Geçen hafta sadece magazin gündemine sıkışıp kalan bir olay yaşandı.
Olay aslında haber olmanın da ötesinde memleketin içinde bulunduğu durumun özeti niteliğindeydi.
Kısaca anlatayım:
Son yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla sık sık gündeme gelen, -beğenin veya beğenmeyin- ülkenin en ünlü şarkıcılarından biri olan Demet Akalın’ın kocası Okan Kurt’un, kendi restoranında Erdoğan’ın özel berberi olduğu öne sürülen biri ve ortakları tarafından rehin alındığı iddia edildi.
Okan Kurt’un Beykoz’da bir kebapçısı vardı.
İddiaya göre ‘berber’ mekân sahibiydi ve aralarında çıkan ‘mesleki’ tartışma sonucu Okan Kurt’un mekândan çıkışına müsaade edilmiyordu.
Demet Akalın sosyal medya hesaplarından canlı yayın açmış “Burası nasıl bir ülke” diye isyan ederek Beykoz emniyetini ve basın mensuplarını olay yerine gidip kocasını kurtarmaya -bazı maddi sebeplerle nikâhlarını kâğıt üzerinde sonlandırmışlar- davet ediyordu.
O esnada mekândan çıkan eşi de “Cumhurbaşkanımıza saygımız sonsuz ama bu zat berberiyim diyor, buralar benim, diyor” diyerek şikâyetini dile getiriyordu.
Cumhurbaşkanı tarafından kollanacağına fazlaca inanmış Demet Akalın ve ailesi sanırım büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı, çünkü bu sefer karşılarındaki Cumhurbaşkanı’yla kendilerinden daha yakın biriymiş gibi duyuluyor.
Evet fıkra gibi kabul ediyorum, ama maalesef değil!
İki yandaş…
İki ‘dost…’
İki ‘kayrılmaya alışık’ insan…
İki bu ilişki üzerine çok emek vermiş, çok dil dökmüş, çok güzel söz dizmiş, aynı köprüde sıkışıp kalmış…
Konu kavgalı gecenin ardından sadece magazin gündeminde konuşulmaya devam ediyordu.
Oysa başka memlekette yaşansa taş üzerinde taş kalmaz, günlerce manşetten düşmezdi.
Katıldıkları magazin programlarında Okan Kurt “Bu ilk olay değil, bir seneden beri yaşıyoruz aynı gerilimi. Alişan’la yukarıya haber yolladık ama çözülmedi” diyor.
Demet Akalın “Valla elden çıkartacağım dükkânı yoksa çökecekler” diyordu.
Anlatılan bir yıllık gerilim, hakaret, şiddet içerikli olayların bir tanesi için bile hukuki yollara başvurmamıştı taraflar.
Ne gerek vardı ki zaten!
Magazin basını olay ilk duyulduğunda mağdur eş ve Demet Akalın’dan yana pozisyon aldılar.
Ama kısa bir süre içinde renk değişti, magazin programı sunucuları yavaş yavaş söylem değiştirip “berberin” yanına geçmeye başladılar, kavgadan yayılan video görüntüleri ve şahitlerin iddialarına göre, suçun neredeyse tamamı Okan Kurt’a kalmış gibi görünüyordu.
“Teksas mı burası adamı rehin almışlar”dan çıkan konu “Yeni mide ameliyatı olmuş zavallı adamı tartaklamışlar”a dönüşmüştü bile.
Çünkü karşı tarafın “ilişkileri bakımından’ çok daha güçlü bir pozisyonda olduğunu” kısa sürede herkes öğrenmişti.
Açıkçası benim de magazininin dilindeki bu manevra ilgimi çekti. Biraz bakayım istedim berberin kimliğine ve 2019 yılında Murat Ağırel’in ortaya çıkardığı, birçok olay gibi hak ettiği gündemi bulamayan, benim de gözden kaçırdığım bir büyük skandalla karşılaştım.
“Cumhurbaşkanı’nın berberi” Özgür Usta’nın bu kavgaya konu olan mülklerle ilişkisine dair birçok ülkede çok daha farklı sonuçlar doğuracak düzeyde bir ‘kayırma’ ve hatta ‘peşkeş’ olayından söz ediyordu haber.
2019 yılında ‘kapsam dışı’ bir ihaleyle, sadece ‘berber’ ve ortaklarının katılımıyla devletin denize sıfır 2 bin metrekarelik misafirhanesi cüzi bir kira bedeliyle 10 yıllığına berbere ‘verilmiş’ti.
Murat Ağırel’in iddiası ise, bir dönem "belediyenin kazanç noktalarını ele geçirmek istiyorlar” diye gündem olan Boğaziçi yasasının çıkmasının tek sebebinin, bu berber bey olduğu yönünde.
Yine Ağırel’in iddiası; İmamoğlu göreve geldikten sonra denetimlerin arttığı, misafirhaneye ilave edilen kaçak yapıların hızla yıkıldığı ve bu yüzden ‘Boğaziçi Başkanlığı’ uygulamasının ‘berber rahat etsin’ diye başlatıldığı, İstanbul Boğazı’nda imar, taşınmazlar, tarihi yapılar, boğaz ticareti gibi ‘kıymetli konuların’ direkt Cumhurbaşkanlığı denetimine geçirilmesiyle meselenin çözüldüğü yönünde.
Aynı zamanda aklıma sık sık bir fırsat bulup Cumhurbaşkanı’na giden Demet Akalın’ın kocasını da koluna takıp saraya götürdüğü kareler geldi.
Besbelli bu ‘ticari sorun’u hiçbir şey yapamasa da ‘Cumhurbaşkanı’yla aynı kareye girmek’ çözer sanmış.
Ama yanılmış.
Çünkü ihtimal bu sefer karşısında kendinden çok daha imtiyazlı, çok daha içeriden, çok daha derin birine çarpmış.
Aslında hiçbiri yeni, hiçbiri şaşırtıcı olmayan konular.
Mütemadiyen isimler değişiyor ama içerik aynı.
Fakat tek ve bence en büyük fark şu; artık birbirlerinin ayağına basıyorlar!