AK Parti hükûmeti ve hatta Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi tarafından işlerinden edilmiş, şimdilerde kimi bağımsız medyada, kimi şahsi sosyal medya hesabı üzerinden ya da bloglardan yayın yapan muhalif bir grup meslektaşla alakalı ciddi sıkıntılar yaşamaktayız.
Farkındasınızdır muhakkak.
Ara ara ben de kaleme alıyorum.
Aslında bu durumdan rahatsız bir güruh olduğunun da farkındayım ama işte ne kadar ‘aydın kesim’ olursa olsun az gelişmiş bir toplumda ‘çoğunluğun alkışladığı’ konulara/kişilere kalkıp itiraz edemiyor kimse.
Herkes bir şekilde alkışlananın, onaylananın yanında kalmak istiyor.
Buradan Freud’a kadar varırız da yeri değil.
Zaten toplum ‘doğruya’ değil ‘imaja’ kitleniyorsa belki de orada sessiz olmak ruhen sağlıklı kalmaya da yardımcı olabilir.
Örneğin ben; itiraz ediyorum ama başıma gelmeyen kalmıyor.
Popülerleri eleştirebiliyorsan psikolojik harp içinde geçiyor ömür, yalan yok.
Çok da göze alan yok zaten.
O yüzden de Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin dün yayımlanan Erk Acarer eleştirisini çok kıymetli buluyorum.
Bilmeyenlere küçük bir özet geçelim. Sedat Peker Birleşik Arap Emirlikleri’nde “siyasi saldırı niteliği taşıyan tweet atmasının engellendiğini” açıkladıktan sonra, kendi hesabından paylaşmak istediği 38 tweetin gazeteci Erk Acarer’in şahsi hesabından yayınlanacağını duyurdu. Ve Acarer, Peker’in 38 tweetini Twitter’da kendi hesabından paylaştı.
Ve çoğu ‘muhalif’ bunu bir gazetecilik başarısı olarak adlandırdı.
Herkes Acarer’i üstün başarısından ötürü alkışlarken gazetecilik açısından bu sorunlu eylemi sadece Bildirici açıkça eleştirdi…
Biliyorsunuz organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş Sedat Peker, kendi açıklamalarından da anladığımız kadarıyla, beraber ‘iş yaptıkları’ iktidar sahibi siyasilerle çıkar ayrılığı yaşamış, ülke dışına çıkmak zorunda kalmış ve oradan ifşalarda bulunmaya başlamıştı.
Bir iki sol eser, yazar adı anıp, Seyit Rıza’dan -da- söz etmesiyle bazı muhalif meslektaşlarımızın fazlasıyla sempatisini toplamıştı.
O günlerde de yazdık, "Yapmayın etmeyin, Sedat Peker’e bir ‘kurtarıcı’ gözüyle bakmanız kabul edilecek bir durum değil" dedik.
Sonuçta yılların Sedat Peker’i…
Çok kısa bir süre öncesine kadar listesinde ‘oluk oluk kanını akıtacağını' açıklayarak hedef aldığı dünyada hepimiz, hatta şimdi kendisine methiye düzenler bile vardı belki. Hadi diyelim ‘oluk meselesi’ni unutmak istediler, iyi de mesele sadece o değildi ki...
Şahsen cinayetler işlemekle suçlanmış…
Palazlanınca azmettirmiş…
Faili meçhul cinayetlerin kaçında ve hangilerinde ne derece dahli olduğu belirsiz…
Çok sayıda insanı işkenceden geçirmiş…
Gazetecileri dövdürmüş…
Suriye’ye içi silah dolu araçlar göndermiş…
Özellikle son yıllarda ‘devlet için işlenen suçlar’ın da önde gelen neferlerinden olmuş ‘ünlü bir suçlu’dan söz ediyoruz.
Geçmişte iş tuttuğu adamların bir kısmını bir bir ifşa etmişse, üstelik de o adamların bazıları hükûmet/devlet yetkilileriyse büyük olaydır, büyük haberdir, ilgiyle ve dikkatle izlenir.
Başka bir ülkede olsa hükûmet devrilir.
Evet ama başka bir ülkede sırf hükûmeti devirebilme ihtimalinden dolayı bir mafya, muhaliflerce pamuğa sarılıp sarmalanmaz da aynı zamanda.
Bir duayen gazetecinin kalkıp da ‘O artık suç örgütü lideri değil temiz toplum savaşçısıdır halkın gözünde” demesi, diyebilmesi de sadece Türkiye'de yaşanabilir derecede meslek adına sorunlu bir şuur seviyesidir.
Yani mesele sadece Erk Acarer’in yaptığı ‘aracılık’ işine ‘gazetecilik’ denmesinde değil.
Mesele neredeyse tüm muhalif kesimin ‘büyük gazetecilik’ olarak adlandırarak bu eylemi alkışlamasında.
Ve akla takılan şu soruların asla kimsenin aklına dahi gelmemesinde:
- Sedat Peker yüzlerce hesaptan yayımlayabileceği mesajları neden muhalif ve tanınan bir gazetecinin hesabından paylaşmayı tercih ediyor?
- Sedat Peker Birleşik Arap Emirlikleri siyasi tweet atmamı istemiyor diyerek sanki kendisine “sen tweet atma yeter, başkası senin adına atarsa, hatta sen de retweet yaparsan sorun yok” denmiş gibi, bir tanınmış muhalifin üzerinden ülkeye yayın yapıyor. Bu tarzı sorun etmiyor muymuş Birleşik Arap Emirlikleri? Biraz inandırıcılıktan uzak bulduğum bu iddiayı kaç kişi sorguladı merak ediyorum…
Tabii sadece mafyanın sembolü olmuş bir ismin açıklamalarını sorgulamadan, üzerine çalışmadan aracı olarak yayımlamayı kabul etmek veya gazeteciliği ‘salt muhalif’ olmaya indirgemek sorunlarıyla da sınırlı değil konu.
Sedat Peker’i sol, liberal eğilimli muhalif gazetecilerin markajına sokmaya çalışanlar…
Peker ile ‘abi’ düzeyinde sohbet kuranlar…
Paylaşımlarında eksiklikler görüp perde arkasından düzeltme desteğinde bulunanlar da yok mu?
Sedat Peker ile “gazeteci” olarak söyleşi yapmak, hakkında çalışma yapıp yazı yazmak dışında ne gibi bir muhabbet kurmuş olabilirsiniz?
Nasıl bir ortak noktada buluşmuş olabilirsiniz?
İlkeleriniz "Düşmanımın düşmanı her kim olursa olsun dostumdur" demenize engel olmaz mı?
Şimdi bunları yazdık diye küsecekler…
Üç, beş düşmanlık daha oluşacak belki ama gerçeği değiştiremeyecekler.
Evet, hepimiz çok yorgunuz. Üzerimizde 20 yıldır sürdürülen bir eziyetin yılgınlığı var.
Ama her ne olursa olsun, bunca badireden ne kişiliğimize ne de gazeteciliğimize leke sürdürmeden gelebildik mi, finali tertemiz göğüsleyebilecek miyiz; - sanırım geleceğin en önemli konularından biri de bu olacak.
Yoksa artık hükûmet değişsin de kim sebep olursa ona - desteğim sonsuzdur mu diyeceğiz?
Bazı muhalifler, hükûmet karşıtlığı paydasında bir mafya lideriyle ‘iş birliğine’ girmekte beis görmüyor.
Mafya lideri ise normal şartlarda sadece oluk oluk akıtacağı kanlarından bir kadeh alıp içmek dışında hiçbir ilgi beslemediği, taban tabana zıt aidiyetler içinde bulunduğu bazı ‘muhalifler’e sempatik görünüp ‘muhalif medyanın’ desteğini almak istiyor. Onun niyeti ve amacı çok seçenekli olabilir. O yüzden net bir tespit yapmak istemem.
Ama bu karşılıklı ‘kullanma’ işinde yine ‘kullanışlı aptal’ olmayı en çok bu tanımı kullananlar seçtiler, ona şaşar dururum.
Ve son bir uyarıyla yazıyı noktalarım…
Dikkat edin de, bir aşamadan sonra kendinizi Hadi Özışık, Veyis Ateş gibi pozisyonlarda bulmayacağınızdan emin olun!