Pakistan, Tunus, Yemen, Liberya, Bangladeş, Mısır, İsrail, Kenya, İran, Güney Kore, Doğu Timor, Filistin, Burma, Tibet, Kosta Rika, Guatamala, Güney Afrika, Polonya, Arnavutluk, Kuzey Vietnam, Meksika, Kolombiya.
Bir, ikisi hariç, hemen hepsi gelişmeye çalışan ülkeler.
Amerika’yı, Almanya, Fransa, İtalya’yı, İngiltere, İsviçre, Norveç, İsveç, Hollanda gibi gelişmiş ülkeleri saymıyorum.
Bu ülkelerin hepsinin ortak bir özelliği var.
Ya hastalıklarla ya açlıkla mücadele ya insan hakları ya ırk ayrımına son ya savaşa son ya kadın ve çocuk hakları ya silahsızlanma için mücadele eden insanların geldikleri ülkeler, bu ülkelerde yetişen insanlar Nobel Barış Ödülü sahibi.
İlk kez 1901’de verilen Nobel Barış Ödülü bu yıl Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’a veriliyor. Doğru bir tercih.
Elli yılı aşkın süre devam eden FARC terör örgütü ile ülkesi arasındaki çatışmaya son veriyor. Her ne kadar Kolombiya Halkı çatışmaya son veren anlaşmayı referandumda ret etmiş olsa bile, Santos’un yaptığı büyük iş.
Halkı bunu nasıl geri çeviriyor, oradaki mantığı çözmek mümkün değil.
İnsanlar ölmeye devam mı etsin?
Birinci Dünya Savaşı yıllarında 1914, 15, 16’da Nobel Barış Ödülü yok.
Ama, 1917’de savaş devam ederken, bu ödül Kızılhaç’a veriliyor. Hangi taraftan olursa olsun, savaş tutsaklarının hakları ve sağlıkları ile ailelerine kavuşmaları için gösterdiği çabadan dolayı.
İlginç olan, İkinci Dünya Savaşı yıllarında 1939 ile 1943 arasında kimseye ödül yine yok ama, savaş devam ederken, 1944’de savaş sırasındaki hizmetleri nedeniyle ödül ikinci kez Kızılhaç’a veriliyor.
Nobel Barış Ödülü listesinde Amerikalı siyahi lider Martin Luther King ayrı bir yere sahip.
1964’de Nobel Barış Ödülünü kazanıyor, “bir mücadelenin şiddete başvurmadan yürütülebileceğini Batı’da gösteren ilk lider olarak.”
Gerçi, bunu hayatıyla ödüyor. Beyazlara karşı açtığı barışçı bayrak hem beyazlar, hem de arkasında milyonlarca insan olmasına rağmen, bazı siyahlar arasında hoşnutsuzluk yaratıyor. Öldürülüyor.
Siyahlarla beyazlar arasındaki ırk ayrımının barışla sonuçlanması ve demokratik yolun açılması bir başka ülkede daha ödül getiriyor.
1993 yılında Güney Afrikalı Mandela, siyahlar adına, De Klerk, beyazlar adına bu ödülün sahibi oluyor.
Bir ırk ayrımı mücadelesinde barışçı çabaları için ödül alan iki kişi İngiliz David Trimble ile Kuzey İrlandalı John Hume. 1998’de.
Ödül listesinde savaşa fiilen son veren iki örnek var.
1973’te Amerikalı Kissinger ile Kuzey Vietnamlı Le Duc Tho arasında imzalanan barış anlaşması on yıl süren Vietnam Savaşına son veriyor.
1994’te imzalanan barış anlaşmasıyla Orta Doğu bir süre sakinleşiyor. Başrolü oynayan Filistin lideri Yaser Arafat ile İsrailli liderler İzak Rabin ve Simon Peres barış ödülüne layık görülüyor.
Sonraki yıllarda barış kenara itiliyor, on beş yıldır ve bugün hala.
Ağır ekseriyetle siyasilerin yer aldığı Nobel Barış Ödülü listesinde tek tük siyaset dışı insanlar var.
Kadın hakları için mücadele eden İranlı yazar Şirin Ebadi ya da Afrika’da halkın sağlığı için çalışan doktor Albert Schweitzer gibi siyaset dışı örnekler var.
Çoğulcu bir demokrasi kurulması için çaba gösterenler arasında en çarpıcı örnek Tunus.
Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü geçen yıl Nobel Barış Ödülüne layık görülüyor, 2011 Yasemin Devrimi sonrasında Tunus’ta demokrasinin yolunu açtıkları için.
Dün Kolombiya Devlet Başkanı'nın bu yıl barış ödülünü kazandığını öğrendiğimde...
Barış ödülü listesini gözden geçirdiğimde...
Benim ülkemde elli yıldır her türlü insan hakları ihlalleri, kayıplar, faili meçhuller, etnik bir savaş, hemen yanı başımızda komşu ülkelerde, daha geniş olarak, Orta Doğu’da bitmeyen savaşları düşündüğümde...
Türkiye barış ödülü için bulunmaz bir tarla, çok fazla fırsat var.
Aklıma takılan soru şu:
Pakistan’dan Meksika’ya, Burma’dan Güney Kore’ye, Arnavutluk’tan Kosta Rika’ya kadar bir dizi ülkede pekala birileri çıkıyor ve kendilerini barışa adıyor şu ya da bu nedenden dolayı.
Yıllardır bunca çatışmanın yaşandığı benim ülkemde neden tek bir kişi Nobel Barış Ödülünü kazanamıyor?
Bırakın kazanmayı, neden ödüle aday bile gösterilmiyor?
Yaşadığımız çok farklı insanlık dışı olayların önüne geçmek için neden aramızdan birileri çıkamıyor?
Denemeye bile fırsat vermiyorlar. Çözümü her alanda, ama her alanda hep “şiddette” arıyorlar, günlük hayattan, günlük ilişkilerden tutun da, “derin politikalara” kadar.
Bulunmaz tarlada batağa saplanan bir ülke.