Bizim oralarda yani Beyoğlu/Cihangir’de yıl sonu toplaşmaları bütün hızıyla sürüyor. Şimdi diyeceksiniz ki “Köy yanar deli kız taranır.” Haklısınız ama eş dost ve düşman görmek arada bir insana iyi geliyor.
Katıldığım ilk toplantının ev sahibi Tuhaf dergisinin yayın yönetmeni Nurhak Kaya idi. Ünlü ünsüz çok sayıda okur-yazar Karaköy’deki Manâ’da bir araya geldik. Şimdi Prof. Dr. İlber Ortaylı diyeceğim yine ve siz sinirleneceksiniz. Ne yapayım 1965’ten beri birbirimizi sık sık görürüz, yine öyle oldu. Onunla hiç siyaset konuşmayız. Bu sefer de "68’de Mülkiye’de en güzel bacaklı erkek kimdi?" tartışmasında kavgaya tutuştuk. Ortaylı’ya kalsa o birinci, ben ikinci olmuşum. Tabii ki doğru değil. Tartışmayı uzatmadım. Ayrıntı Yayınları’ndan 64-70 Mülkiye Anıları kitabı çıkan sınıf arkadaşımız Savaş Dizdar’ı arayıp hakemlik etmesini istedim. O benden daha insafsız çıktı. Ben birinci olmuşum, ikinci Güzel Osman’mış (Tokcan), İlber Ortaylı ilk üçe girememiş. Göründüğü gibi İlber bana istediği kadar 'tarih cahili' desin bu sefer tarih beni doğruladı.
Neyse, yanımızda genç yazar Murat Uyurkulak vardı. O da yeni bir roman yazıyormuş. Hem de kitap sevgili şehrimiz İzmir’de geçiyormuş. Uyurkulak da BAL’lıdır.
Tabii bütün zamanımı tarihi yanlış hatırlayan tarihçilerle ve yazarlarla geçirmedim. Kahvaltı masasının baş köşesine kurulmuş olan müzisyen-sinemacı- romancı-siyasetçi Zülfü Livaneli ve sultan soyundan Kenize Murad’la da biraz konuştum. Kenize Murad son Marka Konferansı'nda da konuşmacıymış. Herhalde benimle yaptığı gibi orada da İngilizce konuştu. Murad, Cihangir’den taşınmış, farkında değildim. Çok şaşırdım. Tevekkeli Firuzağa Kahve’de pek görmedik son zamanlarda.
Kadınların hepsi çok güzeldi ama eğer oyuncu-yazar Ahmet Mümtaz Taylan'ı saymazsak yakışıklı bir iki erkek de vardı: Oyuncu Mert Fırat ve gazeteci Çınar Oskay. Akıllı gençler ama Çınar Oskay Hürriyet Ek Yayınlar Yönetmeliği'nden atıldığından beri kendine bir iş bulamamış. Bakarsın NTV'nin eski genel müdürü Cem Aydın'ın dikkatini çeker. Eğer özel muhabirim yanılmadıysa şu sıralar BKM ve TİMS'le ortaklar galiba.
Birkaç medya mensubu arayıp haftalık İstanbul Telgraf gazetesiyle yeni çıkacak olan bir derginin ilgisi olup olmadığını sordular. Hayır yok. Bizim duyduğumuz kadarıyla haftalık dergi İsmet Berkan yönetiminde Ocak’ta çıkmaya hazırlanıyormuş. Kendilerini arayıp doğrulatmadım ama kadroda Posta’dan Hakan Çelenk ve yine eski Radikal’ci Ruhi Sanyer de varmış. Onlara başarılar dileriz ama bizimle de ilişkileri olmadığını duyururuz. Biz hâlâ kaynak peşindeyiz. Umarım mesajı aldınız.
Bir de küçük bir medya-iş âlemi kulisim var. Kayıt olmanın 5 bin TL olduğu Marka Konferansı'na sızmayı başaran ajanım en büyük hüsn-ü kabulü durduk yere Prag Büyükelçisi olan Egemen Bağış'ın gördüğünü fısıldadı. Bağış'ı Eczacıbaşı'lar bırakıp, Özkök'ler sarılıp 'Sayın Büyükelçim' diye pek bir iltifat etmişler.
