D_Masthead_970x250

Mali kurala uymamanın yaptırımı olur mu?

Mali kuralla ilgili tartışmaları izlerken yazmak istemiş, ama muhatap “piyasa oyuncuları” olduğu için vazgeçmiştim...
Mali kuralla ilgili tartışmaları izlerken yazmak istemiş, ama muhatap “piyasa oyuncuları” olduğu için vazgeçmiştim. Ancak bugün; Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) internet sitesine düşen bir politika notunu (Mali Kural Nasıl İşler?, 2010-05-31) okuyunca karar değiştirdim. Notta daha önce piyasa oyuncularının da sarfettiği şu ifade kullanılmış:“Ayrıca bağımsız izleme-denetim ve yaptırım altyapısının eksik oluşu da uygulamaya ilişkin ciddi soru işaretleri doğurmaktadır." Mali kuralın muhatabı bütçedir ve bütçe de bir kanundurBizim bir zamanlar 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunumuz vardı. Bu kanuna göre bütçe sistemimiz şöyle çalışırdı:Kanunla harcamacı kuruluşlar, ki bunlar esas olarak bakanlıklar, katma bütçeli kuruluşlar, döner sermayeli kuruluşlar, bağımsız kuruluşlar vs.’dir, üstlendikleri kamu hizmetleri için ne kadarlık ödeneğe, yani harcama yapma yetkisine sahip olmak istediklerini Maliye Bakanlığı'na bildirirler; Maliye Bakanlığı da hem kendi harcama bütçesini, hem de gelir bütçesini hazırlayarak bütçe kanunu tasarısını hazırlar ve Meclis Plan Bütçe Komisyonu'na gönderirdi. Tasarı komisyonda görüşülür, sonra genel kurula iner, oylanır, yasa hüviyeti kazanarak Resmi Gazete'de yayımlanır ve böylece bütçe süreci başlardı.Bu sitemde bütçenin hazırlanması, harcamaların yapılması, gelirlerin toplanması, bütçenin izlenmesi, raporlanması, kontrolü ve denetimi görevlerini yürütme organı adına Maliye Bakanlığı yapardı. Başlangıçta bu işi Maliye Bakanlığı bünyesinde yapmakla görevli yegâne iki organizasyon vardı. Bunlar, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürülüğü ve bütçenin iç denetimini yapan Maliye Teftiş Kurulu’ydu. Bu sistem zaman içinde zaafiyete uğradı-uğratıldı. Sonra, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe girdi ve 1050 sayılı kanun önemli ölçüde mülga oldu.Bütçe denetimini yasama organı adına Sayıştay, yürütme organı adına Maliye Teftiş Kurulu yaparHer iki sistemde de yasama organı, harcama ve gelir toplama yetkisini bir kanunla yürütme organına vermekte; Maliye Bakanlığı’na gelirler ve harcamalarla ilgili uygulama, izleme, gözetim, raporlama, kontrol ve denetim görevleri vermektedir.Bütçe yılı içerisinde gelirler, “gelir saymanları” tarafından toplanmakta, harcamalar ise “gider saymanlar”ı tarafından icra edilmektedir. Her iki sayman da yaptığı işlemlerden dolayı Sayıştay’a karşı hesap vermekle yükümlüdür. Yıl içerisinde Sayıştay, yaptığı denetimlerle yasama organının yürütme organına verdiği yetkiyi yerinde kullanıp kullanmadığını denetlemekte ve Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan mali tabloların gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı hakkında yasama organına sunulmak üzere bir rapor hazırlamaktadır. Bu raporun Anayasa’mızdaki ismi Genel Uygunluk Bildirimi’dir. Kesin Hesap Kanunu ile yürütme organı ibra olurMaliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü bütçe yılı sonuçlarını izleyen yıl, bir başka kanun tasarısı haline getirerek yine Meclis’e sunar. Bu kanun tasarısının adı Kesin Hesap Kanunu’dur. Kesin Hesap Kanunu, genel kurulda görüşülüp onaylanırsa yürütme kurulu ibra edilmiş olur.Özetle; harcama yapma ve gelir toplama yetkisi her yıl, ama her yıl tekrar eden bir prosedürle yasama organı tarafından yürütme organına bir yasayla verilir. Harcama yapılmadan önce ve sonra, harcama  süreci ve tüm evraklar kontrol edilir. Bu yetkinin nasıl kullanıldığı hem içeriden, hem de dışarıdan ayrıca denetlenir. Hatta kamu ihaleleri için sırf bu işle iştigal etmek üzere yetkili Kamu İhale Kurumu vardır.Dış denetim işini yasama organı adına Sayıştay yapar. Sayıştay raporuna göre yürütme organı yasama organı huzurunda Kesin Hesap Kanun tasarısının kabulüyle ibra olur.Buna uluslararası lisanda, ki bu lisan konumuz itibariyle İngilizcedir, “audit trial” denir.Malum sorularŞimdi size bir soru: Peki Kesin Hesap Kanunu kabul edilmez ve yürütme organı ibra edilemzse ne olur? Bu doğrudan düzenlemesi olmayan ve olması da gerekmeyen bir konudur. Sistemimiz; bütçe kanuna aykırı bir sonucun ancak kamu görevlilerinin yetki aşımı sonucu tezahür edebileceğini öngörmüş ve konuyu kamu görevlilerinin yargılanmasına ve cezalandırılmasına lişkin özel mevzuata bırakmıştır. Ancak çok zorlanılırsa; Yürütme erki, yani Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında da Türk Ceza Kanunu’nun görevi kötüye kullanma suçu; yani, yasaların çizdiği sınırları aşarak bir menfaat temini veye zarar kastıyla görev yapma suçu tatbik edilebilir.İkinci soru: Peki mali kuralın izleme-denetim ve yaptırım altyapısının eksik olduğu iddiası, uygulamada ne anlama geliyor ? Bu iddia; “Maliye Bakanlığının izleme, kontrol ve iç denetim fonksiyonları yetersiz ve güvenilmez; Sayıştay’ın dış denetim fonksiyonu yetersiz ve güvenilmez” demekle özdeş. Esasen; “yasama organının kendi iradesi, organları, anayasal kurumlar da güvenilir değil; o nedenle mali kurala uymazsa yürütme erki hakkında yaptırım uygulanmasına karar verme yetkisi de bağımsız bir kurumda olsun” denmek isteniyor. Parti kapatma kararının Meclis’e verilmesi tartışmasını hatırlayın. Bir analojiyle bu iddia da diyor ki, “Demokrasiyi, parlementer rejimi, seçimlerle oluşan halk iradesini, anayasayı, kanunları boşver; hükümeti mali kurala uydurma görevi bana benzer bir “bağımsız” otoritede olsun, uymazsa yargılanmasıyla ilgili prosedürü ben başlatayım !..” Kim bu bağımsız otorite ? Kimden bağımsız ? Parasını kimden alacak ? Kime hesap verecek?Geçelim...Üçüncü soru: Diyelim ki ceza soruşturması değil de para cezası türünden bir yaptırım kastediliyor. İyi de muhterem, cezayı kim ödeyecek? Yürütme organı değil mi ? Yani ceza bütçeden ödenmeyecek mi ? Kesilen ceza nereye gelir yazılacak ? Yürütme organının mali kurala aykırı olarak kullandığı bütçeye değil mi ?  İyi de zatan Sayıştay, yetkisiz bir harcamaya izin vermişlerse saymanlar hakkından tazmin hükmü vermiyor mu ? Tazmin olunan para da bütçeye irat kaydedilmiyor mu?

İlgili İçerikler