İktidarın, Türkiye'deki hekimlerle daha doğrusu tıp camiası ile hiç kapanmayan bir hesabı var.
Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı MHP'nin lideri Devlet Bahçeli'nin tıp camiası ile ilgili açıklamalarını hatırlarsınız mutlaka.
Bahçeli, tam da pandeminin en sıkıntılı döneminde Türk Tabipleri Birliği (TTB) üzerinden hekimleri hedef alarak ağır eleştirilerde bulundu.
Henüz Covid-19'un ne olduğunun anlaşılamadığı, vakaları kurtarmaya çabalayan sağlık çalışanlarının patır patır yaşamını yitirdiği, pandemiyle mücadele etmesi gereken kurumların elleri kollarının bağlı olduğu günlerde Bahçeli, kendisinden beklenmeyen bir tonda sarf ettiği cümlelerle sağlıkçıları ezmekten alıkoyamadı nedense.
Hızını alamayan MHP lideri, doğrudan Türk Tabipleri Birliği'ni (TTB) "hainlikle" itham etti. TTB'nin hainlikle suçlanmasının gerekçesi, Covid'le mücadelede devletin yapması gerekip de yapamadıkları / yapmadıklarını sosyal medya paylaşımlarıyla ortaya koymasıydı.
TTB'nin Koronavirüs kadar tehlikeli olduğunu savunan MHP lideri, birliğin hükümete yönelik tepkilerini göstermek için hazırlandığı eylemin "haince bir tertip" olduğu sonucuna vardı.
Yaşadıklarımızı çok çabuk unuttuğumuz bilinen bir gerçek. Millet ve sağlıkçılar can derdiyle boğuşurken böyle diyordu MHP lideri, TTB'nin kapatılmasını talep ettiği o günlerde.
Siyasetin moral bozucu atmosferine karşın, TTB bugün halen faaliyetlerine devam ediyor! Hekiminden, hemşiresine, acil tıp teknisyeninden hasta bakıcısına kadar tüm tıp camiasının hakkını savunmaya devam ediyor.
Geldik bugünlere.
Hangi kategoride olurlarsa olsunlar, sağlıkçılar hayatımızın ayrılmaz birer parçaları.
Her ne kadar gerilediği ifade edilse de, pandemi halen devam aynı hızıyla devam ediyor. Sağlık Bakanlığı'nın yürürlüğe koyduğu yeni dönem uygulamalarıyla rakamlar gerilemiş gibi görünüyor. Ancak işin uzmanları, sürecin aynı şekilde devam ettiği görüşündeler.
Yanı sıra son dönemde hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları katlanarak devam ediyor.
Sıhhat bulmak amacıyla tedaviye gelen hastalar ya da yakınları, sağlık çalışanlarına karşı acımasız şiddet içinde maalesef.
Özellikle devlet hastanelerinin acil servilerinden, polikliniklerden her gün vukuat haberleri düşüyor medyaya.
Saldırdığı kişinin aslında; kendisinin sağlık sorununu çözmeye çalışan, sağlığına kavuşturmayı amaç edinmiş sağlıkçı olduğunu düşünemeyenler, kaba kuvvete başvurmaktan geri durmuyor.
Nasılsa cezasızlık kültürü içinde en kolay iş, sağlıkçıya saldırmak.
Bu olanlar yetmezmiş gibi bir de mesai yoğunluğu var sağlıkçıların başında.
Üç ya da beş dakikaya kadar inen hasta – hekim görüşmelerinde hangi şartlarda muayene yapılacak? Nasıl tanı konulup tedavi aşamasına geçilecek sayılı dakikalarda? Ya da bu koşullardaki muayene ve tedaviden hasta ne gibi fayda sağlayabilecek?
Bir de gelir sorunu var kuşkusuz. Gönül ister ki; sadece hekimlerin değil, bu coğrafyada nefes alan tüm bireylerin refah düzeyi yüksekte seyretsin.
