“Bizim güvenlik standartlarımıza uymadığı için Glasgow’a gitmedik”.
Doğru uymuyor!.. Uyması da, mümkün değil!..
Tayyip Erdoğan Glasgow’da Dünya İklim Zirvesi’ne bu nedenle katılmadığını açıklıyor.
Çünkü:
160 ülkeden katılımın bulunduğu düşünüldüğünde, Glasgow Havalimanı’nda “Erdoğan’ın Ankara’dan getirilecek zırhlı arabasını taşıyan uçak için yer bulmak mümkün değil”.
Ayrıca...
Her gittiği ülkeye, yanında bilmem kaç koruma götürdüğü için 160 ülkeden gelen konukların yanı sıra, sayıları normalin çok üzerindeki korumalara Glasgow’da yer bulmak yine mümkün değil.
Kaldı ki, her ülkenin lideri için gerekli güvenlik önlemi var ama bizimkini tatmin etmiyor.
Hatta, İngiltere Başbakanı Boris Johnson bile araya giriyor ama, Erdoğan “kendisine özel güvenlik protokolü” istiyor, o da orada yok, herkese ne ise, ona da o!..
Yurt içinde, aynı kentte bir yerden bir yere onlarca araba, ambulans, koruma ve polisle gitmiyor mu?.. Yollar trafiğe kapatılmıyor mu?..
Ama asıl başka bir derdi var.
Dünya İklim Zirvesi’ne İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu davet ediliyor. O da, oraya gidiyor.
İmamoğlu orada iki ayrı panele konuşmacı olarak katılıyor.
Güvenlik protokolü yanı sıra, Erdoğan’ın Glasgow’a gitmeyişinin asıl nedeni İmamoğlu.
“Günler öncesinden Glasgow’a gideceği açıklanan, programı ona göre hazırlanan Erdoğan ortaya aniden ‘güvenlik standardı’ gerekçesini atıyor.
İlgisi yok!..
Orada kendisi hiç bir panelde konuşmacı değil, ama İmamoğlu konuşmacı!..
Mesele bu”.
İmamoğlu’nu kendisine rakip görüyor. “Belki de, İmamoğlu orada ilgi görebilir” kaygısı.
Roma’da Biden ile görüşürken, konu çevreden açıldığında, diyor ki:
“Ben de, çevreciyim”.
Talan edilen ormanlar, tarlaların ortasına açılan taş ocakları, yeşil vadileri yok eden HES’ler, kesilen milyonlarca ağaç, nefes alınmaz hale gelen, betonlaşan kentler...
“Ormanıma el sürme, tarlama dokunma, yeşilimi yok etme” diye, vücudunu siper eden kadınlar, çocuklar, çevresini korumak uğruna ölen insanlar var bu ülkede.
Yok olan göller, kuruyan akarsular, kesilen ormanlar...
En büyük çevre katliamının yaşandığı son on dokuz yılda, “ben de çevreciyim” diye gösteri yapmak, ayrı bir hüner olsa gerek.
Bu arada...
Biden ile görüşmesinden sonra, bir soru üzerine “Doğu Akdeniz görüşülmedi” diyor.
Uçakta gelirken, yine aynı soru üzerine, “Doğu Akdeniz’i görüştük” diyor.
Görüştü, görüşmedi, karar sizin!..
Bu küçük örnekler gerçekte büyük çöküşün izleri.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak o çöküşü anlatan verileri açıklıyor:
“1923’ten AKP’nin iktidar olduğu 2002’ye kadar geçen dönemde 1929 Dünya Büyük Ekonomi Bunalımı, İkinci Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Sovyet tehdidi, petrol krizleri, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında gelen ambargolar, askeri darbeler, 1994 ve 2001 ekonomik krizleri, 1999 Marmara depremini yaşadık. Bunların milli gelir cinsinden maliyeti 227 milyar dolar.
2014’ten 2020’ye kadar, bu ucube rejimin faaliyet döneminde ise, milli gelir kaybımız 241 milyar dolar.
Bu rakamlar bize ait değil. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile TÜİK verileri. Biz boşuna, bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaket Erdoğan Şahsım Rejimi demiyoruz”.
241 milyar dolarlık kayıp hepimize birer birer yansıyor. Kişi başına düşen milli gelir altı yılda 10 bin dolardan 8.200 dolara geriliyor.
Ne Doğu Akdeniz, ne F-16 ya da F-35, ne erken seçim, ne şu, ne bu...
Onlar her akşam TV’lerde insanları bu oyuncaklarla oyalaya dursun...
Temel iki sorun:
“1-Milyonlarca insanın her geçen gün biraz daha ağırlaşan geçim derdi,
2-Hukuk devletinin nefesinin kesilmesi”.
Faik Öztrak’ın deyimiyle, “bu ucube Erdoğan Şahsım Rejiminde” ekonomi deyince, en çok “zamları” konuşuyoruz.
“Doğalgazda son yüzde 48 oranındaki zamla birlikte, bu yıl içinde doğalgaz sanayi tarifesi yüzde 115, elektrik üretim santrallarının tarifesi yüzde 149 artıyor”.
Türkiye’nin savaş ve kıtlık ve yokluk dönemlerinde bile görülmeyen zamlar arka arkaya geliyor.
“Konutlara yansımıyormuş!..”
Kendilerini bununla savunmaya çalışıyorlar.
“1-Mutlaka yansıyacak. Konuttaki doğalgaza da, elektriğe de mutlaka yansıyacak.
2-Marketlere, kasaplara, giyime, kuşama, ulaştırmaya, her türlü mal ve hizmete mutlaka yansıyacak”.
Ekonomide her geçen ağırlaşan tablo karşısında, ortaya çıkıp da, tek laf eden var mı?..
Hiç bir dayanağı olmayan “nurlu ufuklar” nutukları dışında!..
Ekonomiden sorumlu Bakanlar, yetkililer nerede?..
“Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan namevcut!..”
Oysa...
“Zamları dünyada en çok konuşan ülke Türkiye, çünkü her ürüne sık sık zam yapılıyor”.
Yandaş TV’ler ise, hayatla asla ilgisi olmayan, insanlara asla değmeyen, incir çekirdeğini doldurmayan tartışmalarla dolu.
Ayağa yere basmayan teoriler, anlamsız iddialar, hiç bir şey ifade etmeyen laf kalabalığı!..
Muhtemelen “bilerek”, halkın gözünden ekonomik faciayı kaçırma denemeleri.
Artık kimse aldanmıyor bunlara.