Memleketin önde gelen mafya liderlerinden biri daha, geçen hafta sessiz sedasız cezaevinden tahliye oluverdi.
Organize suç örgütü yani mafya lideri olmaktan yargılanan ve hakkında tam 66 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası olan Kürşat Yılmaz, avukatlarının başvurusunun ardından yeniden yargılanıp cezasının 32 yıllık bölümünden beraat etti.
MHP lideri Bahçeli’nin “ülkü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gözü kara yiğitleri” olarak tanımladığı Alaattin Çakıcı’dan sonra 2005’ten bu yana cezaevinde bulunan Yılmaz, yattığı sürenin cezasını karşıladığı gerekçe gösterilerek salıverildi.
Böylelikle, Çakıcı’dan sonra Yılmaz da piyasada görülmeye başlayacak.
Çakıcı ve Yılmaz Türkiye’de iken, Sedat Peker gurbetten yayınlarına devam ediyor!
Tabii; Çakıcı ve Yılmaz’ın yokluğunda son yıllarda İstanbul piyasasını kontrol eden Sarallar ile yurt dışında yaşarken ülkesini unutmayan Galip Öztürk’ü de hatırlatmak lazım.
İşin özeti, mafya organizasyonları – kara para – uluslararası kaçakçılıklar düzleminde sicili parlak olmayan Türkiye’nin, yakın gelecekteki durumu da hiç iyi gözükmüyor maalesef.
Söz organize suç örgütlerinden açılmışken, merkezi İsviçre’de olan uluslararası sivil toplum kuruluşu var: “The Global Initiative Against Transnational Organized Crime. (GI-TOC)”
Türkçesi, Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim olan kuruluş, dünya üzerinde organize suç örgütlerinin faaliyetlerini ve ülkelerin bu faaliyetlere karşı aldığı önlemleri yakından izliyor.
Varoluş amacı gereğince GI-TOC, bu izlemelerinin sonuçlarını her yıl raporlaştırıp dünyaya açıklıyor.
Kuruluş, 2021 yılıyla ilgili raporunu internet üzerinden yayımlayarak ülkelere duyurdu.
Raporda, 2020’de dünyada yaşanan gelişmeler ışığında ortaya çıkan tabloyu şöyle özetlemek mümkün:
* COVID-19’un Dünya’yı alt üst ettiği 2020’de tecritler ve seyahat kısıtlamaları nedeniyle “yasal ekonomi” durma noktasına geldi.
* Sağlıkta kişisel koruyucu ekipmanların yasa dışı ticaretinde kısa sürede fırsatlar ortaya çıktı. Ekipman, sahte ilaçlar, sahte aşılar ve kamu alımları etrafında yolsuzluklar meydana geldi.
* Siber suç faaliyeti patladı.
* Uyuşturucu kaçakçıları, kaçak mallarını taşımanın yeni yollarını buldular. Yasa dışı mallarını gerekli pandemi malzemelerinin sevkiyatları arasına sokarak yetersiz çalışan limanlardan geçirdiler.
* Yılın içinde büyük ölçüde talepteki düşüş nedeniyle petrol fiyatı düştü. Bu sebepten, petrol kargosu taşıyan gemileri korsanlığa karşı savunmasız bıraktı.
Raporu incelerken, ister istemez Türkiye’nin durumuna göz atmak kaçınılmazdı.
Bir noktaya dikkat çekeyim; organize suç derken, konu sadece bizim bildiğimiz mafyavari eylemler değil. İnsan kaçakçılığından uyuşturucu kaçakçılığına, silah kaçakçılığından nadir bitki ve hayvan kaçakçılığına kadar farklı suç türleri değerlendirmeye alınıyor.
GI-TOC’un Birleşmiş Millet üyesi 193 ülke verilerine dayanarak hazırlanan 2021 raporunda Avrupa Grubu’nda yer alan Türkiye’nin fotoğrafını rakamsal verilerle özetlemeye çalışacağım:
(Aktaracağım verilerde konular ve ülkelerin durumu iyiden kötüye doğru 1’den 10’a kadar sınıflandırılmış. Bu sınıflandırmaya göre değerlendirme yapmakta fayda var. T.Ş.)
* GI-TOC’a göre dünya genelinde organize suç örgütlerinin tespit edilen suç faaliyetlerinin ortalama ölçeği 10 üzerinden 4.87 değerinde.
Genel tabloyu gösteren haritaya baktığımızda Türkiye’nin rengi, en koyular arasında.