Kıssadan hisse, büyükelçi olmak için Mülkiye, Boğaziçi ya da ODTÜ'ye gitmek gibi bir zorunluluk yok artık.
Cihangir ve çevresinde her gece bir partideydim. Bu sefer görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış'ın Başkurt Sokak'taki (Eski Sormagir) leb-i derya evinde, Posta Ek Yayınlar Yönetmeni Işıl Cinmen'in partisi vardı. Bilgi'den öğrencim olduğu için kıramadım gittim.
Beş kat çıkmak beni öldürdü. Tam 10 dakika düzenleyicilere terör saçtım. İster inanın ister inanmayın, beni baş köşeye oturttular. Sürekli yiyecek ve single malt viskiler taşıdılar. Bir itirafta bulunayım, benden sonraki ve de ondan sonraki kuşaklar biz 68'li delilere hiç benzemiyorlar. Hepsi bir iş ve şöhret peşinde.
Eğer Teoman gelmeseydi gecenin en ünlüsü ben olacaktım. Canlı müzik vardı, ben ve birkaç kişinin bütün ısrarına rağmen Teoman şarkı söylemedi. Bunun üzerine ben American Pie şarkısından birkaç kuple attırdım. Aldığım en büyük övgü "Ne kadar karakteristik, çatlak bir sesiniz var" oldu.
Change.org Türkiye Direktörü Erhan Çokkececi'yi, Habertürk'ten Kübra Par'ı, oyuncu Semih Varol'u tanımak iyiydi. Genç olmalarına rağmen üç beş mânâlı diyalog kurmayı (fazla değil) becerdik.
Bir de 2020'ye gireceğimiz için partiye sadece 20 kişinin davetli olduğunu gururla belirtmişlerdi ama ben bir ara 26 kişi saydım.
Bu haftanın son partisi biraz kültür sanat biraz da reklam. (Sadece şarap verdiler, 2 saat boyunca yediğimiz tek şey kuruyemişti) Nereden mi bahsediyorum? Axolotl dergisinin Soho'daki lansman partisinden.
Soho'ya ilk defa gideceğim için çok heyecanlıydım. Kimi bilgilere göre sırf İstanbul'daki Soho'lara girebilmek için 1300 artı 234 Euro ödemek gerekiyormuş ama genç zenginlere bir müjdem var: 27 yaş altı yarı fiyata üye olabiliyor.
Neyse konumuz sinema ve edebiyat dergisi Axolotl. Soho'nun otel kısmının en altında karanlık ama sevimli bir barda bir sürü genç insanla beraber olmak gerçekten hoştu. Senaristler, yazarlar, yönetmenler, gazeteciler salonu tıklım tıklım doldurmamıştı ama yine de konuşacak bir sürü insan vardı. Ben ağırlıklı olarak yönetmen Tayfun Pirselimoğlu, oyuncu Nalan Kuruçim, senarist Aylin Alıveren, yürütücü yapımcı Sevilay Demirci ve tabii ki aylık dergiyi çıkaran ekipten Fazilet Kolukısa ile konuştum.
Bence derginin adı çok talihsiz. Sanki "Beni okumak için çok çaba gerekir" der gibi bir hâli var ama aldırmayın, ben baktım hiç öyle değil.
Lansmanın açılış konuşmasını ise Kaan Müjdeci yaptı. Çok iddialı. Ama sevimli bir delikanlı.
Benim 'teenager’lığımdan başlayıp hâlâ başarıyla çıkan Rolling Stone dergisinin müzik yazarı bu seneyi en iyi özetleyenin The Rolling Stones’un “Let it Bleed” albümü olduğunu yazmış. Biz de bu hafta o albümde bulunan Stones’un belki de en iyi parçası “Gimme Shelter”ı sunuyoruz.