde yaşanan bu tür olaylar, arkasında hep soru işaretleri bırakır. İtfaiye raporu çıktıktan sonra olay daha netleşecek. Emniyet olayla ilgili soruşturma başlattı mı? Başlatmadı mı? Henüz bu yönde bir bilgi yansımadı kamuoyuna.
Hele itfaiye raporu çıksın, ondan sonraki gelişmelere bakacağız.
Ülkede bir yıldan fazladır yaşanan pandemi koşulları dini bayramların yanı sıra milli bayramların da halk tarafından kutlanmasını engelliyor.
Her ne kadar Cumhur iktidarının pandemiyi dikkate almaksızın lebalep kongreler toplamasına karşın kutlanamayan milli bayramlarımızdan ilki olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'mız kutlu olsun.