Tabloya göre; listenin en tepesinde Demokratik Kongo Cumhuriyeti (7.75) yer alıyor.
Listenin ilk on sırası şöyle:
Kolombiya (7.76), Myanmar (7.59), Meksika (7.56), Nijerya (7.15), İran (7.10), Afganistan (7.08), Irak (7.05), Orta Afrika Cumhuriyeti (7.04) ve Honduras (6.98).
Türkiye ise listeye (6.89) değeriyle 12. sıradan girmiş durumda. Bunun anlamı şu; Türkiye, BM’de temsil edilen 193 ülke içinde organize suçların en yoğun gerçekleştiği 12. ülke!
Türkiye, mevcut konumuyla yıllardır savaş içindeki komşumuz Suriye’yi (6.84) bile geride bırakmış durumda.
GI-TOC’a göre Türkiye’nin gerisinde kalan bazı ülkeler ise; Pakistan (6.28), Rusya (6.24), Sırbistan (6.21), Uganda (6.14), İtalya (5.81), Fransa (5.66), Arnavutluk (5.63), ABD (5.50), Bulgaristan (5.43).
Kıtalar arasındaki tabloya bakarsak, Türkiye’yi Asya ve Avrupa olarak iki ayrı kategoride değerlendirmek mümkün.
Ülkemiz, Asya tablosunda Myanmar (7.59), İran (7.10), Afganistan (7.08) ve Irak (7.05)’ın ardından beşinci sırada.
Avrupa tablosunda ise Türkiye’nin yeri birincilik koltuğu!
En yakın ülke Sırbistan (6.21) ve Ukrayna (6.18). Sonrasında Karadağ (6.00), Bosna Hersek (5.89), İtalya (5.81) sıralanıyor.
Raporda “suç pazarı” olarak tanımlanabilecek suç gruplarının faaliyet alanlarına yönelik tespitler de mevcut.
Türkiye, bu sıralamaya 6.40 ile 13. sıradan girmiş. Bu sınıflandırmada listenin ilk sırasında Meksika (8.00) ile yer alıyor. İkincilikte Kolombiya (7.20), üçüncülükte ise Nijerya (7.05) var.
Aynı sınıflandırmada, genel ortalamada daha aşağılardaki Suudi Arabistan’ın (6.90) ile altıncı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise (6.75) sekizinci olması dikkat çekiyor.
Türkiye’deki organize suç örgütlerinin faaliyet alanlarında petrol, doğal gaz, nükleer enerji gibi yenilenemeyen kaynaklara yönelik suçlar (9.50) ilk sırayı alıyor.
İkinci sırada (9.00) ile insan kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı yer alırken, eroin ticareti (8.00) ile dördüncü.
Sıralama; insan ticareti (7.00), esrar ticareti (5.00), nadir bitki türlerine yönelik suçlar (4.00), kokain ticareti (4.00) ve nadir hayvan türlerine yönelik suçlar ise (3.00) olarak görülüyor.
GI-TOC’un elde ettiği verilerle hazırladığı uluslararası raporda ilginç bir bölüm daha var.
Bu bölümde organize suçların gerçekleştirilmesinde rol alan aktörler incelenmiş.
Türkiye, bu incelemeye yine 12. sıradan girmiş durumda.
Ülkemizde işlenen organize suçların, işleyenlere göre yoğunluk dağılımı şöyle:
Mafya grupları (8.00), suç şebekeleri (7.50) ve yabancı aktörler (5.00).
Fakat bu sınıflandırmada çok dikkat çekici bir tespit var.
Şöyle ki; GI-TOC, bu sınıflandırmaya “State-embedded actors”, yani “devletle bağlantılı aktörler (suçlular)” şeklinde Türkçeleştirebileceğimiz bir tanımlama koymuş.
Türkiye’nin bu kriterdeki yoğunluğu (9.00) olarak görülüyor!
Devletle bağlantılı aktörler kategorisinde Türkiye’nin önünde yer alan ülkeler arasındaki bazı tespitler şöyle:
Suriye (10.00), Lübnan (9.50), Venezuela ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti (9.00).
Buna karşın, mesela Suriye’de mafya yapıları oldukça düşük (4.50).
Listenin birinci sırasında yer alan Demokratik Kongo Cumhuriyeti dikkat çekici bir görüntü veriyor.
Ülkede mafya grupları, suç şebekeleri, yabancı aktörler ve devletle bağlantılı aktörlerin her birisi (9.00) yoğunluğunda.
