Ne futbol konuşuyoruz, ne de futbola dair kelimelerimiz var. Saha içinde itiş kakış, dışındaysa kavga gürültüden başka bir şey yok. Futbolcusu gazeteci dövüyor, başkanı iktidarı yaranmaya çalışıyor, gazetecisi yalan haberden başkasını bilmiyor, taraftarına da sadece transfer yetiyor. Böyle bir ortamda şampiyon olmuşsun ya da kümede kalmışsın fark etmiyor.
Milli Takım kaptanı Arda Turan, gazeteci Bilal Meşe’ye uçakta “Senin ananı, avradını, kızlarını, çoluğunu, çocuğunu s.....m" diyerek, saldırdıktan sonra bir basın toplantısı düzenledi ve formayı bıraktığını açıkladı. Basın toplantısında, üstüne basa basa yaptıklarından pişman olmadığını ve aynı olay yaşansa, benzer tepkiyi vereceğini söyledi.
Fatih Terim’in görevine son verilip, Mircea Lucescu’nun işbaşı yapmasının ardından Arda Turan, bir açıklama yaparak, Milli Takım formasını yeniden giymesinin kendisi için onur vesilesi olduğunu belirtti.
Arda Turan’ın son iki açıklamasını yan yana getirdiğimizde, yaptıklarından rahatsızlık duymadığı ve paçalarından kibir aktığını görmek mümkün. Ne özür diliyor, ne pişmanlık belirtisi var, ne de yaşananlardan ders çıkartmış.
Son birkaç yılda futbolda halının altına süpürülen pislikler, görmezden gelinmeye çalışılsa bile iğrenç kokular salmaya başladı. Hangisini istiyorsanız onu seçin; şike, ırkçılık, şiddet, yolsuzluk, tetikçilik. Her sene başka bir skandal, futbolun üstüne örümcek ağı örüyor.
Arda Turan, yeni Türkiye ve futbolunun vücut bulmuş hali gibi. Sırtınızı siyasal güce dayadığınız vakit gazeteci dövebilirsiniz, bu kabadayılığa adamlık sıfatı ekleyip racon kesebilirsiniz. Çünkü yeni Türkiye’de sırtını sağlam yere dayadıysan, 60 yaşındaki bir basın çalışanının anasına, avradına, kızına, çoluğuna, çocuğuna küfür ettikten sonra adamlıktan söz edebilirsin.
Çünkü yeni Türkiye’de eğer siyasal erkin istediğini ve hoşuna gittiğini söylersen, siyasetten bahsedilmez ama İzmir Marşı’nı söylersen siyaset yaparsın.
Çünkü yeni Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sarf ettiği bir sözü pankart olarak sahanın ortasında açabilirsin ama Atatürk siyasi bir figür olarak kabul edilir.
Bu yüzden de Arda Turan, bugün futbolda ne yaşanıyorsa sadece ve sadece onun yansıması. Attığı raconların, koyduğu postaların süresinin en fazla birkaç ayla sınırlı kalması, tanıdık gelmiyor değil!
Keşke ağzından hiç düşürmediği ‘adamlık’ vasfının gereğini yerine getirip, “Kararım kişilere bağlı değildir, dönmeyeceğim” dediği Milli Takım forması giymese diyeceğim ama Arda Turan görevini layığıyla yerine getirdi (!)
Hagi’nin Adanaspor’a attığı frikik golünün ardından ekranda beliren minik bir çocuğun sevinciyle başlayıp, Türkiye’de hemen herkesin sevdiği bir futbolcudan; 10 yıl gibi bir sürede, adı geçtiğinde Galatasaraylıların bile yüzünü buruşturduğu duruma gelmesi, incelenmesi gereken sosyolojik bir vaka olmasının yanı sıra, fazlasıyla da hazin bir hikâye.
Daha da acı olan; bu hikâyenin öznesi olan Arda’lar sadece futbolda değil, basında, hukukta, Meclis’te, sokakta her yerde karşımıza çıkıyor.
Futbol özelinde baktığımızda, hesaplaşması gereken meseleler sürekli birikiyor. Her olayı öteliyoruz ve her ötelediğimiz olayın sonrasında daha büyük bir konuyla karşı karşıya kalıyoruz. Bir gün hepsi üstümüze devrilecek ve herkes altında kalacak.
Arda’ya gelince; söyledikleriyle, yaptıklarıyla rüya gibi başlayan bir kariyeri, kâbus gibi bitirmek için var gücüyle çalışıyor ve anlaşılan şu ki, bunu başaracak güçte!