“Sayın Müdürüm, öğrencilere biraz daha sert davransanız iyi olur, o zaman olayların önüne daha kolay geçersiniz.”
Bu sözleri duyan Müdür Bey, İstanbul Emniyet Müdürü şaşkın.
Bir süre önce, İstanbul Valisi Emniyet Müdürü ile birlikte İstanbul’daki üniversite rektörleri ile bir toplantı düzenliyor.
O toplantıda, “Öğrencilere daha sert davranın” diyen, bir Rektör!.. Prof. Dr. bir rektör, koca bir rektör. Yanlış okumadınız, evet bir rektör.
Üniversiteden sorumlu, bilimi özendirmekle yükümlü, öğrencilere sevgi ve saygı aşılamakla, öğrencileri korumakla görevli koca bir rektör. Sözüm ona, vali ile emniyet müdürüne yaranacak. Ne alaka ise.
Koskoca rektörün bu sözlerine İstanbul Emniyet Müdürü bile şaşırıyor:
“Hayret, eskiden Rektörler, öğrencilere aman iyi davranın, derler, biz biraz sert davrandığımızda, bizi uyarırlardı, şimdi siz tam tersini söylüyorsunuz, şaşırdım bu sözlere.”
Kim şaşırmaz ki!.. Müdür Bey hatta, biraz da dalgasını geçiyor. İnsanın küçük dilini yutası geliyor.
Rektöre bak sen rektöööööre, yuh sana. İçimden sana daha çok şey söylemek geliyor ama, tutuyorum kendimi.
İstanbul’daki toplantı İstanbul’daki üniversitelerle sınırlı.
Geçenlerde YÖK Başkanı bütün Türkiye’deki üniversite rektörlerini topluyor. FETÖ’cü gerekçesiyle bazı üniversiteler kapatılıyor. Ya oradaki öğrenciler? YÖK Başkanı rektörlere:
“Kapatılan üniversitelerden gelen öğrencilere kolaylık göstereceğinizi umuyorum.”
Öğrenciler bulundukları kentlerde diğer üniversitelere dağıtılıyor. Onlar açısından zor bir geçiş.
Gelen öğrencileri kabul eden üniversiteler de, kolaylık göstermeye çalışıyor.
Bu arada akla gelmeyen sorunlar çıkıyor.
Örneğin, kapatılan Fatih Üniversitesi’nden gelen öğrencilerin karşılaştığı güçlük ve bunu telafi etmeye çalışan üniversiteler.
Fatih Üniversitesi’nin bir özelliği var-mış, yeni öğreniyorum ben de.
O üniversitede “Kur’an’a Giriş” diye, bir ders var-mış.
Üniversitede hangi fakültede olursa olsun, hukuk, ekonomi, siyasal bilimler, artık başka hangi fakülte varsa, oralarda bir de “Kur’an’a Giriş” dersi okutuluyor.
Ne okutuluyor bu derste?
Çeşitli yazarların bu konuda kitapları var. Kur’an’ın indiği zamanda yaşanmış olanlar, Kur’an’daki dilin özellikleri, indirilme süreci, mushaf bilgileri (ayet, sure, cüz, hareke gibi), Kur’an’ın üslubu, günümüze nasıl ulaştırıldığı, içeriğinin hangi esaslara göre tefsir edildiği gibi, tarihi bilgileri de kapsayan bir ders.
Böyle bir ders başka üniversitelerde var mı, yok mu bilmiyorum. Ama, şunu biliyorum.
Fatih Üniversitesi’nde Kur’an’a Giriş dersi tam dokuz kredilik bir ders.
Rekor bir kredi. Bir ders için bu çok yüksek bir kredi.
Türkiye’de 170’e yakın üniversite var, devlet ya da vakıf üniversiteleri.
Yüzde doksan dokuzunda bir ders için tanınan kredi ortalama beş, altı kredi dolayında. Yedi ya da sekiz kredilik ders çok ender. En çok üç kredili ders var. Dokuz hemen hiç yok.
Evvel Allah, Fatih Üniversitesi bu açıdan çok cömert, çakmış dokuz krediyi, “Kur’an’a Giriş” dersine. Kredi yüksek olunca, dersin de o kadar güç olduğunu sanmıyorum, öğrenciler kredi biriktirmek için genellikle bu dersi alıyor. Okulun zaten manevi yapısı, nihai amacı buna fazlasıyla elveriyor.
Alan memnun, veren memnun.
Ama, şimdi iş çatallaşıyor.
Fatih Üniversitesi’nden gelen öğrencilere dokuz kredilik ders nasıl bulunacak?
Yok.
Bu dersin karşılığı hangi ders olacak?
Yok.
Çeşitli üniversitelerde bu derse karşılık farklı dersler konuyor. Üniversiteler karşılık bulmakta zorlanıyor.
Bu pratikteki güçlük. Asıl sorun elbette başka.
Genç genç insanlar hukuk, ekonomi, tıp ya da herhangi bir dalda eğitim görmeye gidiyor, bir meslek edinmeye çalışıyor, orada karşılarına edinmek istedikleri meslekle uzak yakın ilgisi olmayan, bir ders konuyor. Üsteki, dokuz kredi. Çok cazip.
Hep söyleniyor, “FETÖ’nün hedefi Adliye, Harbiye ve Mülkiye” diye.
İşte, “Mülkiye” için tipik örnek. Mutlaka “Mülkiye,” yani Siyasal Bilgiler Fakültesi olması şart değil, her üniversitenin siyasal bilimler fakültesi var. Oralardan kaymakam da yetişiyor, vali de, emniyet müdürü de, büyükelçi de.
Ama, önce “Kur’an’a Giriş,” bir başlangıç olmak üzere.
Ve bunlar bu ülkede yılarca at koşturdular, beyinleri yıkadılar.
15 Temmuz darbe girişimine nasıl geldiğimiz belli değil mi?