Hafta sonunda Lower ve Mid Cihangirliler pek itibar etmediler ama Upper Cihangirli bir grup zengin, "ecnebi" adeti Halloween'i kutladılar. “Bu da ne“ diyen fanlarıma kısacık bir açıklama yapayım: 2000 yıl önceden gelen bir gelenek bu. Keltler (Celts) 31 Ekim gecesinde, yani kış başlarken karanlığı ve kötü ruhları kovmak için ateşler yakıp ürkütücü kıyafetler giyerlermiş.
Doğrusunu isterseniz, Beyoğlu'nun çeşitli yerlerindeki Halloween kutlamaları daha renkliydi. Ne var ki ben o gün ve o gece Cihangir'de çekilen fotoğraflarla yetineceğim.
Arkadaşımız Rüya Polat'ın yakında kaybettiği 68'li avukat babası Rumi Polat vesilesi ile Lower Cihangir, Firuzağa Kahve'de bir araya geldik. Kimler mi? Sınıfsal durumları orta yoksuldan az zengine kadar değişen bir tayfa.
Kahvaltıdaki neredeyse her şey Amasya ve Kastamonu'dan gelmişti. Haşhaşlı kıtır ve pastırma dört dörtlüktü. Buna rağmen ne olur ne olmaz diye sınıf arkadaşım Necmiye Alpay da az olan parasına kıyıp, Savoy'dan taze poğaçalar getirmişti. Ben Medya Haber'cilerle haber atölyem olduğu için biraz erken kalktım. Kalanlar saat ikiye kadar hem kendilerini hem de tüm kahveyi bol bol doyurmuşlar. Yani Lower Cihangir deyip es geçmeyin.
Dr. İsmet Hazar, dilbilimci Mülkiyeli arkadaşım Necmiye Alpay, Amasya'yı Cihangir'e taşıyan Rüya Polat, anarko-marksist Gonzo, evini taşıyan gazeteci Şengün Kılıç ve yeğeni, Dr. Ahmet Tülezoğlu ve Dr. Eriş Özkan.Fotoğraf: Barış Aslan
Tarihimden yapraklar
Soğukkuyulu Tuğrul Eryılmaz, Ayvalıklı İlker Sönmez, zengin Kürt Selahattin Kahraman.
Yıl 1964, Küçük Talat Köşkü'ndeki İzmir Karşıyaka Erdem Koleji'nden mezun olmama üç ay, Mülkiye 1. sınıfa kaydolmama altı ay kalmış. Bilmem okulumun bulunduğu Küçük Talat Köşkü'nün güzel bahçesiyle mahvedilip yerine bir apartman dikildiğini söylememe gerek var mı?
Bu linkler ihmal edilmesin
* WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)'nın karbon raporu: ‘‘Kirleten öderse Türkiye’nin 2030’da kömürden çıkması mümkün‘‘.
* MUBİ'den 11 filmlik bir Zeki Demirkubuz retrospektifi.
* Hafıza Merkezi'nden yeni rapor: Türkiye'de barışçıl bir hakikat arayışı ve ırkçılıkla yüzleşme.
***
Dilenciler Operası, Üç Kuruşluk Opera, Üç Kuruş
Radikal'den ve "Kayıp Şehir"den yakinen arkadaşım Murat Uyurkulak'ın yazdığını öğrendiğim "Üç Kuruş" dizisini pazartesi akşamı Show TV'de izledim. Ben Bertolt Brecht - Kurt Weill diye düşünürken Oksijen'den meslektaşım Defne Akman'dan bir mesaj geldi. "Ya Tuğrul Abi, bu sizin döneminizin Üç Kuruşluk Operası'nı hatırlatmıyor mu?"
Zaten baştaki müthiş rengârenk Romanların yanına bir de dizinin ismini katınca ben de Akman gibi kuşkulanmıştım. "Üç Kuruş" da sanki ilk orijinali olan İngilizce "Dilenciler Operası" ve de onu bütün dünyaya tanıtan Brecht'in "Üç Kuruşluk Operası" gibi çürümüş bir düzeni utangaç da olsa anlatmaya çalışıyordu sanki. Övünmek gibi olmasın ama ben adı geçen iki oyunu da Londra'da devlet bursundan 10'ar Sterling'ime kıyıp görmüştüm.
Yıllar sonra da Ferhan Şensoy'un yazımıyla Ses Tiyatrosu Orta Oyuncuları'ndan izledim. Bu diziye de iki hafta şans vermeye karar verdim. Üstelik gözüm, başrol diye anons edilen Uraz Kaygılaroğlu (bir oyuncu için zor söylenen bir soyadı) ve "Scotland Yard" polisi Ekin Koç'tan çok, ciddi ciddi Brecht tadı veren Nursel Köse (hala) ve son zamanlarda duyduğum en güzel soyadlarından birine sahip Aslıhan Malbora'nın üzerinde olacak. Umarım Ay Yapım bu diziyi çok başarılı olmuş olsa da "Çukur"a döndürmez.