Ailelerine, çocuklarına karşı boynu bükük olmasın. İnsanca yaşama koşullarına kavuşsunlar. Geleceğe umutla baksınlar.
Ettikleri yemine bağlı kalarak insanları hayata bağlamayı amaçlayan sağlık emekçilerinin de insanca yaşama hakkı istemelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Her sektörde olduğu gibi sağlık emekçilerinin de yaşam şartlarının zaman içinde iyileştirilmesinde yapılması gerekenler, sorunların çözülmesinde uygulanması zorunlu olan politikaların gerçekleştirilmeyip halının altına ötelenmesi, bugünkü tabloyu ortaya çıkardı.
Toplumun her kesiminde bıçak kemiğe dayandı. Ülkedeki yaşam koşulları hemen herkes için zorlaştı.
Para sahibi küçük bir kitle dışında neredeyse ülkenin tamamında hayattan keyif alma bir hali kalmadı.
İşte TTB'nin hekimler ve tüm sağlık çalışanlarının hakkını korumak istemesine bu kez Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan çok ağır tepki verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde, ekonomik ve yaşam koşulları yüzünden yurt dışına giden hekimleri hedef aldı.
"Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder buralarda yola devam ederiz" diyen Erdoğan'ın bu sözleri sağlık çalışanlarını üzdü.
Kimilerine göre; Erdoğan, devletten ayrılıp özel sektöre geçen sağlık çalışanlarına hitaben bu değerlendirmeyi yaptı.
Öyle de olsa, ülke insanının yaşam koşullarını iyileştirmekle görevli iktidarın başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamaları ağır oldu.
Bu arada, Sağlık Bakanlığı'nın 65 – 72 yaş aralığındaki emekli hekimleri göreve çağırdığını hatırlatayım.
Doktorluğun / hekimliğin nasıl bir meslek ve yaşam şekli olduğunu en iyi bilenlerden birisi bizzat Erdoğan'ın kendisi.
Cumhurbaşkanı olması sebebiyle adeta bir sağlıkçı ordusu Erdoğan'ın çevresinde görevli.
Her mesleğin kendisine göre zorlukları var mutlaka.
Fakat anımsatmak gerekir ki; hekimler ya da daha genel haliyle sağlıkçılar gibi insan hayatını iş odağına alıp zamana karşı yarışan kaç meslek grubu çalışanları vardır?
Tek amaçları, tedaviye aldıkları hastalarına nefes vermek, onları yaşama döndürmek, sevdiklerine kavuşturmak olan hekimlere yönelik bu kadar sert ve ağır eleştirilere gerek var mı?
Toplumun eğitim durumu en yüksek ve aynı zamanda katma değeri en fazla olan bir camiaya "isteyen gitsin" yaklaşımını göstermek, toplumun geri kalanının önüne atarak hedef göstermek ne kadar doğru bir yönetim anlayışıdır?
Bırakın bir doktoru, mühendisi, öğretmeni, akademisyeni bir kenara, bir "insanı" yetiştirmek kolay mıdır?
Onca emek, gayret, çabaya karşın bir insandan vazgeçmek?
Kaldı ki, Erdoğan'ın liderliğini yaptığı siyasi oluşum içinde de hekim kökenli siyasetçiler vardı. Bundan sonra da olacaktır.
Aslına bakarsanız; sözlerinde olduğu üzere genç asistanlarla sağlık işlerinin randımanlı olarak yürütülemeyeceğini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisi de biliyor. Zira kendisinin sağlık koşullarını düzenleyen hekimler asistanlardan oluşmuyor! Mutlaka gençler de vardır, ancak asıl hekimleri kıdemli uzmanlardan.
Ülkede yaşayan her bireyin yaşam hakkı, ülkeyi yönetenlerin yaşam hakkından farklı değildir.
Dolayısıyla, bu konuda ayrımcılık yerine fazlasıyla sağduyuya ihtiyaç var.
Zaman, iktidarın sağlık emekçileriyle barışma zamanıdır.