Konu Mısır olursa, Venezuela olursa, Libya olursa, şimdi de Brezilya olursa...
Herhangi bir ülkede "seçimle iktidara gelmiş parti ya da cumhurbaşkanına" karşı komplolar, baskınlar, darbe girişimleri olursa...
"AKP mangalda kül bırakmıyor.
Milli irade diyor, seçim diyor, sandık diyor da, başka bir şey demiyor!.."
Son örnek Brezilya. Seçimi kaybettiği halde, "gitmem de gitmem" diye direnen eski devlet başkanı Bolsonaro iktidarı tıpış tıpış devredip, Amerika'ya kaçıyor.
Ancak, Bolsonaro yanlıları Brezilya'da kongre binasını, bazı hükümet binalarını ve yüksek mahkeme binasını işgale kalkışıyor. Seçilmiş Devlet Başkanı Lula da Silva duruma hakim oluyor, işgalci serseriler içeri tıkılıyor.
Pek çok ülke bu baskın denemesini kınarken, bizim Dışişleri Bakanlığı da, benzer tepkiyi gösteriyor:
"Brezilya'da Devlet Başkanı Lula da Silva liderliğindeki Hükümet, Kongre ve Anayasa Mahkemesi'ne yönelik şiddet eylemlerini kınıyoruz."
Açıklamanın asıl ikinci cümlesi önemli:
"Ülkede halkın iradesini yansıtan seçimlerin sonuçlarına ve demokratik süreçlere saygılı olunması önem taşımaktadır."
"Halkın iradesi" mi?..
Hem de, AKP'den!..
Gerçekle hiç bağdaşmıyor.
Çeşitli ülkelerde ve bugün Brezilya'da "halkın iradesini" hatırlatan AKP Türkiye'de yıllardır ne yapıyor?..
"HDP'nin kazandığı il ve ilçelerde seçilmiş belediye başkanlarını görevden almalar!..
Halkın iradesiyle seçilmiş HDP belediye başkanlarının bazılarını içeriye atmalar!..
Halkın iradesiyle seçilmiş HDP milletvekillerini içeri atmalar!..
Ya İstanbul?.. Ezici çoğunlukla halkın iradesiyle seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yoktan yere ceza vermeler, görevden almaya çalışmalar!..
Hani, nerede sizin sık sık ve son olarak Brezilya için attığınız halkın iradesi, seçimlerin sonuçlarına saygı nutukları, hani nerede?.."
Başka ülkelerde "halkın iradesi", Türkiye'de "kimin iradesi?.."
Herhangi bir ülkede "seçim sonuçları, halkın iradesi" kutsal, Türkiye'de değil, Türkiye'de keyfi!..
Bir başka keyfilik, attığı nutuklarda sürekli olarak parti kapatılmasına karşı olduğunu açıklayan AKP, halen Anayasa Mahkemesi'nde görülen HDP'nin kapatılması davasında sessiz.
"Altı milyon oy almış, Meclis'teki üçüncü büyük partinin" kapatılması için dava açılıyor, yetmiyor, HDP'nin hazine yardımı kesiliyor, AKP'den çıt yok.
Kapatma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı "seçime kadar süreç tamamlanır mı" sorusuna dün:
"Bizim açımızdan süreç bitti, artık takdir yüksek mahkemenin."
Bakalım yüksek mahkeme:
Nasıl "takdir" edecek?..
Neye göre edecek?..
Ne zaman edecek?..
Neyi bekleyerek edecek?..
Herkesin dilinde tüy bitiyor. Aslında tüy bitmesine de gerek yok, her şey ortada.
"HDP kilit parti. Kapatılsa da, kapatılmasa da, HDP kilit parti. Kim HDP'den gelecek oyları alırsa, o ittifakın adayı Cumhurbaşkanı seçiliyor."
HDP en küçük bir "ama" ya da "fakat" demeden, bugünkü otoriter rejime başından beri karşı.
Tam bir muhalefet partisi.
Partinin yöneticileri ile anayasaya aykırı olarak, altı yıldır hapiste tutulan eski eş başkan Selahattin Demirtaş cezaevinden avukatları vasıtasıyla yaptığı açıklamalarla öneriler içeren akıllı bir muhalefet sergiliyor.
Her sefer elini Altılı Masa'ya uzatıyor, uzatıyor, uzatıyor.
Karşıdan bir yanıt gelmeyince, HDP cumhurbaşkanlığı için kendilerinin aday çıkaracağını ilan ediyor.
Bu tatsız bir gelişme. Ancak, sorumlusu HDP değil.
Tarihte, çeşitli ülkelerde ve değişik zamanlarda pek çok örnek var:
"Demokrasi cephesi" oluşturmak.
Altılı Masa bunun ilk adımı. Çok olumlu ama, hesap ortada, yetmiyor. Yetmiyor da, yetse bile, geniş cephe her zaman kucaklayıcı, bütünleştirici özelliğe sahip.
Demokrasi cephesini genişletmek gerek.
O görev yine Altılı Masa'ya düşüyor.
HDP yöneticilerine ek olarak, o görevi kolaylaştıran iki lider var.
"TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve Selahattin Demirtaş. İkisi de akıllı çözümler öneriyor.
Basit ve mantıklı olmak üzere...
Otoriter rejime son vermek adına, bir araya gelmek!.. Demokrasi cephesi oluşturmak!.."
Erkan Baş Altılı Masa'ya sesleniyor:
"Muhalefete muhalefet etmekten vazgeçmek."
Doğru!..
Çünkü, Altılı Masa bugüne kadar HDP ve muhalefeti oluşturan diğer partilerle diyalog kurmuş değil.
Oysa, onlarla diyalog kurmadan otoriter rejime son vermek pek kolay değil.
İşte, bugün evet bugün "halkın iradesine" karşı Meclis'te AKP - MHP ortaklığının yeni bir girişimi var. CHP milletvekili Ali Mahir Başarır ile İYİ Parti milletvekili Lütfü Türkkan'ın dokunulmazlıklarının kaldırılması için komisyon toplantısı.
Seçime kadar kim bilir daha neler yaşanacak.
İlle ve ille de "demokrasi cephesi", aynı zamanda kurtuluş reçetesi:
"Altılı Masa + HDP + Sol Partiler."
Seçim zamanı Öcalan'ın kardeşini TRT'ye çıkartırken, Öcalan'dan mektup getirtirken, anayasa değişikliği için HDP ile görüşürken, AKP'nin aklına "HDP'yi terörle suçlamak" gelmiyor ama, Altılı Masa HDP'ye elini uzatmak isteyince, "teröristlerle işbirliği" yapmış oluyor.
Bu oyuna düşmeyin!..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |