Geride bıraktığımız günlere herkesin konuştuğu ama kimsenin ortaya çıkıp en azından kendi adına bir açıklama yapmadığı 'liste' konusu damgasını vurdu.
Eminim sizler de bu liste konusunu duyuyorsunuz, görüyorsunuz ama ne olduğunu tam anlamlandıramıyorsunuz.
Sizler için biraz daha anlaşılır hale getirmeye çalışayım. 23 Temmuz akşamı gazeteci Cengiz Erdinç Twitter hesabından Sezgin Baran Korkmaz'la (SBK) para ilişkisi kurduğu iddia edilen, basın, emniyet, yargı, askeriye, iş dünyasından da bazı önemli isimlerin yer aldığı bir listenin varlığından söz etti.
Erdinç'in, listenin gazeteciler ayağını da gördüğünü, listede yer alan 'muhalif' isimlerin bazılarının şaşırtıcı olduğunu da yazmasıyla liste bir anda gündem oldu.
'Gazeteci milleti' tabii durmaz, kısa bir süre sonra o listeye ulaşıldı. Herkes listeleri gördü, üzerine konuştu ama yayımlamadı. Bir süre sonra 'gizli hesaplar' üzerinden liste yayıldı. (Merak eden kısa bir internet araştırmasıyla bulabilir)
Listenin bir emniyet çalışması olduğu, 2019 yılında yapılan ve SBK'nın çalışanlarından, teknik takiplerden elde edilen bilgilerin taslağı olduğu iddia ediliyor.
Ancak listeyi elbette üstlenen resmi bir kaynak olmadı. Listeyi üstlenen resmi bir kaynak olmadığı gibi günlerdir elden ele gezen bu listede adı geçen, para aldığı, hediyeler aldığı, yardım amaçlı ödenek bağlattığı iddiasıyla itham altında kalan 'ünlü isimler'den de çıkıp isyan eden, yalanlayan da olmadı.
Kamu önünde hepsi sessiz ama listeyi gören 'meslektaşlarına' neden o listede olduklarını da 'off the record' tarzıyla açıklama çabasındalar.
Kimi diyor ki, "fakirlere yardım amacıyla para istedim…" Kimi diyor ki, "yardım amaçlı market harcamaları yapmak üzere bir miktar talep ettim vermedi…" Kimi diyor ki, "o bana para teklif etti ama ben kabul etmedim…" Kimi diyor ki, "evet para aldım ve öğrencilere burs verdim…"
Defalarca o ünlü yalıya gidilmiş, defalarca telefonda konuşulmuş, kimi aşırı samimi ilişkiler kurmuş, kimi adeta SBK'nın haber ajanslığına soyunmuş… Yoruma açık ama özetle hiçbiri gazetecilik faaliyetiyle açıklanamayacak, meslek tanımına sığmayacak birtakım ilişkiler.
Kimi SBK'yı 'aklar nitelikte' yazılar yazmış, kimi başka 'önemli ilişkiler'e aracı olmuş. En azından listedeki iddialar o yönde. Üstelik listede epey eksikler de var. Kamuoyunun SBK ile 'samimiyetlerini' çok iyi bildiği bazı ünlü isimler bu listede yok.
Ona rağmen sıçrayan çamur vahim bir tabloyu işaret ediyor. O da AK Parti döneminin sadece iktidara yakın olanları değil, ülkenin neredeyse tamamını, hatta 'muhalif kesimden bazı isimleri' bile karanlığa ve şaibeye yatkın hâle getirdiği.
Listede yer alan muhalif isimlerden bazıları gerçekten de dudak uçuklatacak cinsten. Mesela bizim çevrelerce çok iyi tanınan ve hâlâ hapiste olan siyasi tutukluların avukatlığını yapan isimler de listede yer almış, hayatını 'karanlıkla mücadele'ye adadığı iddiasındaki vekiller de…
Açıkçası bu konu beni sadece bir vatandaş, bir gazeteci olmanın dışında da yakından ilgilendiriyor. Çünkü ben bu SBK ile kurulan ve gerekçesini de anlayamadığım ilişkisini bir gazeteciye sorduğum ve açıklamasını istediğim için linç edilmiş, hakarete uğramış, 'meslek dersi' verilmeye çalışılmış biriyim de aynı zamanda.Ama inanın haklı çıkmış olmanın zaferi hissinden de çok uzağım… Aksine bu liste ve ardından yapılan 'yayımlamaması kaydıyla açıklamalar'ın yarattığı duygusal bir çöküntü yaşadığımı da itiraf etmek zorundayım. Çünkü maalesef listenin iddia ettiği meseleler benim tahmin ettiğim kadar naif ihtimallerin de çok ötesinde. Ve muhalif olduğu sanılan, haksızlıklarla mücadele eden, bedel ödemişlerle el ele yürüyen, tertemiz örnek insan imajıyla benim de ve birçoğumuzun da güvendiği isimleri -ufak bir ihtimal bile olsa- bu çamur batağının içinde görmek, şahsi hesaplaşmaların çok daha ötesinde bir durum… Geleceğe ve insana dair kalan kırıntı miktardaki inancı da alıp götürür nitelikte.
Bakın, hepimiz benzer ruh hallerinde yaşıyoruz biliyorum. Sık sık dile getirmeye çalışıyorum… Gerçekten de, insanın neye, kime inanacağını ve kimlerle yan yana yürüyebileceğini şaşırdığı bir dönemden geçiyoruz.
Etrafımız zifiri karanlıkla çevrili. Bu ortamda yeteri kadar sorgulama yaparak da yürümüyoruz, soru sormaya ve cevabını aramaya verdiğimiz önemi yitirdik çoğumuz! Ülkede akla kara belki de hiçbir dönem bu kadar birbirine karışmamıştı. O yüzden de sorgulama refleksi yaşamsal önem taşıyor.
Selahattin Demirtaş'ın yakın dönemde yazdığı bir yazıda söz ettiği gibi, evet bu dönem iyi ve kötünün savaşı. Evet gerçekten de öyle. Ama iyilerin arasına sıvışmış kuzu kılığında kurtların azımsanmayacak kadar da fazla olduğu bir savaş aynı zamanda. Kirlenmeyenler bir elin parmağını geçmiyor. Ve evet onları ayırt etmek de muazzam zor.
İtibarlı sandıklarımızın itibarlarının aniden sızacak-sızdırılacak bir liste, bir video, bir fotoğraf veya aniden açılacak bir Twitter hesabından yayımlanacak belgelerle yerle bir olduğu bir dönem. Daha da acısı bu derin sessizlik… Ve bu derin sessizlik içinde, bu karanlık dönemi yaşamak.
Bu liste daha çok konuşulur, belli ki yenileri de yolda. Elbette bu liste özelinde iddia sahipleri iddialarını ispatlamalı, kuşku yok. Ancak, listedeki varlıklarına inanılmasında güçlük çekilen isimler de, SBK ile ilişkilerinin gerçek mahiyetini açıklamalı; listeye bulaşan kirli para ile herhangi bir bağları yoksa, aklanma için kimseleri beklemeden meydan okumalı... Listenin -olacaksa- tek tesellisi bu olur.
Tuğçe Tatari kimdir? Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu. Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk’te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı. Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF’nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli” durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı” konumuna gelen ve izleyen dönemde T24’te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari’nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar” arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim” adlı bir kitabı bulunuyor. |