Davulla zurnayla ilan edilen, Amerika’da bile sokaklarda araba dolaştırarak, reklamı yapılan bir kitap var.
Kitabı artık kim ya da kimler kaleme almış ise...
“Tayyip Erdoğan imzalı bir kitap:
‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’ adını taşıyor”.
Önceki gün kitapçıda dolaşıyorum.
Gerisi fıkra gibi.
“En çok satanlar listesinin ilk sırasında hangi kitap var?..”
Tahmin edemezsiniz, aklınıza bile gelmez.
“Erdoğan’ın kitabı en çok satanlar listesinin ilk sırasında!..”
Biraz şaşırmakla birlikte, biraz da meraktan, çünkü bu ülkede her şey mümkün, kitapçıdaki görevliye soruyorum:
“Bu kitap gerçekten en çok satanlar listesinde mi?.. Hem de, gerçekten ilk sırada mı?..”
Görevli böyle bir soruyu beklemiyor ki:
“Eh işte...”
Ağzından kaçırdığını düşünüyor, sözde kendisini toparlamaya çalışıyor, sıkıntılı bir ses tonuyla:
“Biz öyle yerleştirdik!..”
Mesele anlaşılıyor.
Hani marketlere fiyat denetimleriyle ilgili nasıl müfettiş gönderiyorlarsa, her yere, üstesinden gelemedikleri her konuda zart, zurt vaziyeti ya...
Aklıma takılıyor:
“Kitabın liste başına konulması için kitapçılara acaba telefon gitmiş olabilir mi?..”
Kitap 6 Eylül’de piyasa çıkıyor, üzerinden bir ayı aşkın süre geçiyor, daha tek bir kişinin elinde o kitabı görmüş değilim, tek bir kişiden o kitabı okuduğunu duymuş değilim.
Gittiğim kitabevi sosyal demokrat görüşlü insanların yoğunlukta olduğu bir bölgede. Bırakın en çok satanlar listesini, satın almak amacıyla kitabın yanına yaklaşanların bile pek az olduğu bir semtte.
“Algı yaratmanın ve propagandanın sonu yok, iktidar hırsı sonunda kitap satışını parlatma çabasına kadar gidiyor ”.
Bu da, ‘şahsımın’ vaziyetinin ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Kendileri de, farkında.
Propaganda ile ayakta kalmak, son çare!..
Tutması artık mümkün değil.
Ya da...
Kitabın en çok satanlar listesinin ilk sırasına konulmuş olmasının bir başka nedeni olabilir mi?..
“Artık otomatik hale gelmiş bir refleksle...”
Nasıl ki, Erdoğan nerede, hangi konuda, önemli ya da önemsiz, hiç fark etmiyor, ne söylüyor olursa olsun...
“TV’ler acele canlı yayına geçiyorlar ya... Normal yayın akışlarını durdurup, Erdoğan’ın sözlerini yayınlıyorlar ya...
Otomatik olarak...
Alışılmış baskının sonucu olarak...
Yayınlamazlarsa, başlarına ne geleceğini biliyorlar ya...”
Kitap meselesi de, neden öyle olmasın?..
Tıpkı TV’ler gibi, belli kitapevleri de...
“Hele o kitabı en çok satanlar listesinin başına koymasınlar da, görelim bakalım!..”
Topluma dayatılan baskının bir örneği olarak.
Kitap en çok satanlar listesinin başına konulacak, el mecbur!..
O kadar!..
Bu iki senaryo da, benim yanılgılarım olsa bile... Bütünüyle yanılıyor olsam bile...
“Rejimin hepimizde nasıl bir algı yaratmış olduğunun” tipik bir örneği değil mi?..
Kitabın başlığından hareketle, Erdoğan “daha adil bir dünyadan” söz ediyor.
O başlıkla ilgili eleştiriyi “AKP’nin yeminli sadık bendelerinden” birine bırakıyorum.
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’a...
Muhafazakâr, hatta dinci cephenin başka bir düşünceye kapalı, yeminli kalemşörlerinden, Erdoğan’a ve AKP’ye en yakın isimlerden biri Dilipak’a...
Sosyal medya hesabından Dilipak şunu diyor:
“Daha Adil Bir Dünya Mümkün... Peki ya bugünkü gerçekler?.. Peki, bugünkü icraatları kim yap(tır)ıyor?..”
Bir yanda “daha adil bir dünya” diye ortaya çıkmak... Kimseyi inandıramayacağını bile bile...
Öte yanda, her türlü hukuku, temel demokratik hakları askıya almak...
Mahkeme kararlarını hiçe saymak...
Keyfi bir yönetimle, her türlü karar ve uygulamasını denetim dışı bırakmak...
Halkı yoksullaştırmak...
Öğrencileri yurtsuz bırakmak...
En haklı durumlarda, insanların adalete erişimini engellemek...
Çevreyi olağanüstü tahrip etmek...
Olağanüstü israfla...
Ve bütün bunları yapabilmek amacıyla “baskı, baskı ve baskı dayatmak”.
Sonra da:
“Daha Adil Bir Dünya Mümkün” diye, yazılan kitaba imzasını koymak.
“Adil” olmadığı, kitabın “en çok satanlar listesinin başında yer almasından” belli.