p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 8.0px 53.0px; text-align: justify; text-indent: -18.0px; font: 12.0px Helvetica; -webkit-text-stroke: #000000} p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 8.0px 53.0px; text-align: justify; text-indent: -18.0px; font: 12.0px Helvetica; -webkit-text-stroke: #000000; min-height: 14.0px} span.s1 {font-kerning: none}
Dostum, "Bu aralar kendinle kavgadasın herhal" dedi.
Son yazdıklarıma şöyle bir baktım, gerçekten içim irin dolmuş da boşaltacak yer arıyormuşum gibi.
Akşam şoke olmuş vaziyette uyumaya çalışırken, sabah yeni şokla yüzümüzü yıkıyoruz.
Ortalık "idam" diye çınlıyor. Başbakan geçiştirmeye çalışır gibi, ama Devlet Bahçeli peşini bırakmıyor.
Cumhuriyet gazetesi "ana baba" günü. Yılların yazarları götürülüyor.
Tanklar Irak sınırına doğru harekete geçiyor.
Otobüste genç kızı tekmeleyen saldırgan, alınıyor, salınıyor, alınıyor ve bırakılıyor.
Gazeteciler, yazarlar, bilim insanları alınıyor, ama salınmıyor…
Bir hız ki sormayın.
"Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız…" demiş Albert Camus. Tam bu günler için söylenmiş.
Unutmak için hızlanmış bir Türkiye…
Biraz yavaşlayabilse biraz anımsayabilse idam diye bir tartışma olmayacak…
Biraz yavaşlayabilse, 60'larda, 70'lerde, 80'lerde yaşananları anımsayacak, "biz öyle olmamalıyız" diyecek.
Türkiye hızla koşarken, ben duruyorum…
Durunca insan görüyor, duyumsuyor, içselleştiriyor…
Onca sertliğin, karmaşanın içinde tuşları yerinden sökülmüş piyanoyu görüyorum. Sapı kırılmış bağlamaları, gitarları, paramparça olmuş davulu görüyorum, tekmelenmiş çiçekleri görüyorum. Güzellikleri, incelikleri, duyguları unutmuş insanları görüyorum
Yanımda ses vermeyi bekleyen akordeonumun tuşlarının lime lime edildiğini düşünüyorum.
Ürperiyorum.
Bu nasıl bir nefrettir diye soruyorum.
Bu nasıl bir şiddettir diye soruyorum.
Bundan ötesi nedir diye soruyorum.
Bundan ötesi var mıydı?
Yoktu.
Bizi biz yapan duygularımız olmadan, inceliklerimiz olmadan, müziğimiz olmadan nasıl yaşayacağız?
Nasıl konuşacağız?
Mutluluk hep "Kaf dağı"nın ardında mı kalacak?
Tabii ki sorunlar olacak. Tabii ki sıkıntılar olacak, ama bunları mutluluk anları ile aşabiliriz. Başka türlü var olamayız.
Akıl Oyunları filminde güzel bir replik vardı:
"Mutlu olmak, görmezden gelme konusunda ustalaşmak demek..."
Görmezden gelme konusunda çok mu ustalaştık?
Yürüyüp geçer mi olduk?
Oh çeker mi olduk?
O nedenle mi bu kadar mutluyuz?
Dostumun dediği gibi, sanırım kendimle kavgadayım.
İrinlerimi boşaltacak yer arıyorum.
Gece vakti verdiğim rahatsızlık için özür diliyorum...