"Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur" der, Montaigne. Bir toplumun yaşanabilir olması, o toplumun oksijeni niteliğindeki adalet kavramının doğru uygulanabilirliğiyle doğru orantılıdır. Adaletin olmadığı yerde, insanların devlete karşı yabancılaşmasını, vatandaşların da adillikten uzak olmasını beraberinde getirir.
Futbolda adaleti sağlamakla yükümlü hakemlerin, bir süreden bu yana adil olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta adil olmak bir kenarda dursun, VAR sistemiyle lig dizayn ediliyor, sonuçları sahadaki futbolcular değil sahadaki ve video izleyen hakemler belirliyor. Bunun son örneği, Ziraat Türkiye Kupası'nda dün akşam oynanan Galatasaray-Başakşehir karşılaşmasında izledik.
Bir takımın kaderiyle nasıl oynanır, bir hakem sahadaki skoru nasıl değiştirir, bir takımdan diğer takıma elleriyle hediye eder, hep birlikte izledik.Başakşehir'in attığı ikinci golün başlangıcındaki kafaya çıkan tabanın "görülmemesi" ve Galatasaray lehine verilmeyen iki penaltıyla bir takımın kaderi nasıl değiştirilirin uygulamalı örneği gibiydi.
İsim isim konuşmaya gerek yok, çünkü ortada isminin iyi anılacağı tek bir hakem yok. Hakemlikte gösterdiği "berbat" performanslardan ötürü maç verilmeyen pek çok isim birdenbire VAR sisteminin gediklileri haline getirildi. Amatör seviyede bile maç yönetemeyecek, kalibresi zayıf birtakım isimler, eş-dost-akraba kıyaklarıyla VAR sisteminde monitörün karşısına geçirildiler.Sonda söylenecek sözü başta söyleyelim, dünyanın her yerinde şeffaf biçimde uygulanan bu sistem, Türkiye'de bir operasyon aparatı haline geldi. Gerek sahadaki hakemler, gerekse de VAR ve AVAR hakemleri hiç tartışma bile götürmeyen pozisyonlar hakkında "şüpheli" ve "izaha muhtaç" kararlar veriyor.
Sezonun ilk 10 haftasında Galatasaray maçlarında hiçbir pozisyonda VAR'a gidilmemesi, son haftalarda tartışmasız kırmızı kartların esgeçilmesi, MHK Başkanı Lale Orta'nın yayıncı kuruluşu tehdit etmesi ve dünkü Başakşehir maçında yaşananlar. Bu kadar şeyi üst üste koyunca ortada kocaman bir "şaibe" denizi görüyoruz.
İşler o derece ayyuka çıkınca MHK Başkanı bile ekrana çıkıp, özür dileyerek, günü kurtarmaya çalışıyor ama nafile. Çünkü patronu Fenerbahçeli bir yönetici olan (ayrılıp ayrılmaması çok önemli değil) Lale Hanım'dan kimse özür beklemiyor. Kendisinden istenen tek şey, istifa etmesidir. Zira yaşananlar özürle geçiştirilecek türden şeyler değil, sadece iki haftada +6 puan el değiştirdi ve Galatasaray kupadan elimine edildi. Üstelik özür diledikten sadece bir gün sonra, yani özrün dumanı üstünde tüterken, yeniden özür dileyeceğiniz şeyler yaşanıyor.
Sezon başında; Trabzon, Kayseri, Giresun, Alanya maçlarında yaşananları eklemiyorum bile. Onlar da eklenince, puan farkını siz düşünün. Ama pardon Sivas maçı vardı değil mi?
Galatasaray yönetimi, Merkez Hakem Kurulu'nun "fanatik" Başkanı Lale Orta ve onun yönetimi hakkında birtakım adımlar atmadığı taktirde, şampiyon yapılmayacağının umarım farkındadır. 2020-2021 sezonunda yaşadıklarının fragmanı gibi olan biten her şey.
Lale Orta'nın himayesindeki hakemler, haftalardır lig birincisinin, arkasındakilerle puan farkını açmaması için ellerinden geleni yapıyor. Onlar "beceremezse" devreye monitör karşısındaki hakemler giriyor. Hiçbir kulüp, sahada hakemlerle mücadele etmek zorunda değil. Türkiye'den başka dünyanın hiçbir liginde duymadığımız türden "gerekirse hakemi de yeneceksin" retoriği ne zaman devreye giriyorsa, bilin ki, artık maç sonuçları sahada elde edilmiyordur.
MHK Başkanı Lale Orta, kariyerine tıpkı bundan önce olduğu gibi Fenerbahçeli yöneticinin yanında devam edebilir. Çünkü ne kendisi, ne de hakemlerinin adalet kavramıyla ilgisi yok. Hepsi birer tetikçi gibi...