Resmi adı Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi. Ya da kamuoyunda bilinen ismiyle Kırmızı Kitap.
Uzun yıllardan bu yana devletin “başucu kitabı” niteliğindeki Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB), bir kez daha varlığını hissettirdi.
Zira çarşamba günü öğleden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) hava gücüyle Fırat Nehri’nin doğusunda kalan bölgeye yönelik başlattığı Barış Pınarı Harekâtı, Kırmızı Kitap’ta yapılan güncellemenin bir sonucu olarak karşımıza çıktı.
Belgenin hazırlanmasından ve yürütülmesinden sorumlu Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekterliği, MGSB’nin tanımını şöyle yapıyor:
"Belge, Türkiye Cumhuriyeti'nin milli menfaati ve milli hedeflerini, milli hedeflere ulaşılması için takip edilecek iç ve dış güvenlik ile savunma siyasetlerine ilişkin esasları kapsar."
Kırmızı Kitap’ın basit tanımı böyle.
Suriye’de 2011’de başlayan süreç sonrasında yaşanan gelişmeler Kırmızı Kitap’ın güncellenmesini gerektirdi.
Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı’nın beraber yürüttükleri askeri ve siyasi değerlendirmeler ışığında periyodik olarak beş yılda bir güncellenen MGSB, önce 2013’deki FETÖ olgusu, ardından da Türkiye’nin yıllardan bu yana en büyük iç ve dış tehdit olarak gördüğü PKK’ya bağlı olarak Suriye topraklarında yeşeren PYD/YPG yapılanması sonucunda siyasi irade tarafından güncellendi.
PKK’nın, çatı örgüt konumunda Irak, Suriye, İran ve Türkiye topraklarında oluşturmak istediği konfederasyon yapısı içinde önemli yeri olan Kuzey Suriye’de faaliyetlerine başlayan PYD/YPG’nin geçen süre içinde iç ve dış tehdit haline bürünmesi, Kırmızı Kitap’ta yer alan tedbirlerin harekete geçirilmesine gerekçe oluşturdu kuşkusuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, özellikle Zeytin Dalı Harekâtı’ndan hemen sonra seslendirdiği “Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtın mutlaka yapılacağı” yönündeki açıklamaları ve Türkiye’nin ABD, Rusya ve İran’la yürüttüğü diplomatik girişimlerin ardından devlet, bir kez daha başucu kitabına başvurdu.
Ve böylelikle uygun ortam yaratılmasıyla, Barış Pınarı Harekâtı için önceki gün düğmeye basıldı.
* * *
Gelelim harekâtın yansımalarına…
Askeri açıdan bakıldığında harekât, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarının devamı olarak görülebilir.
Türkiye’nin sınırın ötesinde oluşturmak istediği güvenli bölge için gereken askeri harekât için TSK uzunca bir süredir planlama yapıyordu.
Afrin ve Azez bölgelerindeki benzer harekâtlarda elde edilen operasyonel kabiliyetler sonrasında TSK’nın bu operasyona daha tecrübeli bir biçimde hazırlandığı söylemek mümkün.
Tabii ki TSK’nın Barış Pınarı’na hazırlandığı süreçte kuşkusuz PYD/YPG de boş durmadı.
Tıpkı Azez ve Afrin’de olduğu gibi kendi kontrolündeki bölgelerde TSK’nın operasyonuna karşı hazırlıklarını sürdürdü. Üstelik bu kez ABD’nin de desteğini alarak.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun harekâtın başladığı gece katıldığı bir televizyon programında “ABD’nin, kontrolünde tuttuğu PYD/YPG’ye 30 bin TIR’lık yardım yaptığı” yönündeki açıklaması dikkate alındığında, TSK’nın karşısında bu kez Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarındakinden daha organize bir örgüt gücüyle karşılaşılacağı göz önünde bulundurulmalıdır.
Yine önceki harekâtlarda olduğu gibi, MİT ve TSK’nın sınır ötesinde yürüttüğü istihbarat çalışmalarıyla PYD/YPG’nin silahlı gücü ve hazırlıkları mümkün olduğunca tespit edildi.
Ankara’ya ulaşan bu bilgiler ışığında operasyonun başladığı ilk aşamada harekâtın hedefi olan bölgede 60 dolayında hedef belirlendi. Bu hedeflerin tamamının hava operasyonuyla etkisiz hale getirildiği belirtiliyor.
Sahada görev yapan istihbaratçılar, bu tür durumlarda vazgeçilmez olduklarının bir kez daha ortaya koydular.
