Uyarıyor, uyarıyor, kendisine göre bir zamanlama yapıyor, uyarılara karşıdaki kulak asmayınca, anında satıyor. Kim?
Amerika.
Son satış Barzani.
Ömrünü mücadelesini verdiği “bağımsız Kürt Devleti” için harcıyor, bağımsızlık için referanduma gidiyor, referandumda istediği sonucu elde ediyor, yönettiği Kürt Halkı “bağımsız bir devlete evet” diyor.
Bu tam anlamıyla kendisi ve Kürt Halkı için bir zafer. Yıllardır uğrana çaba harcadığı Kürt Devleti artık sadece bir adım ilerde.
Üstelik, bir kaç kez Beyaz Saray’a gidiyor, Amerikan Başkanları tarafından “Devlet Başkanı gibi” karşılanıyor.
Kendisine de zaten söz veriliyor.
O da, bu sözlerden yola çıkarak, son noktayı koymak istiyor, yani referandum.
Ancak, Amerika’ya göre, “zaman uygun değil”.
Neden değil?
Belki de, Katalonya’nın bağımsızlık referandumu ile aynı zamana denk düşmüş olması.
Katalonya bağımsızlık ilan edeceğini açıkladığında, bütün Avrupa ayaklanıyor, “tanımıyoruz” diyerek.
Amerika’ya geri adım attıran önemli bir neden.
İkinci önemli neden, bağımsız Kürdistan’a karşı oluşan blok.
“Bağımsız Kürt Devleti” için Orta Doğu ülkeleri, İsrail hariç, ayağa kalkıyor, “olmaz” diyerek.
En başta Türkiye, İran ve elbette merkezi Irak Hükümeti.
Türkiye-İran-Irak bir anda birbirlerine öyle kenetleniyor ki:
-Geçen yıl Ekim ayında Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’ye “sen benim kalitemde değilsin, haddini bil” diye fırça atan Tayyip Erdoğan, İbadi’nin Ankara ziyareti sırasında onu bağrına basıyor, “değerli kardeşim, hoş geldin” sözleriyle kucaklıyor.
-80’li yıllarda sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı her iki ülkede bir milyon insanın ölümüne, toplam 150 milyar dolara mal oluyor.
Barzani’nin ilan ettiği bağımsızlık referandumu ile birlikte, İran ve Irak geçmişi unutup, yan yana geliyor.
Amerika bunları hep not ediyor.
Barzani herkesi şaşırtan bir biçimde “Başkanlıktan çekildiğini” ve hatta aday olmayacağını açıklıyor, yarın sona erecek olan dönemi ile ilgili olarak. Oysa, yeniden aday olması için hiç bir engel yok.
Ama, çekiliyor. Çekilirken, çok önemli bir suçlamada bulunuyor Amerika’ya, “ihanet ettiler bize” diyerek.
Amerika ise, hayli pişkin, “Barzani’nin yönetimi devretmesini Amerika takdirle karşılamaktadır” açıklamasında bulunuyor.
Böylelikle, Barzani’yi uyardığı ve fakat Barzani’nin kendilerini dinlemediği, onun üzerine, şimdi burası önemli, “çekilmesini muhtemelen Amerika’nın istemiş olduğu” iddiaları güç kazanıyor.
Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani de ömrünü bağımsız Kürt Devleti için harcıyor. Her ne kadar, 1960’larda MİT onun için “Ruslar tarafından yönlendiriliyor” diye kayıt düşmüş olsa da, 1979’da Mustafa Barzani Amerika’da ölüyor.
Amerikalılar önce onun da önünü açıyor, sonra o da tıpkı bugünkü gibi, konjonktür engeline takılıyor.
Barzani’nin Amerika’yı suçlayarak çekilmesi, Amerika’nın da bu tavrı alkışlaması, aslında Amerika’nın bağımsız Kürt Devleti projesinden vazgeçtiği anlamını taşımıyor.
Tersine, o proje yürürlükte. Hele de, vazgeçilmez enerji kaynakları Kuzey Irak’ta pırıl pırıl dururken, Washington’un vazgeçmesi söz konusu değil.
Amerika tarih içinde bu projeyi bir kaç kez yürürlüğe sokmak istiyor. Seksen yıldır bu proje peşinde. Bu son harekattan önce, 1990’larda yine devreye sokmak istiyor, o zaman da PKK nedeniyle istediğini elde edemiyor.
Bağımsız Kürt Devleti için bastığı düğmede ısrar etmiş olsa, “PKK terörünü desteklemiş” duruma düşecek. Dönemin Başkanı Bill Clinton buna cesaret edemiyor, “Çekiç Güç” kod adıyla adımlar atılmış olmasına rağmen.
Günümüzde referandum için Barzani’yi uyarıyor, o dinlemiyor. Sonunda faturayı ödüyor.
Amerika’nın tipik tavrı, birilerini bir süre kullanıyor, bakıyor ki, artık o kişiden hayır yok, o zaman silkeleyip atıyor. Önemli olan projenin devamı, yoksa projenin kiminle devam edeceği değil.
Belki, çelişkili olacak ama, Barzani bir süre sonra yine geri dönebilir. Ama, şimdilik durum şu:
Washington lafını dinlemeyenlere pek şans tanımıyor. Hem de, en kritik zamanda, hem de sırtını sıvazladığı bir anda.
Cümle alemin Barzani vakasından alacağı “ahlak dersi” bu olsa gerek.