Şubat 2016, Fetullah Gülen konuşuyor:
“Cennet kılıçların gölgesi altındadır.”
12 Eylül öncesinde bazı yayın organlarındaki manşetler gibi. Sağ-sol çatışmalarının pompalandığı, her gün sağdan ve soldan gençlerin, bilim adamlarının, politikacıların, gazetecilerin öldürüldüğü bir ortamda bazı gazetelerin manşetleri müthiş:
“Huzur namlunun ucunda.”
“Huzur” 12 Eylül’de geliyor, askeri darbe ile.
Şubat 2016’da işaret edilen yer “cennet”, kılıçlar çekilecek “cennet” gelecek.
Bu işaret üzerine darbe söylentileri yoğunlaşıyor, o kadar ki, Genelkurmay 1 Nisan 2016’da açıklama yapıyor:
“TSK’da disiplin, mutlak itaat ve tek komuta esastır.”
Tek komutanın ve itaatin ne kadar “esas” olduğunu 15 Temmuz gecesi hep birlikte yaşadık. Açıklama devam ediyor:
“Hiç bir yasa dışı, hiyerarşi dışı oluşum ve harekete taviz verilmesi söz konusu değildir.”
Doğru verilmemiş, 15 Temmuz darbe girişimine karıştıkları önü sürülen 149 general ve amiral, 1099 subay, 436 astsubay ordudan ihraç ediliyor. Bu işin “hiyerarşi dışı taviz verilmeyen” bölümü.
Açıklamaya dönelim:
“Demokrasiye bağlılığını her ortamda dile getiren TSK’da idari ve adli mekanizma sürekli ve etkili biçimde çalışmaktadır.
"Hiçbir hukuki, akli, insani dayanağı olmayan, basın etiğinden uzak, haddini aşan haber ve yorum yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.”
Ta Amerika’dan darbe işareti veriliyor, bu işaret içerde yayılıyor ve bu açıklama!..
Muhtemeldir ki, bu açıklamayı kaleme alanlar Genelkurmayın can damarlarını ele geçiren darbecilerdir.
Ordudan atılan generallerin bir bölümü Genelkurmay'da görevli. Genelkurmay ordunun beyni. O beyin içinde yer alan Plan ve Prensipler Dairesi, İstihbarat Dairesi, Personel Dairesi gibi yine en can alıcı damarlar darbecilerin işgali altında. Atılan generallerin bazıları bu dairelerde görevli.
Ve Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları bundan habersiz, muhtemeldir ki, “onların” yazdıkları yalan açıklamalara imza atmakla meşgul.
Ordudan atılan generaller toplam general sayısının yüzde 41,5’ini oluşturuyor. Her iki buçuk generalden biri darbeci. İnanılmaz bir oran, korkunç bir gerçek.
Bu oran ordu içinde yuvalanmış FETÖ’cü yapının akıl almaz boyutlara ulaşan gücünü gösteriyor.
Son üç, dört yılın Yüksek Askeri Şûra kararlarına ve o şuralarda terfi eden general ve amirallere bakıldığında, ordunun yüksek kademelerinde aynı yuvalanmanın ne kadar hızlandığı görülüyor.
Terfi eden üç orgeneralden biri, altı korgeneralden ikisi, on bir tümgeneralden beşi, yirmi beş tuğgeneralden on sekizi gibi, son şuralarda önemli komutanlıklara gelenler FETÖ yanlısı.
Bu işleri iyi bilen emekli askerlerin hesabına göre:
“Yüksek Askeri Şûra’daki bu terfiler sonrasında, bu eğilim devam ettiğinde, altı yıl sonra Türk Ordusunun yüksek komuta kademesi tamamiyle FETÖ’nün elinde, hepsi onun askeri.”
O saatten sonra artık hepimize geçmiş olsun, Türkiye bir cemaatin eline geçiyor ve muhtemelen o tarihte “emir-komuta zinciri içinde” yapılacak bir darbe ile ordu yönetime el koyuyor.
Meclis'i bile bombaladıklarına göre, siyasi partileri kapatıyor, demokrasi kim bilir, ne zamana kadar tarihe karışıyor.
Bu kadar büyük bir felaketten dönüyoruz.
Alttan alta orduya boyuna cemaat sızmaları var. Bu ortada. Komutanlar bunun farkında değil, bu da ortada. Siyasi iktidar ise, ordudan atılmalara şerh koyuyor, hiç kimsenin atılmasına izin vermiyor. Bu da ortada.
AKP iktidara gelmeden önce, hatta son dört, beş yıla kadar her Yüksek Askeri Şûra’da “ordudan ihraçlar” var.
Onun da ötesinde:
Son dört, beş yıla kadar her Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “irticai faaliyetler” ele alınıyor, bunlarla ilgili önlem alınacağı MGK bildirilerinde yer alıyor.
Son yıllarda bu faaliyetlerle ilgili tıs yok.
O faaliyetler, işte cemaat faaliyetleri.
AKP “irticai faaliyetler” lafından nefret ediyor, bu faaliyetlerin görüşülmesini istemiyor.
Bugün geldiğimiz yer burası.
Yüksek Askeri Şûra’da şerh, Milli Güvenlik Kurulu'nda ret.
Kaldı ki, sadece “Gülen Cemaati” de değil, Türkiye’de başka cemaatler de var. Onların siyasi bağlantıları, muhtemel ki, askeri bağlantıları var. Tarikatlarla ilgili yazılmış onca kitap ve araştırma var.
Hani, belki rehber olur bu kitaplar.
Şerhler ve retler devam ettiği sürece tehlike hep mevcut.
Düşünün, darbe girişimi var, Cumhurbaşkanı eniştesinden, Kuvvet Komutanı eşinden öğreniyor girişimi.
Bu ayrı bir felaket.
Türkiye nasıl yönetiliyor, sorusunun anahtarlarından biri.
Bütün bu gerçeklerden hareketle, belki garip ama:
AKP ideolojik bir dönüşüm yapmak zorunda. Dini görüşün ağır basması nedeniyle şerh koymak, irticai faaliyetleri red etmek Türkiye’yi buraya getiriyor.
Tarikat ve cemaatlere gösterilen bu hoşgörü üzerinden, bugün Gülen Cemaati, yarın bir başka tarikat tehlikesi olmayacağı ne malum.
Kendisini asıl sorgulaması gereken AKP.
“Türkiye neden bu noktaya geldi?”
“Bir daha benzer bir tehlikeyi yaşamamak için ne yapmak gerek?”
AKP’de bir ideolojik dönüşüm şart. Hepimizin varlığı ve kendi varlığı için. Yoksa, önce ilk hedef kendisi. 15 Temmuz bunun kanıtı.
Biz gazeteciler...
Her siyasi iktidarın hedefindeki insanlar...
Hele de, son üç, dört yıl içinde başımıza gelmedik kalmıyor... Basın kuruluşlarına cezalar, gazetecilerin işlerine son vermeler, göz dağları, saldırılar, sansürün dik alası...
Ahlaksızca jurnallemeler...
Çeşitli davalarda “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla tutuklanan meslektaşlarımız...
Tecrübeyle sabit, 15 Temmuz darbe girişimi başarıya ulaşmış olsa idi, şu anda kim bilir hangi gazeteciler ve kaç gazeteci içerdeydi. Kaç gazete ve TV kapatılmıştı kim bilir.
Darbe çuvallıyor, bu kez yine bazı gazeteciler gözaltına alınıyor. “Terör örgütü üyeliğinden.”
Onlar gerçekten terör örgütü üyesi mi? İyi araştırmak gerek.