Yanı sıra, Türkiye’nin 40 yıla yakın süredir mücadele ettiği PKK ve bağlantılı terör gruplarının “cephe savaşı” konusunda yetkin olmaması geride kalan iki harekâtta TSK’nın lehine olan bir durumdu. Hatırlanacağı gibi Afrin ve Azez’de ciddi biçimde tahkimat yapılanmasını gerçekleştiren PKK destekli PYD/YPG kadroları, cephe savaşı karşısında sahayı terk edip Fırat’ın doğusuna çekilmişti. Ayrıca her iki bölgenin coğrafi durumu silahlı örgüt grupları için süreci avantaj haline getirmişti.
Ancak, bu sefer avantajlar ve handikaplar biraz el değiştirecek gibi görünüyor.
Zira, daha tecrübeli bir TSK var. Ayrıca, coğrafi durum bölgenin Afrin ve Azez’e göre daha düz ve açık arazi olması, TSK’nın faydalanacağı bir durum olacak. Özellikle mekanize ve zırhlı birliklerin ilerlemesi daha kolay olacak.
Buna karşın, tahkimatı üst seviyede tutan PYD/YPG’ye bağlı silahlı grupların ABD’den silah ve eğitim desteği alması TSK’nın sürece daha ciddi bakmasını gerektirecek. Arazi şartlarının açık ve düzlük olması TSK’nın lehine olduğu kadar PYD/YPG’nin de elini rahatlatabilecek bir unsur.
TSK, birkaç koldan bölgeye kara harekâtını da başlatmış durumda. Kara birliklerinin ilerleyişiyle birlikte ele geçirilen, kontrol altına alınan yerleşim bölgeleri var. İlk aşamada PYD/YPG’nin karşı bir hareketi gözükmedi.
Fakat yeraltı tünelleri ve sur benzeri güçlendirilmiş duvarlarla tahkimatı üst seviyeye çıkaran PYD/YPG’nin ABD’den “cephe savaşı” eğitimini almış olduğunu düşünmek gerekiyor.
TSK’nın sınır ötesinde bu kez daha güçlü hendek-barikatla karşılaşacağını söylemek yanlış olmaz.
* * *
Elbette sıcak bölgede bu gelişmeler yaşanırken geri planda siyasi iradenin bu süreci dünyaya anlatması önem taşıyor.
Suudi Arabistan’ın harekâtı kınamasına karşın, Macaristan’ın Türkiye’ye destek veren açıklaması, kamu diplomasisinin önemini ortaya koyuyor.
Türkiye, siyaseten bu önemli süreci bu şekilde yürütmeyi başarmak zorundadır.
Keza ABD Başkanı Trump’un sabah başka, akşam başka yaptığı sosyal medya paylaşımlarını dikkate almak gerekiyor.
Ülkesinde sıkıntılı siyasi süreç yaşayan ABD Başkanı’nın, Barış Pınarı Harekâtı bitinceye kadar geçecek günlerde nasıl tavır alacağı büyük bir muamma olacak.
Ayrıca, iç güvenlik konusu da Barış Pınarı Harekâtı’nın göz önünde bulundurulması gereken boyutu.
Harekât yapılmasına karşın henüz PYD/YPG’nin elindeki silahların niteliği konusunda sağlıklı bilgiler yok. TSK’nın elinde bu bilgiler varsa da henüz kamuoyuyla paylaşılmadı.
Bu nedenle sınır kentleri başta olmak üzere sınıra yakın bölgeler sınır ötesinden gelecek tehdide açık durumda.
Zaten, harekâtın başlamasıyla birlikte sınırdaki bazı yerleşim bölgelerine Suriye topraklarından havan atışları yapılıyor.
Sınır kentlerinde yaşanacak olası süreç nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü de harekete geçti. Bölgeye sevk edilen Özel Harekât polislerinden oluşan birliklerin yanı sıra, il merkezlerinin emniyetli olmasını sağlamak amacıyla bazı batı kentlerinden sınır kentlerine kuvvet kaydırması yapılıyor.
Polis gibi jandarma birliklerinden de bölgeye güç kaydırması yapılıyor. Bölgedeki il ve bölge jandarma komutanlıklarına personel takviyesi yapılıyor.
Polis, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Gaziantep, Diyarbakır gibi büyük kentlerle birlikte Doğu ve Güneydoğu’daki belli başlı kentlerde alarma geçmiş durumda.
Nihayetinde, Barış Pınarı Harekâtı’nın terörist faaliyetlerin önlenerek bölge insanına ve ülkelerine barış getirmesiyle sonuçlanması herkesin ortak dileği.