GI-TOC raporunun en önemli bölümlerinden birisi de organize suçlara karşı devletlerin yaptığı mücadelenin yoğunluğu ve gücü.
Bu başlıkta sonuçlar kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde üst sıralarda.
Listenin başında Finlandiya ve Liechtenstein (8.42) var. İki ülkeyi Yeni Zelanda (8.36) takip ediyor.
İlk on ülke şöyle sıralanıyor: Danimarka (8.21), İzlanda (8.04), Avustralya (7.96), Norveç (7.92), İngiltere (7.88), Estonya (7.83) ve Andorra (7.75).
Peki, organize suçlarla mücadelede Türkiye’nin konumu ne?
GI-TOC verilerine göre, Türkiye (3.51) ile 193 ülke arasında 151. sırada maalesef.
Türkiye’nin mücadelesindeki parametrelere baktığımızda şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor:
* Adalet sisteminin etkisi (2.00)
* Kara paranın aklanmasıyla mücadele (2.00)
* Politik liderlik ve yönetim (3.00)
* Devlet şeffaflığı ve hesap verilebilirlik (3.00)
* Kolluk gücü (3.00)
* Uluslararası işbirliği (3.50)
* Önlemler (3.50)
* Devlet dışı aktörler (3.50)
* Ekonomik ayarlamalar (4.00)
* Görgü tanığı ve mağdur desteği (4.00)
* Uluslararası politikalar ve hukuk (4.50)
* Toprak bütünlüğü (6.50)
Verileri 10 üzerinden değerlendirdiğimizde sonuç Türkiye açısından pek iç açıcı gözükmüyor doğrusu.
Raporda dikkat çekici son veri ise, ülkelerin “suç yoğunluğu – mücadele yoğunluğu” bağlamındaki durumu.
Yapılan tespitlere göre; Türkiye, “yüksek suç yoğunluğu – düşük yoğunluklu mücadele” grubunda yar alıyor.
Bu grupta Türkiye ile birlikte 57 ülke yer alıyor.
Bazıları şunlar: Brezilya, Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Arnavutluk, Meksika, Karadağ, Bosna Hersek, Libya, İran, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye, Sudan, Ukrayna.
Söz konusu sınıflamada en değerli konum, “düşük yoğunluklu suç – yüksek yoğunluklu mücadele” olarak görünüyor.
Bu grupta 50 ülke var. Ülkeler arasında Almanya, İngiltere, Finlandiya, İzlanda, İrlanda, Japonya, Kore, İsveç, Norveç, İsviçre, Kanada, Belçika, Avustralya, Avusturya, Singapur gibi Türkiye’ye göre daha gelişmiş ülkelerin yanı sıra Romanya, Şili, Ürdün, Katar, Kuveyt, Slovenya, Portekiz, Polonya gibi Türkiye’ye yakın konumdaki ülkeler de yer alıyor.
* * *
Rapora daha detaylı bakmak mümkün. Ancak bu kadarı bile ülkemizin durumuyla ilgili net bir konumu ortaya koymaya yetiyor.
Nasıl yetmesin ki?
Ülkenin önde gelen siyasetçileri, adalet mensupları, üst düzey polis müdürleri, iş insanları, yurt dışından yayın yapan organize suç örgütü liderinin diline düştüler.
Bizzat açıklama yapan suç örgütü liderine “kaç” uyarısı yapan, hakkında soruşturma açılan iş insanına “yurt dışına gitmesini tavsiye ettiği” öne sürülen siyasetçi, söz konusu suçlarla mücadele politikalarını oluşturup uygulamakla görevli İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturmaya halen devam ediyor.
Asli görevleri ülke genelindeki organize suç örgütlerinin faaliyetleriyle uğraşmak olan KOM Dairesi Başkanı ve daireden sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, İçişleri Bakanı’nın talimatıyla hakkında adli soruşturma açılan iş insanını bakanla buluşturuyor.
Söz konusu iki üst düzey polis müdürü, tıpkı bağlı oldukları bakan gibi görevlerine devam ediyorlar. Maaşlarını alıyorlar. Makamlarının verdiği gücü kullanmaya devam ediyorlar.
Emniyet Genel Müdürlüğü yönetimi de olanları tıpkı sıradan yurttaş gibi izliyor sadece!
Ne bir soruşturma, ne bir görevden alma var!
Böyle bir işleyişin olduğu ülkenin hakkındaki uluslararası gözlem raporunun nasıl olmasını beklemeliyiz acaba?