İlk yansıması Kuzey Irak'ta Erbil'deki "Ermeni Başkonsolosu'nun" açıklamasında yer alıyor:
"Biz Kürt kardeşlerimizin toprak taleplerini destekliyoruz. Bu sorunu birlikte çözeceğiz, biz de aynı talepler doğrultusunda çalışıyoruz."
"Toprak talebi?.." Hangi ülkeden?.. "Türkiye'den!.."
Göreve başladığı 20 Ocak'tan bu yana, her gün "Bizi ne zaman arayacak, ya haydi arasana" diye yanıp tutuştuğumuz Amerikan Başkanı Joe Biden üç ay sonra ilk aramasında bizim için en kötü haberlerden birini veriyor, o kötü haberi vermek için arıyor:
"Ermeni soykırımını tanıyorum!.."
O açıklama gelir gelmez, Ermenistan'ın düğmeye ilk bastığı yerlerden biri Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkenti Erbil, orada "büyükelçi" sıfatı taşıyan Ermeni Başkonsolosu'ndan geliyor.
Sıradan gibi gelen, şu anda kimsenin pek dikkate almadığı yukarıdaki sözler, önümüzdeki günlerde bizi nelerin bekleyebileceğini gösteren işaretlerden sadece biri.
Biden'in açıklamasında, İstanbul yerine "Konstantiopel ve Osmanlı yetkilileri" demesi, sözüm ona, Amerika'nın artık resmen kabul ettiği soykırımı "Türkiye Cumhuriyeti" ile bağdaştırmaması gibi yorumlara yol açıyor.
Saçmalık!..
Doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'ni ilgilendiren, uluslararası alanda bizim başımızı çok ağrıtacak ağır bir adım.
Biden'in açıklamasına içeriden gelen tepkilere bakıyorum...
"Özellikle resmi yetkililerin paçalarından cehalet ve hamaset akıyor. Pratikte hiçbir anlam, yaptırım, politika ifade etmeyen boş laflar."
Yetkili ya da değil, bir bölümü, "lanetliyor", bir bölümü "yok hükmündedir" diyor, bir bölümü "Sen kendine bak" diyor, bir bölümü kendisini iç politika kavgasından kurtaramamış, yandaşlık hezeyanlarıyla HDP'ye laf çakıyor, bir bölümü "Amerika ile her türlü bağlarımızı keselim, Amerikan mallarına ambargo koyalım" gibi saçmalıkları döktürüyor.
Onlardan ayrı olarak, teknik bilgi veren, uyaran, yapılması gerekenleri sıralayan değerli bilim insanları ve uzmanları alkışlamak gerek.
Onların da vurguladığı gibi, olay çok derin ve çok değişik etkiler yaratacak boyutta.
O boyutlardan biri Amerikan mahkemelerinde görülebilir.
Her ne kadar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1915 olaylarının "soykırım olmadığı" ki bu çok önemli, kararına varmış olsa da, Biden'ın "soykırımı" kabul etmesiyle birlikte:
"- Ermeni soykırımı artık Amerika'nın resmi tezi haline gelmiş oluyor.
- Amerika'daki Ermeniler zaman zaman 1915 olayları nedeniyle Amerikan mahkemelerinde Türkiye aleyhine tazminat davaları açıyor. Şimdiye kadar mahkemeler o davaları geri çeviriyor, çünkü, Amerika'da 'soykırım kabulü yok', ama şimdi, yürütme erki, yani başkan kabul edince, mahkemelerin de, tazminat lehine karar vermeleri gündeme gelebilir. Maddi ve manevi Türkiye'nin başını çok ağrıtacak konulardan biri.
- Amerikan Kongresi de, bu karara uyacağına göre, bunun siyasal yansımaları olabilir.
- Ve diğer ülkeleri kapsayacak boyutlara uzanabilir."
"Kınıyoruz, kabul etmiyoruz, vs." gibi nutukların yanı sıra, ne yapacağınızı söyleyin!..
Bu ağır duruma karşı, ne yapmayı düşünüyorsunuz?..
Ömrü iktidarınızda bir kere olsun, böylesine ağır bir krizi iç politika malzemesi olmaktan çıkartıp, dış politikada neleri planladığınızı söyleyin!..
Bugünlere benzer olayları hep "iç politika malzemesine dönüştürerek" gelmiyor muyuz?..