Bir de diziyle ilgili bir milletvekilinin "Romanlar kötü temsil ediliyor" diye bir itirazı var. İzmir Milletvekili olan bu sayın beyefendi eleştirmekle yetinmemiş, RTÜK'ü dizinin kaldırılması için göreve çağırmış. Herhalde söz konusu CHP milletvekili ile ben farklı versiyonlar seyrettik.
Roman gelin isterse tekneler karada bile yürütülebilir. Tıpkı Kartal'ın yaptığı gibi.
Yandaş olmayan medya
Elbirliği ile ana akımın içine eden AKP yalakası yandaşlar umurumda bile değil. Fakat yandaş olmayan kimi yayın organlarında son zamanlarda yaşanan gürültüler insanın canını epeyce sıkıyor.
Önce
Gazete Duvar'la başladı. Çok sayıda isim Duvar'dan ayrıldı. Gelinen son noktada patron
Vedat Zencir kendini aynı zamanda "
sorumlu yazı işleri müdürü" olarak da atamıştı. Eskiden sorumlu yazı işleri müdürleri sık sık mahkemeye taşındıklarından, bu görev yaşını başını almışlara ya da az bir maaşla genç gazetecilere verilirdi. Vedat Zencir her ikisini de uhdesini alarak yeni bir akım başlatmaya mı, yoksa yayındaki yönetim değişikliği sürecinde geçici bir düzenlemeye mi karar vermiş? Diyordum ki; "sorumlu müdürlüğü" kısa sürede bırakan Zencir, Genel Yayın Yönetmeni olarak meslektaşımız
Hakan Aksay'ı atamış. Evet
T24 ve
Tele1'den tanıdığınız, Rusya, daha doğrusu eski Sovyet coğrafyası uzmanı Aksay. Hakan Aksay'ın, Rus diline hakimiyetiyle, Türkiye'de sadece üç kişiye verilen Puşkin madalyalarından birinin sahibi olduğunu biliyor muydunuz? Diğer ikisinin kimlere verildiğini de siz bulun!
İngiltere'de yaşayan tekstilci patronundan dolayı olsa gerek CHP'nin TV'si olarak çokça anılan Halk TV de karışık. Kanalın ünlü isimlerinden Gökmen Karadağ galiba son zamanların modasına uyarak istifa etti ve geri aldı. Bürolardan insan çıkarmalar, istifalar filan oluyormuş. Benim anlamadığım; Halk TV'de ve haber sitesinde çalışan Ayşenur Arslan, İsmail Saymaz, Kadri Gürsel, Şirin Payzın, Emin Çapa, Murat Sabuncu, Hakan Çelenk ve Timur Soykan gibi deneyimli ve ünlü isimler var. Patron bunlarla hiç mi istişare etmez diye düşünüyor insan?
Genel Yayın Yönetmenliğini Hakan Aygün'ün yaptığı Flash TV ise yeniden yayına başlayalı daha bir ay bile olmadı ama çalkantılı. En "hafif" yandaş olmayan yayın organı olduğu için şimdilik Flash TV'ye hiç girmiyorum.
Medya Radar'dan çaldığım kadarıyla bugün (perşembe) kanalın haber sitesi kapanmış.
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
* Evet kurtardı.Tam yarım asırlık arkadaşım akademisyen Erdal Yavuz açık kalp ameliyatını atlattı. Bütün Robertliler, Mülkiyeliler rahat nefes aldı. Yavuz'un oğlu Devrim Yavuz, o da akademisyen, Amerika'dan babasının başına anında uçarak geldi. Niye yazdığımı bilmiyorum ama Erdal Yavuz gençliğinde üç kez evlenip boşandı.
Advertorial (!)
Unutulma hakkı
Üç akademisyen Elif Korap Özel, Şadiye Deniz ve Şükran Pakkan'ın geniş bir saha araştırmasına dayanarak yazdıkları kitabın adı "Unutmak ya da Unutmamak". Kitabın alt başlığı "Unutulma Hakkının Gazetecilik Perspektifinden Uygulanabilirliği" ama iletişime ilgi duyan herkes ve de hukukçular için de bir başvuru kitabı.
Bu değerli araştırma şu dört ana başlıktan oluşuyor: Dünyada Unutulma Hakkının Ortaya Çıkışı, Unutulma Hakkının Tartışmalı Kısmı ve Gazetecilik, Gereç ve Yöntem, Bulgular. Araştırma kitap için çok sayıda akademisyen ve gazeteci ile görüşülmüş. Şimdi YT, MÇ, DT ve AMT biraz kıskanacaklar ama konuşulanlardan bir tanesi de benim. Nobel Yayınları.
Müzik önerisi
BBC6 31 Ekim'de bu şarkıyı Halloween nedeniyle çalmıştı. Ben de biraz gecikmeyle de olsa kullanmanın yerinde olacağını düşündüm.
Korku filmi dendiği zaman akla ilk gelen en eski ve en ünlü isim Bela Lugosi'den bahsediyor. Bauhaus söylüyor: "Bela Lugosi öldü."