Aranıyor, aranıyor...
"Lütfi Elvan'ın yerine yeni bir Hazine ve Maliye Bakanı aranıyor."
Saray'da Tayyip Erdoğan'a yakın isimler, elbette Erdoğan'ın bilgisi dahilinde bazı kişilere "Bakanlık önerisi" götürüyor.
"Ancak şu ana kadar Bakanlığı kabul eden çıkmıyor, çünkü herkes daha sonra başına ne geleceğini biliyor."
Neden kabul etsin ki!..
O adaylar arasında ismi en çok geçen kişi bir kadın, Prof. Dr. Elişah Arıcan.
Prof. Arıcan ekonomik konularda Saray'a danışmanlık yapıyor.
Halen Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Müdürü, aynı üniversitede ana bilim dalı başkanı.
"İstanbul Borsası Yönetim Kurulu Başkanı."
Ayrıca...
Başkanı Tayyip Erdoğan olan "Varlık Fonu'nda Başkan Vekili."
Başkanlıklardan başı dönen bir profesör, Erdoğan'a çok yakın ve onun güvendiği biri.
Ama, şu ana kadar Bakanlığı o da kabul etmiş değil.
Öte yandan, ortada bir ayıp var. Bakan varken, "Bakan aramak" kulisleri aşan ayıba dönüşüyor.
"Lütfi Elvan'ı görevden al, sonra Bakan ara!.."
Ayıptır!..
Bu dönemde 'ayıplar, birbirine zıt açıklamalar, çelişkiler' siyaseten sıradan hale geliyor.
Son örnek şu.
Erdoğan ne diyor:
"Biz ekonominin kitabını yazdık."
Döviz kuru almış başını gidiyor, TL tepetaklak, o "ekonominin kitabını yazdık" diyor.
Sonra ne diyor?..
Bu sözün üstünden iki gün geçiyor, geçmiyor, daha büyük bir laf ediyor:
"Ekonomik Kurtuluş Savaşı veriyoruz."
Madem, "kitabını" yazdın, o zaman nasıl oluyor da, ekonomi "Kurtuluş Savaşı verecek kadar" ağır yara alıyor, tahrip oluyor?..
Ya da...
Madem "Kurtuluş Savaşı" veriyorsun, o zaman "yazdığın kitap" ne işe yarıyor? Ne işe yarayacak, hiç bir işe!..
İşe yaramadığının çeşitli örnekleri var, en başta "'ekonomideki güven bunalımı."
Bunu en iyi yansıtan verilerden biri, bankalardaki döviz mevduatı, döviz hesaplarının miktarı.
"2011 yılında bankalardaki toplam mevduatın yüzde 30'u döviz cinsinden iken...
Bugün toplam mevduatın yüzde 60'ı döviz cinsinden, döviz hesapları ikiye katlanıyor."
İnsanlar Türk Lirası'ndan kaçıyor, kendilerini güvene almak için dövize sığınıyor. Bunun siyasal tercümesi sır değil:
"AKP - MHP ortaklığına güven kalmıyor."
Güven kalmadığı çoktan belli, mevduatla ilgili bu veri güvensizliğin göstergelerinden biri.
Nasıl olduysa...
Son yıllarda Merkez Bankası Başkanlığını, yasal süreye uygun olarak, beş yıl yürütenlerden biri de Erdem Başçı.
2011 Nisan ayında Merkez Bankası Başkanlığına atanıyor, tam beş yıl sonra, 2016 Nisan ayında görev süresini dolduruyor ve Başkanlıktan ayrılıyor.
Beş yıl yürütüyor ama, kim bilir neler yaşıyor!..
Başkan olduğu süre içinde Başçı gerçekçi bir para politikası izliyor.
"Günümüzde ekonomiyi perişan eden, halkı yoksulluğa iten düşük faiz politikasına itibar etmiyor.
Gerçekçi davranarak, faizleri yükseltiyor."
Yükseltmesi orada kalmıyor.
Kalmadığını geçen akşam Prof. Dr. Hurşit Güneş katıldığı bir TV programında açıklıyor.
Hurşit Güneş'in aktardığına göre, faizleri yükseltince, Tayyip Erdoğan Erdem Başçı'ya sitem ediyor:
"Biz de seni Müslüman bilirdik!.."
Faizleri yükseltince, Başkan Başçı dini bir itirazla, İslami bir sitemle karşılaşıyor.
Bu sitem, faizin düşürülmesini anlatan bugünün anahtarı. Bugünü anlama kılavuzu.
Erdoğan geçenlerde partisinin grup toplantısında düşük faizi savunurken, şunu söylüyor:
"Bu konuda Nass ortada, Nass orada dururken, sana bana ne oluyor!.. Olaya buradan bakacağız ve ona göre adım atacağız."
Nass nedir?..
İslamiyette kesin hüküm anlamına geliyor, yoruma açık olmayan, asla değiştirilmez, kesin yargı. Bakara Suresinde yer alan Nass'a göre, "faiz haramdır."
Yeni değil ama, şimdi netleşiyor.
"Erdoğan ülkeyi dini inancına göre yönetmek istiyor, ekonomi ve faiz bunun bir parçası."
"Kitabını yazdık" dediği ekonomiyi İslami bakış açısıyla yönetmeye kalkıyor ancak, o zaman da mesele "Kurtuluş Savaşı vermeye" dayanıyor!..