Biden "24 Nisan 1915 yılında 1.5 milyon Ermeni sınır dışı edildi, katledildi" dese de, daha 1920 yılında ilk olarak İngilizler "Bu yönde belge yok" diyor.
Birkaç yıl önce AİHM kararı dahil, Bern ve Viyana'da, hatta yakın zamanlara kadar çeşitli bilimsel toplantılar dahil, hiçbirinde soykırım belgesi yok.
Soykırım çok ağır bir kavram:
"Irksal, dini ya da etnik bir grubu ya da bir ulusu kısmen ya da tamamen yok etmeye yönelik hareketler" olarak tanımlanıyor.
Uluslararası hukuki ve siyasal yaptırımlara yol açabilecek ve de "hukuken geçmişe uygulanabilen" bir suçlama.
"Tek adam rejiminin" ilk yapması gereken işlerden biri, saçma sapan hamaseti filan bırakıp:
"- Konuyu kendi halkına belgeleriyle anlatması,
- Dünya kamuoyuna benzer biçimde anlatması,
- Tarih ve isimlerle birlikte."
Örneğin, 1915 yılında Osmanlı Genelkurmay Başkanının "bir Alman generali" olması gibi. O sırada Genelkurmay Başkanı "General Fritz Bronsart von Schellendorf", Türk tarihçilerin değil, bizzat Ermeni tarihçilerin bulgularıyla, "1915 Ermeni tehcirini yöneten kişi" olarak anılıyor.
1981 yılında, yine bir Amerikan Başkanı, Donald Reagan aynı ifadeyi kullanıyor.
1981... O tarihte Türkiye'de 12 Eylül askeri yönetimi var. Türkiye bambaşka rotada, ağır günlerden geçiyor, toplum ve basın ağır baskı altında, konunun tartışılmasına izin verilmiyor.
Sonra çok ilginç bir "takas, değiş-tokuş" yaşanıyor.
"Türkiye, Amerika'nın bastırdığı, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesi için koymuş olduğu vetoyu kaldırıyor, Amerika da, soykırım sözünden geri dönüyor."
Günümüzde Türkiye'nin elinde böyle bir koz yok, hatta hiç bir koz yok!..
Biden ile birlikte, Türkiye'nin işi çok zor. O göreve geldikten sonra, her olay bu zorluğu bir kez daha gösteriyor.
"Senin Washington'a yeni atanan büyükelçin ki, meslekten diplomat değil, yine eski AKP milletvekili, bir buçuk aydır, Biden'a güven mektubunu sunmak için bekliyor. Yani, şu anda teknik deyimle, 'akredite büyükelçi değil'.' Diplomatik görevini resmen yerine getiremiyor."
Amerika'nın PKK'ya destek vermesi, S - 400 krizi, F - 35 programından Türkiye'yi çıkarması, oradaki Halkbank Davası, Türk - Amerikan ilişkilerinde çıban başları.
Ayrıca...
İsrail'e karşı izlediğin politika ile "Amerika'daki en etkin lobilerden biri olan Yahudi lobisini" kaybetmişsin...
Doğu Akdeniz'de Amerika karşı karşıya gelmişsin...
Libya'da öyle...
Mısır ve Suriye politikalarında öyle...
AB ülkelerine "faşist, Nazi" hakareti yağdırmışsın...
"Tek başına, yapayalnız" kalmışsın... Senin en yakın danışmanın bile, bunu "değerli yalnızlık" olarak tanımlamış...
Herkesle kavga etmişsin...
Enerji üzerinden bağımlı hale geldiğin Rusya ile bile, gerginlikler az değil.
Bunların sonucunda, Biden'ı son üç ay içinde ikna etmek için elde tek bir koz yok. Tek bir politika yok.
Bıktıran nutuklar... İç politikaya dönük hamaset... Sırtını döndüğün çok değerli diplomatlar... Hiçbir işlevi olmayan dış politika...
Yapabildiğin en fazla şey, Biden'ın açıklaması sonrasında, "Ankara'daki Amerikan Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırmak.."
İngilizce deyimle, buna "so what" deniyor, yani "çağırdın da ne oldu, ne değişti?.."
Türkiye'nin yalnızlığı dünyaya ilan edildi.
Ve asıl...
Şimdi ayıkla pirincin taşını!..